Cumartesi, Mart 31

Fenerbahçe 70-74 Rivas Ecopolis

Her ne kadar ligi domine etse de, yerelde kazanmadık kupa bırakmasa da Eurolig'de final çok değil, Taurasi transferinden önce yani 2010'da bile hayalden ibaretti. Dün bu hayali gerçekleştirmeye çok az kalmıştı, kötü oyuna, yorgunluğa ve zafer sarhoşluğuna rağmen detaylarda kaybettik. Onun için çok üzgünüm.
***
Bir gün öncesine dönelim, Galatasaray maçı öncesinde tribün atışmaları falan harika, aynı bizim lise koridorları gibi, müzik devreye girince müdür yardımcısı geldi gibi oldu, tezahurat kesildi, maç beklenmeye başlandı. Sayı olarak net üstündük, Galatasaray'ın iyi oynadığı 2.periyodun son 2-3 dakikası hariç tribünde de üstündük, sindirdik. Sadece bence Galatasaray tribünü bizden daha organizeydi, top rakipteyken ıslıklamayı biliyorlardı en azından, uzun süre bunu akıl edemedik. 3.periyodla birlikte sahada da tribünde de tüm insiyatif elimize geçti diyebilirim, bunu sağlayan insan da Birsel'di. Ne kadar teşekür etsem az, bir basketbol maçında hayatımda yaşadığım en güzel 3.periyodu yaşattı bana.
***
Dün ise bu yıl euroligde gördüğüm en kötü 3.periyodu oynadık. En sıkı deplasmanlarda muhteşem 3.periyodlar oynadık bu sene. Avenida deplasmanı, Nadezhda deplasmanı, geriye gitmeyelim, 24saat öncesi, bu kez sadece 9 sayı atabildiğimiz bir 3.periyod pahalıya mal oldu. Buna rağmen, Penny'nin sakatlığına, Angel'ın hastalığına, derbi yorgunluğuna, Çağlayan'a rağmen çok yaklaştık. Bence Birsel'den önce asıl ölümcül hatayı yapan, dışarıya kadar gelip saçma Vidmar faulü ile Matovic oldu. Sıkışmışlardı, şapkadan tavşan çıkaracaklardı o hücumda, faul ile rahatladılar, üstelik faul yapılacak son insana Aguilar'a yaptı Matovic. Ecopolis adına Aguilar, Jones ve Cruz mükemmeldiler. Şans da onların yanındaydı, panyalı 3'lük dahil yüksek yüzdeli attılar. Her neyse, çok büyük bir fırsatı kılpayı kaçırmış olduk, hala çok üzgünüm bu yüzden.
***
Çağlayan'a rağmen dedik, değinmeden geçmek olmaz. Bu yağmurda oraya gidip sırf Fenerbahçe sevgisini ifade etme şekli benden farklı diye oradaki renkdaşlarımı eleştirmek ne haddim, ne de vicdanım buna müsaade eder. Ancak dün salonda 500 kişi falan vardı. Ömer Koçsan'ın eli gitmemiş olabilir yazmaya, biz yazalım. Büyük balık kaçtı, evet haklı, ancak Galatasaray maçının yarısı değil, Çağlayan'daki kalabalık önce salona gelse takımın direnci kesinlikle artardı. Eurolig finali bu, 1 haftada 2 Avrupa Kupası getirecektik, olmadı. Çağlayan'dan tweet atanlar falan oldu, salon bomboş olmaz böyle diye, e sen neredesin o zaman, keşke maça gelseydin önce! Münferit taraftar, Ahmet, Mehmet, Kutay, Uğur maç seçebilir. Ben mesela kimsenin gelmediği yedeklerin oynadığı kupa maçlarını severim, derbilerden sonraki maçları severim, ne bileyim, Caferağa'daki her maçı severim, Burhan Felek'i de sırf Üsküdar'da diye sevmem, maç seçilir. Ama maç seçen tribün grubu var, bunu anlamıyorum. Tribün grubu ve kemik bir tayfa maç seçmez diye düşünüyorum. Dün GFB neredeydi, ben mi göremedim acaba? Her neyse, bu topa da girmeyelim, özellikle bu yıl, insanlar birbirlerinin Fenerbahçe sevgisini ölçer hale geldi, kim daha çok fedakar, kim nereye gitti, ne yaptı, Fenerium fişlerini ortaya dökecekler neredeyse... Takım eleştirilerinde de aynı şey var.
***
Bir de, Çağlayan'da ya da başka bir yerde, polisin zulmüne maruz kalıp da isyan ettikten 1 gün önce, sebebi her ne olursa olsun copuyla, gazıyla Galatasaraylıların üstüne saldıran polisi alkışlamasın Fenerbahçe taraftarı. Gitsin ayırsın, ya da polise saldırsın demiyorum, ama en azından yuhalayalım artık. Düşmanımın düşmanı diye alkışlanıp vur vur vur denilecek son meslek grubu polisler.

Hiç yorum yok: