Cuma, Şubat 19

Zor Gece


Fenerbahçe'yi bilmiyorum ama bizim için çok önemli bir geceydi. Aslında bizi de bilmiyorum. En azından benim için önemli bir maçtı. Önemli bir sezonun, önemli bir haftasının, önemli bir maçı.

Maç hakkında bir yazı değil. Maç oynandı ve bitti. Sağlıklı bir şekilde maç izlemedim ki sağlıklı bir şekilde analiz yapalım. 35.dakikada oyundan Mehmet Güven çıkıyor zanneden, A.Madrid ne zaman Rijkaard'ı getirdi diye düşünen ( bir arkadaş: bazen bakıyorum bu adam gerçekten biz de mi diye soruyorum) bir topluluk. Ne Keita'yı anladım ne Elano'yu. Ama bu akşamdan bahsetmek lazım.

Gece 10'a kadar beklemek yeteri kadar zorluyken, o süreyi bir de Fenerbahçe maçıyla doldurmak stresi daha da arttı. Belki de en az önemsediğim Fenerbahçe maçı bu. Fenerbahçe turu geçsin veya geçmesin önemli değil biz geçelim yeter, acaba olgunlaşıyor muyuz?

Fakat televizyonda bizim maçın dışında başka bir maç olması, zaman geçmesini engelledi sanki. Sanki halı saha maçı yapıyoruz daFenerbahçe maçı bizden önceki maç. Sahayı boşaltsınlar diye bekliyoruz.

Guiza'nın kaçırdıklarını acaba bizimkiler de kaçırır mı, Deniz Barış'ın yaptığını bizimkiler de yapar mı, Daum'un yaptığını Rijkaard'da yapar mı? Fenerbahçe bu maçta puan kaybederse biz de her zamanki gibi puan kaybeder miyiz?

En sonunda başladı bizim maç. Gol bekledik. Gol yedik. Gol attık. Samsunsporlu olduğunu iddia eden bir arkadaşımız skor 1-0 devam ederken (Fenerbahçeli olan ağabeyi, onun hala Fenerbahçeli olduğunu iddia ediyor) bu maç 1-1 biter dedi. Sanırım bunu bir totem olarak kaydetmeliyiz. Aynı adamın Selim Soydan havasıyla "Aguero'yu beğendim, iyi topçu" demesi apayrı bir olay.

Elano'nun Brezilyalı oyun kurucu değil de, Sırp ön libero gibi oynaması, Mustafa Sarp'ın Bursaspor'dan gelen ön libero değil de Guiza gibi gol kaçırma yarışına giren bir forvet gibi olması, Caner Erkin'in Mehmet Güven'e selamı, Rijkaard'ın Gerets'e selamı, Leo Franco'nun Hayrettin'den Mondragon'a kadar herkese selamı, Lucas Neill'in Ergün Penbe çalımları, Keita'nın 2002 Şampiyonlar Ligi'ndeki Hasan Şaş gibi top oynadıktan sonra, 2002 Dünya Kupası Brezilya maçı golünü atması maç hakkında yazabilceğim 3-5 şey.

Totemlerle geçen birkaç günden sonra, radikal bir karar alarak İnönü deplasmanını es geçiyoruz. Sebep çok. Birincisi bu maçın benim için sade bir taraftar olarak önemi kalmaması. Gol yemekten öte sakat vermemeyi düşüneceğim. İkincisi bilet fiyatlarının pahalılığı. İnönü'ye gidip 75 lira para verip, ''Arda koşma olm yorulacaksın", "Topal sakatlanma aman dikkat et" diye bağıracaksak, oraya gitmenin bir anlamı kalmayacak.

Sonuçta, avantajlı bir skorla dönüyoruz. Maç başladığı gibi biterse tur atlıyoruz, 1 gol atarsak tur atlıyoruz, yenersek tur atlıyoruz. Bu avantajı iyi değerlendirmek lazım.

Hamburg ile oynanan ilk maçı aynı semtte ama farklı bir mekanda, hemen hemen aynı arkadaş grubuyla izlemiştik. O gün stoper yoktu, dün santrfor yoktu. 1-1 ile döndük ikisinden de. Biz toteme uyduk mekanı değiştirdik, yine avantajlı bir skorla döndük. Rövanşta ise sıra futbolcularda. Galatasaray takımı 1 sene içinde hatalarından ders alıp almadığını göstermiş olacak.

Hiç yorum yok: