Pazartesi, Ocak 26

Git Kendini Fazla Sevdirmeden


Sırf Tuna Kiremtçi ile aynı isim olmasın diye "çok" "fazla" oldu. Konumuza uygun başlık buydu çünkü. Konu David Beckham.

Bizim Avrupa futboluyla tanıştığımız, kendi lokal ligimizden sıyrılıp kabuğumuzu kırdığımız dönemlere denk gelir Beckham'ın ortaya çıkışı. İlk kahramanlardan biriydi bizim için. O zamanlar ortada ne saçma sapan Spice Girls şarkıları vardı ne de Victoria Adams. İlk golünü bize atmıştı Feguson's Babes grubunun sağ açığı. O yüzden daha yakından tanıdık. Bir İngiliz'e nasip olmayacak kadar güzel bir çocuktu. Bizim o yaşlarda hasta olduğumuz herşeyi yapıyordu. Uzaktan şutlar,enfes ortalar, güzel goller. İşin tekniğini taktiğini, oyunu çift yönlü oynamayı, bilmem kaç km koşmanın önemini kavramamıştık daha. Saçları yavaştan uzattığımız yıllardı. Daha Totti yoktu piyasada.

Sonra o geldi. En yakın arkadaşınızın bir kızla tanışması ve farklı hallere girmesi gibi. Farklı biri oluyordu yavaş yavaş. Tamam yenge güzeldi ama bir Mel C. kadar samimi değildi. Manchester'ı da sevmezdik zaten. O yüzden yavaş yavaş uzaklaştık Beckham'dan. Aramaz sormaz olduk. İşin kötü tarafı kız bulan arkadaşınızı kimse görmezdi mahallede zaten. Arada aile bireylerinden biri çıkar " x nerelerde hiç gözükmüyor." derler. Siz de kendi saplığınızın sinir bozukluğuyla "işler yoğun görüşemiyoruz" gibi saçma bir bahane uydurursunuz. Ama Beckham'da öyle bir durum söz konusu olamazdı. Çünkü o hep ön plandaydı. Futboldan hiç anlamayan aşık olduğunuz kız bile onun adını sayıklardı. En sinir bozucu yanı buydu. Bir de milli maçları vardı. Yunanistan'a attığı gol halk kahramanı yaptı onu. Bizi ilgilendirmezdi İngilizler alsın başına çalsın dedik. Ama sonra bizim canımızı da yaktı. Sunderland'de oynanan maçta sağ bekti. Köpek gibi koşmuştu. Bizim "saçları bozulacak diye koşmuyor" ithamlarımıza cevap vermişti. Kendimizi Türk düşmanı olduğu için bizim maçta o kadar koştu diyerek kandırdık.

Yavaş yavaş futbolu öğrenince "abi bu herif topçu değil, İngiliz medyasının abartması, sadece frikik atarak topçu olunmaz." dedik. Maksat bok atmaktı. Real Madrid'e gidince iyice haklı olduğumuz ön plana çıktı. Dedik ya bu adam topçu değil, film yıldızı. Ama gerçekler acıydı. Beckham harbiden top oynamayı biliyordu.

Manchester'daki son sezonunda Real Madrid maçına yedek başladı. Sir, etekler tutuşunca onu oyuna soktu. Maçı tek başına çeviriyordu nerdeyse ama süre yetmemişti. Real Madrid'e gidince o maçın yıldızı Ronaldo ile takım arkadaşı oldu. Real Madrid'deki son sezonunda Capello taktı bu sefer ona. Ama süre yetmişti, giden şampiyonluğu geri getirip öyle gitti Amerika'ya.

Oysa eski sevgiyi tekrar kazandırıyordu. Ama yine "o kadın" girdi aramıza.Aldı götürdü mahalleden, başka semtlere doğru yola çıktılar. Kendi bilir dedik. Ama sonra geri döndü semte. "Boş vaktim var hanım da izin verdi geldim" dedi. İçimizdeki ihanet duygusu sönmemişti ama yılların hatrı var. Ne de olsa geri dönecek misafir sayılır dedik. Ama şimdi diyor ki ben burada kalmak istiyorum.

Bu işler o kadar kolay değil Beckham. Sen bir kere tercihini yaptın. Güzel futbola önem vermedin. Aklında popüler kültür vardı. Şimdi belki aklın başına geldi ama bunu sen istedin. İstediğn zaman gidip gelmemelisin.

Bu Galatasaraylı topçuların Avrupa'ya giderken kafalarında yer alan "başarısız olursam Galatasaray beni geri alır zaten" düşüncesinin kopyası. Bu kadar kolay olmamalı. Hem sana tam alışırken o kadın yine devreye girerse.

3 yorum:

giggle loop dedi ki...

Aklından Real Madrid geçmiş ama Juventus yazmışsın heralde.Güzel olmuş eline sağlık.

kutay dedi ki...

aynı anda kafadan del piero geçiyordu. manu-juventuslu fenerin şampiyonlar ligi grubundan baglantı kurdum. çok teşekkür ediyorum düzeltme için.

GK dedi ki...

Bologna maçını seyrederken "İyi de oynuyo kerata,neden gitti ki Amerikaya.Kalsaymış keşke" diye düşündüm.Ama Beckham manita yapan 20 yıllık arkadaşımız misali aldı kızı çekti gitti ve bize de ardından bok atmak kaldı,"Karı kız ortamı bozuyo abi"..