Maçın ilk dakikalarında sayıları bulan bizdik. Evet, basketbolda maçın başında sayı bulmak sadece "eheh öne geçtik, buradan maç vermeyiz" espirilerini dedirtmeye yarar. Ama şu da var ki, maça iyi başlamak, en azından maçın başa baş geçeceğine de işaret eder. Fakat işler bir anda değişti. Savanoviç hayatının periyodunu oynadı. Bazılarına göre hayatının maçını. Periyot sonunda Savanoviç dışında Efes'in bulduğu 4 veya 6 sayıydyı. Toparlandık, geri geldik. Son 1.5 yılın belki de en iyi 3.periyotunu oynadık. Çok yaklaştık. Önce Songalia artık bizi şaşırtmayan bir şey yaptı, sonrasında Gordon bizi şaşırtan başka bir şey yaptı. 4 sayılık farkın kapanacağı dakikalardı, geri dönen ataklarda fark açıldı.
Aslında Efes pek birşey oynamadı. Kötü oynadı demek istemiyorum ama ipleri de eline almadı. Biz ribaund alamadık. Biz sayı sokamadık. Efes de bu hataları, eksikleri zorlanmadan değerlendirdi.
Shumpert ve Ender'in hiç sayısı yok. Furkan 4'te kaldı. Ligin eski sayı kralı, kolej yıllarında efsane olduğu söylenen Ship kendi standartında; 6 sayı. Ship'i ve tabi diğerlerini seviyoruz. Ama sıkıntı daha genelde zaten. Daha önce defalarca yazdığımız gibi, takım savunma yapa yapa hücumu unuttu. Uğur Ozan kardeşime söz verdim dönüş yolunda; Efes ile oynanacak diğer maçın sonuna kadar takım veya sistemle alakalı herhangi bir eleştiri veya yorum yapmayacağım. O yüzden kesiyorum. Bu maçın taktiksel olarak devamı o zaman yapılır.
Dün akşamdan kalan daha güzel şeyler var. 2 Ocak 2005'i çok anmışımdır buradan. Çok yazmışımdır. Hayatımdaki en güzel 10 gün arasına girer. İpekçi'de oynanan Fenerbahçe maçı. Maçın sonunda Fenerbahçe'ye yenilmiştik ama çok güzel atmosfer vardı. En azından eskiden, derbilerde, basketbolda deplasman tribünü vardı. Salonda olmak zaten çok farklı, deplasmanda olmak daha da farklıydı. Güzeldi. "Az sayıdaki Galatasaray taraftarı kendilerine ayrılan bölgeyi doldurdu" cümlesindeki öznelerden biri olmak çok güzel.
Rakip Efes olunca aynı hisleri yakalamak mümkün değil. Ama yine de güzeldi. Az sayıda olmasa da kendisine yer ayrılan bir Galatasaray tribünü. Bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama Galatasaray tribünü değişiyor. Kabuğunu kırıyor. Yıllardır harcanan potansiyel, şimdi açığa çıkıyor. Büyük ihtimal bunun kıvılcımı geçen sene İpekçi'de oynanan maçlarda çıktı. Bugün geldiğimiz nokta burası.
Aynı geyikler yapılsın yine, zararı çıkmaz. Dün maç çıkışı Onur'un dediği gibi; maçın sonunda söylenen Ölüm Varmış Korku Varmış eski günleri hatırlattı. Eski günler; yine Ataköy'de. 15.000 kişilk salonda değil, köhne, 2.5 tribünü olan bir yerde. Hemen yan taraf. Eskiden üst geçit bile yoktu oralarda. Eskiden Top 16 yoktu. Derbiler kahır gecesiydi, fark yerdik. Son periyot bitmeyen tezahüratlarla geçerdi. Biraz onu hatırlattı. Kötü mü oldu? Belki ekran başında bazıları diyecek ki "yaa maçın bitimine daha var, ikili averaj önemli taraftar pes etti" Değil işte. Şu maçta susmaktan pes etmeyen tribün yine pes etmez. Maçtan vazgeçmez.
Tribün Dergi'de biri yazmış, takımın çoğu yabancı; nereden bilsin ölümü korkuyu, ses geliyor arkasından, ne dediği önemli mi? Aynen öyle işte. Ama tribün için bazı tezahüratların, bazı dakikaların, bazı maçların önemi vardır, bu da onlardan biriydi. En azından ben öyle hissettim.
Basketbol takımı bu sene büyük maç kazanamıyor. Olsun. Bunu sonra konuşacağız. Ama bu tribün giderek büyüyor sanki. Geçen seneki Banvit maçı, Fener serisi, Barcelona maçı, Arena'da irili ufaklı maçlar. Bazen acı, sıkıntı, hüzün yaşamak kitleleri birleştiriyor.
Müziği sonuna kadar açan Efes yönetimi, umrumda değilsiniz. Milyon dolar harcayıp getirdiğiniz adam "ev sahibi biz sanıyordum" dedi. Aslında o da umrumda değil. Coach, "ne zaman yere düşsek taraftar ayağa kaldırıyor" dedi ya o daha önemli. Daha da önemlisi, Efes yönetimi, transferiyle, okuldan getrdiği çocuklarla, Efes Kızları'yla Euroleague'de birşeyler kovalasın, sene sonunda merkezi yönetim "Galatasaray tribünü Euroleague'e renk kattı" diyecekse o bana yeter. O tribünde milyonda bir benim de payım varsa ne mutlu bana. O tirbün sayesinde Galatasaray, bu organizasyonda yer almaya devam edecekse muhteşem bir haz.
O değil de yukarıdaki video; Halil Üner , Ahmet Cömert, tek guard Malix Dixon, ismet Hacıoğlu.. Herşey değişti 6 yılda, belki de en az tribün değişti. Ne olduysa güzel oldu.
Biletimiz farklı yerden olmasına rağmen; üzerimizde atkı var diye bizi deplasman tribününe yollayan görevliye teşekkürler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder