Basının takımı "Galatasaray fark yer" diyerek yolladığı deplasmanın son dakikaları.. Şampiyonlar Ligi şampiyonu takım son dakikalarda kornerde zaman geçiriyor.
Birkaç gündür Galatasaray hakkında yazmıyorum . Tamamen yarınki maçın totemi. Şu an yazacağım yazı da zaten sık yazdığım bir şey değil. Yani maç önceleri yazmayı çok sevmem. Maç öncesi "böyle olur şöyle olur" diyenlerden değilim. Çünkü genelde hiç öyle olmuyor. Muhakkak herkesin tahmini, gözlemleri ve öngörüleri vardır. Fakat sahaya çıkınca hepsi boş. Hagi 40 metrden çakınca bütün o laflar boşta kalıyor.
İşte o konuşmalardan biri Fox Tv'de yaşandı. Oktay Derelioğlu, "Galatasaray'ın şansı yüzde 2" dedi. Oktay'ı dikkate alacak değilim. Desin. Serkan Korkmaz ise daha acı bir şey söyledi: "10 senedir ilk defa bu kadar umutsuzum." Bunu Serkan Korkmaz'ın demesi çok üzüntü verici. Tabi bu lafı sadece Serkan Korkmaz demiyor, herkesin dilinde.
Kesin yeneriz, eleriz gibi cümleler kullanmıyorum. Ama son 10 sene. Bize son 10 demeyin abiler. 2007'de Liverpool deplasmanına nasıl gittiğimizi hatırlıyorum. 2004'te Juventus maçı için Torino'ya nasıl gittiğimizi hatırlıyorum.
Geçen sene Hamburg deplasmanına bile "aman Emre Aşık'a bir şey olmasın, Allah Nonda'ya depar gücü versin" dualarıyla gitmiştik. Bu saydığım maçların hiçbirinde fark yemedik. Üstelik Liverpool maçına korkmadan gitseydik, Gerets takımdaki futbolcuların hangi sahalarda oynadığını hatırlayıp "Anfield çimlerine çıkmak bile büyük onurdur" demeseydi belki o maçı daha rahat oynardık ve kazanırdık.
Böyle günleri yaşadıktan sonra, Madrid maçı öncesi umutsuz olmak için sadece 2 neden olabilir. Birincisi hafızanız zayıf, geçmişi bilmiyorsunuz veya geçmişi, yaşarken bile kavrayamadınız, ikincisi bizimle dalga geçiyorsunuz.
Asıl konuya gelelim. 2 ay boyunca bu maça nasıl hazırlandık? 2 ay önce kuralar çekildiği anda bile insanlar "Madrid ezer geçer" diyordu. 2 ay sonraki maçı nasıl tahmin ediyorlar anlamadım. Gerçi şu anda Euro 2012 eleme maçlarını oynayıp kimlerin turnuvaya katılacağını bilenler var, 2 ay ne ki?
Madrid maçı için kadromuzu güçlendirmemiz gerekiyordu. Bunun için 1 ayağı top yapan stoper, 1 kayış gibi siyahi orta saha, 1 tane de topa vurmasını bilen fırsatçı bir forvet lazımdı. Hatta bizde daha önce oynamış Gabriel Tamas- Srephan Appiah (Florya görmüş) ve Hasan Kabze işimizi görebilecek adamlar olabilirdi. Bunların hepsini almak mümkün olmayabilirdi. O nedenle önce defans, sonra forvet, sonra orta saha benim tercihim olurdu.
Lucas Neill gayet iyi bir transfer oldu. En fazla ihtiyacımız olan bölgeye en çok yakışacak adamı aldık. Forvete Jo'yu aldık ki, sakat olmasaydı bile bu maçta olmayacaktı. Orta sahayı ise es geçip, açık oyuncusu Gio'yu aldık.
Bu esnada A.Madrid'in mümkünse 3-5 futbolcusunu (biri Aguero) yollamasını tercih ederdik. Maxi ve Pongolle gitti. Tabi sakatlık olsa da olurdu.
İçimiz fesat oldu, sakatlıklar bize nasip oldu. Kewell yok Baros yok Sabri yok. 2 ay önceki duruma göre değerlendirirsek; (hala maç tahmini bekleyenler varsa okumaktan vazgeçebilir).
Gol atmakta zorlanan bir takımdık. Şimdi o kadar sıkıntılı değiliz. Üstelik santrforumuz yok.
Fakat daha telaşlıyız. A. Madrid ise bizim mahallede "menejer (FM-CM) takımı" olarak anılıyor.İki tane ne yapacağı belli olmayan takımın maçı. 2 ay önce şanslar eşitti. Ve bana kalırsa iki takımda da değişen fazla birşey olmadı. Şanslar yine eşit. Dengeyi kimin deplasmanda daha iyi oynadığına, daha iyi sonuç aldığı bozar.
Umarım son 2 ayı iyi hazırlanmış olarak geçiren biz olmuşuzdur. Madrid'e akan taraftarlara bakınca camiada 2 ay boyunca çok iyi hazırlanan bir kesimin varlığından emin oluyoruz. İspanya'da gol atarsak, turu geçebiliriz. Yeter ki sahaya çıkarken bacaklar titremesin. Klasikleşmiş bir Kadıköy başlangıcını Calderon'a taşımazsak avantajlı skoru elde edebiliriz. Yazı bitti, totemlere devam.
1 yorum:
totemini bozmuşsun
Yorum Gönder