Hiç uyuşturucu kullanmadım. Acaba etkisi geçtikten sonra nasıl oluyor. Yani önce güzelleşiyorsun da, sonrasında kendine nasıl geliyorsun. Etki azalınca yavaş yavaş ayık halini hatırlamaya başlıyorsundur diye tahmin ediyorum. Sarhoş olmak gibi belki.
Dünyanın en uzun süren uyuşturucusunu kullandık. 2 sene sürdü. Tam 2 sene.
2009 yılının mart ayı. Galatasaray futbol takımı, bu acı tarihle yüzleşmeli. Sadece çok kötü gündü diyerek halının altına atmamalı. Çünkü, böyle acılar; ne kadar saklanırsan saklan, ne kadar kaçmaya çalışırsan çalış, yine de günün birinde karşına çıkacaktır.
İki maçın; bugünkü Fenerbahçe ve 2 sene önceki Hamburg maçının benzerlikleri önemli değil. Öndeyken geriye düşmek veya iç sahada oynamak işin hikayeleşecek tarafı sadece. Bu tip maçlar çok olur. Ama şu var; Galatasaraylı olmaya başladığımdan beri, yaklaşık 20 senede, bu 2 gün gibi acı hissetmedim.
Bunlar basit mağlubiyetler değil. Hamburg maçı çok başka bir gündü. Hayaller vardı öncesinde. Kadıköy'e gidiyorduk. Güzel de top oynuyorduk. Eksikler vardı ama altından kalkardık. Kulağımıza sürekli birşeyler geliyordu ama önemsemiyorduk. Sezon ve takım aslında göründüğünden daha karışıktı. Hocayı satanlar, istemeyenler, yabancı topçulara tavır koyanlar, kaptanlık isteyenler. Hepsini unutuyorduk. Sonuçta takım iyi oynuyordu. Berlin'i, Benfica'yı yenmiş. Ligde de fena değil. Beşiktaş'a 4 atmış mesela. Yönetim de gazı vermiş. Heyecanlanıyoruz. Sonra o Hamburg eşleşmesi. Uzun uzun anlatmayacağım, herkes hatırlıyordur kendince bir şeyler. Maçın 55.dakikasında hissedilen duygular, 90'da yerini başka duygulara bırakıyor. Mesela ben, o gün ilk defa sahip olduğum ve çok sevdiğim bir şeyi Galatasaray'ı kaybettiğimi hissettim. Tribündeki biri olarak adam yerime konmadığımı, topçuların ve kravatlıların başka hesaplar içinde olduğunu görmüş, benimle aynı duyguları hissetmediklerini hissetmiştim.
3 gün sonra Sami Yen'deydik. Eskişehirspor maçı. Böyle travmalı maçların kalkışı zordur, kabul ediyorum. Ama o gün ben yağmur altında 90 dakika ıslanırken, sahada oynayan futbolcuların çok başka hesaplar içinde olduğundan adım gibi eminim. Bunu yedirmemiştim. Soğuma 3 gün önce başlamıştı, o gün hızını almıştı.
Umursamaz günler haziran ayında sona erdi. İster placebo, ister uyuşturucu de. Rijkaard gelmişti. Gelen ismin Rijkaard olması da önemli değil. Rijkaard'ı getiren insanlar bize mesaj vermişti: Biz büyük oynuyoruz, büyük düşünüyoruz. Yani Rijkaard'ın esmer tenine kıvırcık saçına vurulmadık. O güzel hayallerin, güzel duyguların yeniden onunla yeşereceğine inandık.
Hamburg travması sadece 3 ay sürdü. Bundan sonra 3 sene beklemeyi bile göze alabilirdim. Zaten 2006'da şampiyonluğa giderken hepimiz "bu sene şampiyon olalım sonra 5 sene, 10 sene olmasak da olur" demiyor muyduk? O sezon şampiyon olduk. 2 sezon sonra bir daha olduk. Lig şampiyonluğunu kazanmak çok zor değildi. Artık hayaller daha farklıydı. Kadıköy'de final bir daha mümkün olmayacaktı belki ama ara verilen, unutulmaya başlanan birşeyler vardı. Onu yakalamak gerekiyordu.
İşte Rijkaard şırıngasından damarımıza verilen uyuşturucu tam olarak buydu. Ondan sonrasını yine kısa geçelim. Skibbe'nin gitmesine neden olan 5 gollü Kocaelispor maçı, 4 gollü Ankaragücü maçı sayesinde tekrar karşımıza geliyordu. O gün Rijkaard damardan çıkarıldı. Ama etkisi devam ediyordu. Hagi ile pansuman yapılıyordu ve ayılma engellenıyordu. Çok akıllıca. Ama bir yere kadar. Yavaş yavaş etkisini yitirmeye başlıyordu. Ne de olsa yeni bir uyuşturucu takviyesi de olmuyordu.
Bugün ise resmen uyandım. Hamburg maçından sonra ne hissediyorsam aynısını şimdi hissediyorum. Fenerbahçe'ye yenilmek çok önemli değil. Yenileceğimizi tahmin ediyordum. Daha önce de defalarca yenildik. Ama bu seferki tutuanacak son daldı. Eğer 75'ten sonra gol yemeseydik, uyuşturucu etkisini devam ettirirdi. İlla sona erecekti belki ama acısız olacaktı. Bu maç, ayılışın sancılı olmasına neden oldu. 19 Mart'ı hatırlatan bir şekilde. Çok üzüntü verici ama 2 senelik zaman kaybının daha fazla uzamamasına neden olduğu için de sevindirici.
Kaldığımız yere, başladığımız yere geri döndük. Hayal dünyası resmen sona erdi. Yarın sabah uyanmak zor olacak mesela. Ama aklıma Alex'in golü değil Guerrero'nun golü gelecek. En büyük şanssızlık, 2 sene önce sokakta, Facebook'ta, otobüste Hamburglu yoktu yarın Fenerliler olacak. Gerçi Fenerliler 2 sene önce de vardı.
Şimdi gelelim yukarıdaki pankarta.
Sezen Aksu şarkısı. Pankart geçen hafta
Ankara'da açıldı. Haklılar mı haksızlar mı tartışılır. Ama işte bu pankart, bundan 2 sene önce açılacaktı aslında. Belki de o yağmurlu
Eskişehirspor maçında. Belki o sezonun son maçında, İnönü dönüşü Sivasspor maçında. Fakat bir de üstüne uyuşturucu yiyince anca 5 gün önceki
Ankaragücü maçında açılabildi. O güzel duyguların katilleri mesela; Kazım, Zapata, Culio değil. Bu pankartı muhattap alması gerekenler Mehmet Topal'dan Lincoln'e, Bülent Korkmaz'dan Üstünel'e kadar Hamburg maçı sezonu kadrosunda olan kim varsa onlar olmalıydı.
Bu geceki maçın yazısı olmaz. Cana vurdu girmedi, Aydınus golü vermedi, Hagi niye öye yaptı, Fener şansı falanlar filanlar. Bu geceki maça dair söylenecek tek bir şey var. Galatasaray takımı Hamburg depresyonunu hala atamadı üzerinden. Ve o günden beri loser bir takım olmaya devam ediyor. Futbolcular yıpranıyor. Mağlubiyetler yaşıyorlar artık sık sık. Bunun belki de tek çözümü, mart 2009da olan herkesle yolları ayırmak. Baros'undan, Ayhan'ına, Polat'ından, Kewell'ına. Hem madem Ali Sam Yen'i yıkıyoruz, o zaman 2009'da o en güzel duyguları katil eden herkesden de uzaklaşalım. Sevsek de sevmesek de. Uyuşturucu almıyorsak tamamen temizlenelim.
Kalınca sebepsiz bir başıma
Hatıralar beynimde dans ediyor
Günahlarım dizilip bir bir karşıma
Sanki bir bir intikam alıyor
Yüreğimden zincirlere vurulmuşum
Anılar her bir halkayı bağlıyor
Ben duygularımın esiri olmuşum
Hatalar yalan duygularda başlıyor
Sen de benim hatalarımdan birisin
Sen en büyük günahların bedelisin
Senin için harcanan zamana yazık
Sen en güzel duyguların katilisin