Çarşamba, Ocak 14

Parmak Çocuk


2005 yazı. Bir tatil beldesindeyim. Transfer dönemi. Fenerbahçe iki sene üstüste şampiyon olmuş, Ribery kaçmış, transfer dönemi sessiz geçiyor.Heşey negatifken babamın en yakın arkadaşı, benim de amcam sayılan N.E. bana gazeteyi gösteriyor.

"Partizan'dan bir çocuk almışşınız, hayırlı olsun" diyor. Ben gayet utanıp sıkılıyorum Beşiktaşlı büyüğümün karşısında. Bütün bir transfer dönemini ünlü yıldızlar gelecek diye geçirirken adı sanı duyulmayan bir Sırp geliyordu. Ama beni rahatlatan yine manevi amcam oluyordu.

"Partizan'dan kötü topçu çıkmaz, ne de olsa Balkanların Beşiktaş'ı." Aynı anda hem lafı koymuştu hem umut vermişti. Ama ben tepkiliydim bu yeni Sırp için.

Sasa İliç ilk maçına Sami Yen'de Konyaspor karşısında çıktı. Tıpkı Hagi gibi ilk maçında golünü attı. Ama ben hala çok ısınamamıştım. Koşmayan güçsüz çelimsiz bir topçuydu. Yıllardır beraber maça gittiğimiz Mahir lakabı takmıştı: "Parmak Çocuk İliç"

İliç giderek takıma alıştı. 2005-2006 sezonu efsane bir şampiyonlukla taçlandı. Takımın yıldızı İliçti. Galatasaray tribünlerinde Bülent Korkmaz'ı sevmeyen çıkabilirdi. Hakan Şükür'e siyasi nedenlerle takıntılı olanlar vardı. Fatih Terim'e uyuz olanlar vardı. Hagi teknik direktör olarak gelince eski sempatisini kaybetmişti.İliç hepsini geçmişti. Nerdeyse ilk defa tüm tribün bir topçuya aynı sevgiyi vermişti.

İliç ne zaman böyle sevilmeye başlandı bilmiyorum. Çok üst düzey oynadığı, kahramanlaştığı bir maç yoktu. Ama her maç elinden geleni koyuyordu. Standardı belliydi. Futbol aklı çok yüksekti. Gereksiz varyetelere girmiyordu. Tam bir Avrupalı gibi oynuyordu. Basit, sade ,sonuca yönelik.

Bir Beşiktaş maçında 2 dakikada 2 gol attı 3-2 kazandık. Gençlerbirliği ile oynadığımız kritik bir maçta takımı oynatmış, bir de gol atmıştı. Son haftalarda saha içindeki liderdi. Son maçta oyundan çıkarken, Fenerbahçe daha Mustafa Keçeli'den golü yememişken, "sasailiç oley" diyerek saygılar sunuluyordu. Ve tam o anda gol geliyordu Denizli'den. Uğurlu adamıd vesselam.

İkinci sezon çok başarılı değildi takım. Ama o gönüllerdeki tahtı sağlamlaştırmıştı. Yine bir Gençlerbirliği maçında oyundan çıkmış,yerine giren Kral saniyeler sonra golünü atmıştı. Gole en çok İliç seviniyordu.

Sezon sonu büyük takım kurulacak diye yollar ayrıldı. Yerine Lincoln geldi.Kimse ikisini kıyaslamadı. Çünkü Lincoln'ün takımı ile İliç'in takımı belliydi. Lincoln, Cihan ve Orhan ile atağa kalksaydı üç maç sonra ülkesine kaçardı.

Bugün, İliç Larissa ile imzalamış. Yeni takımında yeni bir ülkede başka insanların gönlünü kazanacak. Lincoln bu sene muazzam oynuyor. Laf dıyemeyiz. Ama hala akıllardan "İliç de olsaydı" düşüncesi geçiyorsa demek ki önemli bir yer edinmiş bu sessiz adam.

Dünyanın en sessiz sakin Yugoslav'ı yeni takımında başarılı olur inşallah. Biz de aynı onun gibi gözden çok gönüle hitab edebilen topçulara sahip olmayı isteyelim.

Hiç yorum yok: