Sinemada sık rastlanan bir hikayedir. Yeryüzünün basit kulu, arzularına ulaşmak için ruhunu şeytana satar. Şeytan ona istediğini yavaş yavaş elde etmesini sağlar ama aynı zamanda birçok şeyi de ondan almaya çalışır. İnsan doyumsuzluğuyla hareket edip daha çok istemeye başladıkça, şeytan ruha göz koyar.
Galatasaray taraftarı ( en azından son 15 yılı yaşayan grup) hiçbir zaman kendini transferle sınamadı. 2000 yılında UEFA Kupası'na giden kadronun transferleri bile yok denecek kadar azdı. 2002-2007 arası ise, sönük transferlerle geçen yıllardır ki bu yazının başlangıcı da o yıllardır.
İnternetin yaygınlaşmasıyla transfer haberleri artık gazetelerden takip edilen bir olay olmaktan çıktı. Transfer eskiden "olunca gazetede yazar" haberiydi, şimdi ise an an sanaldan takip edilen, duyumları alınan, futbolcunun bindiği uçağın sefer numarasına kadar takip edilen bir süreç oldu.
Bu süreçte en çok zamanı harcayan taraftar grubu Galatasaraylılar oldu. Gece yarıları mesaileri bazen aylarca sürdü. Klavyelerin F5 tuşları belki eskimedi ama transfer döneminin adı Galatasaraylılar için F5 dönemi olarak değişti. Resmi sitenin en çok tıklandığı günlerin Baros, Rijkaard, Santos (kesin rakamları bilmiyorum) transferlerinin olduğu günler olması boşuna değil.
Tabi Baros, Rijkaard, Santos diyoruz ama 2002-2007 arasına ayrı bir parantez açmak lazım. Misimoviç'in sadece 79 gün Galatasaray takımında kalmasının iç yakan acısını o günlerden yakalamak lazım. Daha önceleri sadece transferi beklemek bile 79 gün sürerdi ve hatta birçoğu da mutlu sonla bitmezdi. Galatasaray taraftarı 3 ay (nereden baksan 90 gün) Pires'i bekledi. Juninho'yu beklemek belki daha kısaydı ama 1 aydan fazladır. Lincoln; kitabı yazılacak bir transferdir, kitabı yazılacak bir ruh halidir; Lincoln'u Beklerken adıyla.
Tabi bu beklemeler, bu F5 nöbetleri çoğunlukla hayal kırıklığıyla sonlandı. Hayal kırklığı; gelen futbolcuların isimsiz ve kariyersiz olmasından kaynaklanıyor. Yoksa gelen futbolcular 79 günden fazla kalmıştır Galatasaray çatısı altında. Hatta birçoğu 79 maça bile çıkmışlardır. Pires beklerken gelen İliç gibi, Emana beklerken gelen İnomoto gibi, 3 dünya yıldızı beklerken gelen Petre, Bratu, Tamas gibi...
Fakat beklentiler büyük olunca şeytanla anlaşmak yapmak gerekiyor. Rakibiniz Anelka'yı, Kezman'ı, Roberto Carlos'u alırken sizin sahaya Marek Heinz ile çıkmanız ister istemez arzularınızın artmasına neden oluyor.
2007 yılında "biz de transfer yapalım, yıldızlar alalım, büyük düşünelim" diyen Galatasaraylı, şeytanla anlaşma yapıyor ve ruhunu satıyor. Son 3 yılda gelen yabancı futbolcunun hesabını tutamıyoruz, gidenlerin listesi de onlardan çok kısa olmadığını biliyoruz. Yapılan her transfer takıma katkı sağlamadığı gibi Galatasaray ruhundan, Galatasaray kimliğinden de birşeyler götürüyor. Sasa İliç 2 senede 60 maça çıkarken, Conceicao, İnomoto gibi "bunlardan Bank Asya'da 50 tane var"lar, sezon boyu maç kaçırmazken, Song-Tomas'ın Afrika Kupası dışında bozulmadığı yılları yaşamışken; karşımıza artık yeni bir Galatasaray çıkıyor.
Bu futbolcular iyidi-kötüydü tartışılır ama Galatasaray tribünü ile Galatasaray taraftarı ile aralarında bir bağ oluşturmuşlardır. Bu bağ sadece topçuların karakterleri sayesinde oluşmadı. Devamlı Florya'da gördüğünüz, görmeye devam edeceğinizi bildiğiniz futbolculardı bunlar. İliç'i beğenmeyen Galatasaraylı çoktur belki ama sevmeyeni yoktur. Song sempatik ama sorunlu bir futbolcuydu ama takımda olduğunu, Florya'nın bir rengi olduğunu bilirdiniz. Sadece Mondragon değil, Mondragon'un köpekleri bile ailedenmiş gibi seviliyordu.
Tipik bir endüstri safsatası; taraftar formasının arkasına bunların ismini mi yazacak. Bu söylemin etkisiyle Galatasaray futbol takımı değişti. F5 tuşunua basılarak formasının arkasına isim yazdıracağı futbolcular bekleyen Galatasaray taraftarı artık, formasının arkasına isim yazdırmaktan kaçınıyor. Çünkü biliyor ki bugün yazdırılan ismin 80 gün sonra takımda olmayacağı ihtimali var.
Taraftarın kulüple bağ kurmasının en kolay yolu sporculardır. Sporcu bir köprüdür. Her çocuk, takım severken kendini bir futbolcuyla bağdaştırır, o kadrodan kendine bir kahraman yaratır. Yetenkli veya yeteneksiz olsun farketmez. Yeter ki o bağın kurulacağı köprüler olsun. Sürekli yenilenen bir takım, bizim taraftar dediğimiz kitleyi tribünden, şeytanın müşteri dediği kitleyi de store'lardan uzaklaştırır. Yani aslında bu alışverişte hem şeytan hem de ruhunu satanlar kaybeder. Bu laneti yaratan da bir bağlamda F5 tuşudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder