Takım içi çeteleşme her zaman, her takımda olmuştur. Veya gruplaşama diyelim. Gerçi bu çetenin, standart bir gruptan daha farklı olduğu ortadadır. Daha basit bir ifadeyle takımda papaz abiler ve onun yancıları her zaman vardır. Raul, Totti, Maldini.... Mesela bizim Kral zamanında bu işin piriydi. Futbolcular onun kontrolündeydi. Kulübün sıkıntılı dönemde olması, futbolcuların maaşlarını alamaması onun da işine geliyordu. Otorite boşluğunu iyi değerlendiriyordu.
Mesela, 90'ların sonunda Mehmet Özdilek, Beşiktaş'ta böyleydi. Ahmet Dursun'la, Ertuğrul Sağlam'la kapışırdı. En azından gazeteler öyle yazardı. Hakan Şükür de Mehmet Özdilek de efsane oldukları takımda futbolu bıraktılar.
"Çete" olgusunun bendeki en eski örneği, meşhur ''Sakarya Çetesi''dir. Zaten çete diyorsak, bunun nedeni, bu yapılanmanın ilk örneği olan grubun bu isimi almasıdır. Sakarya partisi denseydi, ondan sonraki benzerlerine de parti derdik.
Biz daha çocukken, Fenerbahçe daha Kadıköy'deyken, kulüp binası küçücük bir kulübe, antrenman tesisi Derağzı'yken, gazeteciler her gün idmandayken, kongrelerin bile grubu varken, "Sakarya Çetesi" camianın içinde at koştururdu. Veya bize öyle anlatılırdı. Ama ateş olmayan yerden de duman çıkmazdı.
Aykut, Oğuz ve diğerleri... Tanju'yu bile yemişlerdi. Oğuz ile forma numarası kavgası, Aykut ile gol krallığı çekişmesi. Şu da var ki, ne Mehmet gibi ne de Hakan gibi, takımda kalabildiler. Belki Ali Şen onlardan daha güçlüydü. Şampiyon olan takımın papazını yollamak güven, özveri ve tecrübe ister. Gerçi aynısını 2008'de Hakan Şükür için Adnan Polat da yaptı ama başarılı olamadı. (Ali Şen de çeteyi dağıttıktan sonra toparlayamadı ama çetenin yüzünden değil)
Adnan Polat, çetenin ele başını gönderse de öyle bir yapılanma vardı ki, çete bitmiyordu. Parası ödenmeyen genç futbolcuların cebine harçlık koyan bir adamın ağırlığından bahsediyoruz. A Takım'a çıkmamış oyuncu bile çeteye dahil olabilirdi. O yüzden çetenin lideri bedenen orada olmasa da, o kişilerin üzerinde her zaman etkili olabilir. Eh teknoloji de ilerledi, bir televizyon programıyla kitleleri etkilemek mümkün. O da onu yaptı. Takımdan uzaklaştırıldı ama camiadan uzaklaşması mümkün değildi.
Alex'e dönelim... O da bir papaz. Öyle diyorlar. İsmail Kartal, Samandıra'da "Brezilya çetesini bitireceğiz" demiş. Brezilya çetesi denilen olgu sadece Alex oysa. Evet bugüne kadar 8 senede bir çok kişiyi takıma aldı, bir çok kişiyi yolladı, papazlığını yaptı ama son 1-2 senede takım içinde ne kadar papaz olabildi ki? Hepimiz FB TV izliyoruz?!.. Papaz dediğin, çete dediğin otobüsün arkasına oturur. Takımı oradan ayartır. Stratejik bir bölgedir. Bugün bakıyoruz arka koltuk, Mehmet Topuz'a Bekir İrtegün'e kalmış. Alex'in papazlığı Nobre,Maldonado,Edu zamanında kaldı. Eh Nobre'den çete kurarasan, sene 2012'de böyle kalırsın ortada. Fenerbahçe'ye yeni transfer olmuş genç topçu olsanız kimin kol kanat germesini beklersiniz. Alex mi, Volkan mı? Baroni mi Selçuk Şahin mi?
Mustafa kardeşimin dediği gibi; "Heykeli dikilecekmiş, koyarlar heykele, sen önce arka koltuğu kap"
Zaten takımının papazına kolay kolay tweet sildiremezsiniz. Yedek oturtabilirsin, kadroya bile almayabilirsin ama otoritesini sarsacak bir hareket olarak sansürü uygulayamazsın. Siz hiç Hakan Şükür'ün görüşme odasına çağrıldığını duydunuz mu? Hakan Şükür, bir sorun olursa kendi gider zaten. Ondan sonra da hoca gider.
Bu son yaşanan süreç de gösterdiği gibi, taraftar Alex diye bağırabilir, ama Kocaman, Alex'ten daha güçlüdür. Ve aslında bu kulübün papazı Aziz Yıldırım'dır. Herkes konuşur, mikrofonu eline o alır. Resmi siteden yapılan açıklama da gösterdiği gibi, Alex'in papazlığı Andre Santos ve Lugano gidince bitmiştir. 3 Teemuz'dan sonraki süreç Aykut Kocaman için bitmiş, Alex için ise devam ediyor.