Biri geçen sene Anadolu'da top oynamış. Yıllardır patlayacak diye bekleniyor. Kimse sevmemiş. Sempatik bir adam değil. Garip kafalarda. Garip yaşantılarda. Tribün cemaatinin seveceği bir adam değil sanki. Genç yıldız statüsünde.
Diğeri tam tersi. Tribüne oynar, tribünle oynar. Paslaşır. Yabancı statüsünde, Brezilyalı. İtalya'dan gelmiş. Dünya Kupası oynamış. Kariyerli, hırslı, arıza. Maç sonu röportajında Allah'la konuştum diyecek kadar sıyırmış.
Arkadaki Almanya'da doğmuş, Maltepe'ye gelmiş. Hemen hemen her transferini kadro dışı kalarak yapmış. Saha içinde arkadaşlarıyla kapışmış, rakibe, hocaya, hakeme giderlenmiş. Sicili kabarık adam. Gurbetçi futbolcu etiketli..
3 farklı adam Samsun'da gole seviniyorlar. Biri oyuna ikinci yarıda girmiş, müzmin yedek; diğer iksii bekleneni veremeiş oyundan alınmış. Bu adamları ( ve diğerlerini) böyle güzel sevindiren ne olabilir? Tabi ki Galatasaray arması, sevgisi....değil..
Ona inanmıyorum. Topçu insanının genel olarak kulüplere bakışlarını biliyorum. Samimi olmaları yeterli. Bu adamlar samimi. Armayı değil ama takımı seviyorlar. Takım arkadaşlarını seviyorlar. Başarılı olmak istiyorlar. Birlikte başarmak istiyorlar.
Galatasaraylı olarak bu sahneleri kendi takımımda görmek yeterince güzel. Üstelik Galatasaraylı olarak senelerdir bunun tam tersini defalarca görmüşken. Bütün o mesaj kaygılı, atarlı-gidelri gol sevinçleri; azalarak da değil aniden kayboldu.
Bir de Galatasaraylı olmasaydım bile her insanın hoşuna gider, şöyle takım olmuş bir takımı izlemek. Sırf nasıl sevineceklerini görmek için gol atmalarını istemek.
Eskiden X gol atmasın lan sonra trip yapar, y şöyle yapar falan diyorduk. Çok değiştik, çok güzelleştik. Kazanma isteğinin nedeni bile değişti, üstümüzden stres ve yük kalktı.
Kendi takımım olmasaydı bile bu sene ilgiyle izleyeceğim takım bu takım olurdu. Bizim takımın bu halde olması ayrıca güzel. Nifak sokmasın kimse inşallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder