"Hayat güzel, yeter ki özgürce yaşayın." Bu mudur hocam yani? Paulo Coelho ünlü bir yazar, üstelik Güney Amerikalı. Bir insan Güney Amerikalı olunca; ister istemez "sert adam, alayına gider" etiketini üzerine giyiyor. Marquez'i okuduk, Che'yi anlattılar, Tanrı Kent'i izledik (ben tam izlemedim gerçi ama olsun), en kötü Boca-River derbileri hikayelerini dinledik. Güney Amerikalı; hayatı, otoriteyi, yaşamı sorgulamaktan çekinmez, asidir, tutkuludur, farklıdır. Tanımıyorum hiçbirini ama öyle hissediyoruz.
Paulo Coelho'nun ilk defa bir kitabını okudum. Kitabın başında çok heyecanlandım. Ölmek isteyen 24 yaşında genç bir kız vardı. Hayata gider yapıyor. Üstelik bunu tripkız (yeni kelime uydurdum) olduğu için de yapmıyor. Hayatı sorgulayarak yapıyor bunu.
Yaklaşık 50 sayfa sonra bu kız "hayat ne güzel vapurlar falan, hatta çiçek-böcek" kıvamına geliyır. Bu kadar kolay mı? Tam Hollywood tarzı aslında.
Hollywood sever bu hikayeleri. Carpe Diem derler, hayattan zevk alın derler ama alttan alta da isyan eden adamın başına kötü şeyler gelir (genelde ölüm). Hani sus ve yalamaya devam et sertliği değil de, tecavüz kaçınılmazsa zevk al mizahı. Bu kitapta ona uymuş biraz.
Yaşamın amacı, 200 sayfalık kitabın ana fikri "her an ölebilirsin o yüzden keyfini çıkar" olmamalı. Bu kadar boş olmamalı. Veya daha da boş olmalı. Ama bu değil en azından. Bu mesajı veren kitaplar, filmler ne yazık ki benim için yetersiz kalıyor.
Belki bir gün biz de ölümden falan dönersek, akıl hastanesine yatarsak bu tarz eserleri sevmeye başlarız. Fakat hayatla kavgası olan bizler için daha erken. Kavga ediyoruz, savaşıyoruz, saygı duyuyoruz ama aşığı da değiliz be abi. (Şimdi bunları yazıyorum, kesin başıma birşey gelecek).
Kitapta en çok Doktor Igor'u sevdim. Güzel karakter.
Hakkını vermek lazım, yazarın kalemi güzel. Çok güzel yazmış. Çevirmenin de eline sağlık. O açıdan hiç bir sıkıntı yok.
Bu Veronika'nın bir de Wilbur versiyonu var, onu izleyelim en yakın zamanda, belki oradan birşeyler çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder