10 gündür bambaşka konulardayız. Aklımız Rusya - Ukrayna savaşında. Ne olur, ne olacak, ne olmalı, ne yapılmalı...
Devamlı bunları konuşuyoruz. Biz bunları konuşuyoruz ama dünya da devamlı bir eylemler silsilesi içinde.
Aslında bu yazıyı daha önce yazacaktım. Pazartesi akşamı Avrupa sporundan arka arkaya haberler geldi. Önce Euroleauge, Rus takımlarının haklarını dondurdu. Zaten kafasına göre takım alıp takım sokan bir organizasyon için şaşırtıcı değildi. Haberi duyunca Twitter'dan bir tweet paylaştım ve UEFA'nın benzer bir kararına hak vereceğimi belirttim. Çok geçmeden, dakikalar içinde UEFA'dan da benzer bir karar geldi zaten.
O zaman neden böyle düşündüğümü anlatmanın vakti geldi. Hatta geçiyor bile. Zira basit bir boykot kararının devamında iş bir ulusu topyekun ihraç etme noktasına ulaştı. Bu işin de bir sınırı olmalıydı. Avrupa'da Rus öğrencilerin kayıtları donduruluyor, Dostoyevski yasaklanıyor, uluslararası firmalarda çalışan Ruslar işsiz kalıyor. Bunlar biraz fazla... Ve zaman geçtikçe; UEFA'ya hak veren ben bile "işin ucu kaçtı" demeye başlıyorum. Tüm bunlar aynı torbaya atılacak kararlar değil. Ve iş çığırından çıkmaya başlıyor.
Aslında her şey Rusya'nın Ukrayna işgaline nasıl tepki verileceği konusundaki tartışmalarla başladı. Hem Türkiye'de hem Batı'da çok sayıda kişi Batı güçlerinin, AB'nin ve tabi ki NATO'nun olaya müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Rusya bir şekilde durdurulmalıydı. Böyle kafalarına göre ilerleyemezdi. Onları ilk andan beri püskürtmek gerekirdi. Hitler de ilk başta Polonya'yı işgal ettiğinde kimse ciddiye almamıştı, bu sefer ciddiye almak gerekirdi.
İşin siyasi boyutu ayrı bir konu. Fakat bir parantez açalım. İlkesel olarak savaşa karşı biri olarak; tabi ki her savaşa karşıyım. Yani Rusya'nın işgaline de karşıyım. Fakat bunu doğuran sebepleri de gözardı edemeyiz. O sebepler çözüme kavuşmadan, savaşı başka bir savaş unsuruyla durdurmaya çalışmak, savaşı durdurmayacağı gibi daha şiddetli bir savaşa da neden olabilir. O yüzden üst paragrafta önerilen çözüm önerisine katılmam kolay değil.
Büyük ihtimalle Avrupa devletlerinin bir kısmı da benzer bir korkuya sahip oldukları ve kendilerinden uzaktaki Ukrayna için bir büyük savaş riskine girmeyi göze alamadıkları için böyle bir tercihte bulunmadılar. Bunun yerine ekonomik boykotlar geldi. Çok anlamadığım bankacılık sistemlerinden Rusya'nın aforoz edilmesi gibi örnekler vardı mesela. Kafam basmadığı için neye yarayacağını bilmiyorum. Sponsorluklar iptal edildi. Anlaşmalar bozuldu. Esasında da bunun da çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Rus halkının yoksullaşmasına neden olacak projeler uzun vadede daha zararlı sonuçlar doğurabilir. Birinci Dünya Savaşı'nı kaybeden Almanya'nın Versay Anlaşması sonrası İkinci Dünya Savaşı'nı başlatması boşuna değildi. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Tabi 1918'den 1938'e kadar geçen 20 yıllık bir süreç var. Dünya şu an 20 yıl sonrasını düşünmüyor. Acil eyleme geçmek zorunda. Fakat yine de bunlar çekimser kaldığım boykotlar.
Fakat kültürel bazı boykotların taraftarıyım. Bunların en önemli farkı; boykot kararını devletlerin değil kurumların almış olması. Yani bir menfaat kavgasından ziyade, sivil bir tavır koyması önemli. Zira Putin ile yıllarca iyi geçinen, ona meşruluk ve güç kazandıran, diğer yandan Ukrayna'yı NATO'nun bahçesine çeviren Batı'nın resmi yollardan ekonomik hamlelerde bulunması hem inandırıcı değil hem de işe yarayacakmış gibi durmuyor.
Fakat kurumlar böyle değil. Kurumlar daha bağımsızdır. Daha farklı amaçları vardır. Son dönemde çok tartışılan Münih Filarmoni Orkestrası'nın kararına da bakalım. Şef Valery Gergiev işinden, hatta birçok unvanından uzaklaştırıldı. İlk başta rahatsız edici duruyor. Fakat Gergiev'in Putin'i ve rejimini desteklediği biliniyor. Mesela Fazıl Say; Gergiev'i savunanlardan ve "Savaşı o başlatmadı ki" diyor. Haklı da olabilir. Fakat rahatsız edici bir konu. Öyleyse geçmişe baktığımızda Hitler ile dostluğu olan, Nazi sempatizanı sanatçıların savaş sonrasından tarihe kara listede geçmesine ne diyeceğiz? Onlar da savaş başlatmadı ama savaş başlatan bir oluşumun destekçileri oldular. İkinci Dünya Savaşı ile ilgili birçok filmin odak noktası Hitler değil, Hitler'in büyümesine yardım edenlerdir. Hitler'in propagandasını yapanlar, ona güç ve meşruluk kazandıranlar. Belki bir savaş suçlusu değillerdi ama savaşın başlamasına yardımcı olmuşlardı. Belki "Putin henüz Hitler değil" savunması gelebilir. Veya "Putin bir hafta önce de aynı Putin'di, şimdi mi aklınız başınıza geliyor" da denilebilir. Fakat Putin de her iki anlamda da şimdi sınırı geçti... Zaten biz de "bu insanları idam edelim" demiyoruz. Fakat çok uluslu bir oluşumda; hatta misyonu barıştan yana olması gereken bir sanat kurumunda yerini kaybetmesi yadırganacak bir durum değil.
Biz esas konumuza dönelim. Yani UEFA'ya. Ben UEFA'nın kararını onaylıyorum. Fakat bir parantez açıyorum ve FIFA'nın kararını ayırıyorum. Zira iş orada tutarsız kalıyor. Avrupa, uzun yıllar sonra ilk defa savaş görüyor (Yugoslavya İç Savaşı hariç), dünya ise hiçbir zaman savaşlardan başını kaldıramadı. UEFA'nın emsal durumları olmadı ama FIFA diğer savaşlarda kafasını kuma gömdü. O yüzden kalabalığın öfkesine katılan FIFA'nın şovunu geçiyoruz.
UEFA ise Avrupa kültürünü temsil eden en ciddi kurumlardan biri. Düzenlediği organizasyonlar, Avrupa birlikteliğinin sosyal alandaki en büyük karşılığı. AB dediğimiz kurumdan bile daha fazla üyesi var, daha çok insanı ilgilendiriyor. Daha geniş bir alana yayılıyor. Şampiyonlar Ligi'nin Avrupa için önemini ve değerini Süper Lig tartışmaları çıktığında anlatmaya çalışmıştık.
Haliyle böyle bir misyona sahip kurumun şunu demesi bana normal geliyor:
"Kardeşim eğer sen bu birlikteliğe darbe vuruyorsan, gidip bir başka Avrupa ülkesini işgal ediyorsan o zaman bu birlikte yerin yok. İstiyorsan git Asya Şampiyonlar Ligi'nde oyna. Hem UEFA'nın şaşalı varlıklı nimetlerinden faydalanacaksın, hem de Avrupa'nın kültürel varlığını bozmaya uğraşacaksın. Buna hakkın yok."
Ekonomik izolasyon Rus halkının sinirlerini bozabilir, onları öfkelendirebilir ve öfkelerinin adresi Batı dünyası olabilir. Bunu da bir otokrat lider üzerinde vücutlaştırabilirler. Fakat kültürel izolasyon aynı sonucu doğurmayabilir. Moskova'da Petersburg'da yaşayan, uluslararası şirkette çalışan, iş çıkışı Şampiyonlar Ligi maçı izleyen, yazın Yunanistan'da tatil yapan, iş gezisine Londra'ya giden, üniversiteyi Berlin'de okuyan bir insan bu sefer şunu düşünebilir. "Kardeşim ben bu Putin yüzünden UEFA'dan uzaklaştım, Paris'ten, Londra'dan, Berlin'den mahrum kaldım. Çin'e, Hindistan'a kaldım. Bunu yaşamak zorunda mıyım?"
Tabi ki Çin'i, Hindistan'ı ve diğer Asya ülkelerini küçümsemiyorum. Fakat sosyal ve kültürel anlamda Avrupa'da olmanın getirdiği zenginlik daha başka. Bir kulüp Avrupa'da oynayınca mı daha kolay transfer edebilir, Asya'da mı? Hangisinden daha çok gelir elde eder? Zaten aksi olsaydı Kazakistan UEFA'ya girmek ister miydi? Kim Asya Şampiyonlar Ligi'nin rekabetini tercih eder. Veya daha kötüsü, kim uluslararası herhangi bir organizasyonda olmamayı kabullenir... Bir Zenit taraftarı, bir Moskovalı bunun hesabını Putin'den sormaz mı? Büyük ihtimalle soramaz ama olsun. Savaş istemenin, istemesen bile savaş sessiz kalmanın bir karşılığı olmalı. Belki bu sayede şu anda Rusya sokaklarına "Savaşa hayır" diyenlerin sayısı daha da artar.
İşin bir de "eşit rekabet" boyutu var. Bu işgal nedeniyle Ukrayna Ligi oynanacak mı oynanamayacak mı belli değil. Oynanmayı bırak, her gün bir Ukraynalı sporcunun öldüğü haberi geliyor. Şimdi bu ülke ister istemez UEFA'nın tüm organizasyonlarından ayrılmak zorunda kalırken, Rusya'nın içeride kalması hak mı? Belki bu olayların sorumlusu Rus kulüpleri değil ama yine de sizi temsil edenlerin yaptıklarının bir bedeli de olmalı.
Bir de sonuçta uluslararası müsabakalardan bahsediyoruz. Rus kulüpler, Ukrayna kulüpleri, kavgalar, milli marşlar, yuhalamalar... İş çok başka noktalara da taşınabilir.
Aslında bu karara giden yolu açan Robert Lewandowski oldu. Polonyalı oyuncu ve takım arkadaşları, Rusya ile Dünya Kupası elemelerinde karşılaşmak istemediklerini açıkladı. Herkesin takımında, çevresinde, geçmişinde Ukraynalı arkadaşları varken, onlar işgal altında kalırken gidip Rusya Milli Takımı ile maç yapmak da kolay bir iş değil.
Yine de tüm bunlara rağmen bir "ama" var...
Bu sezon için bu kararın alınması biraz yanlış bence. Spartak Moskova'nın günahı ne şimdi? Buraya kadar gelmiş, oynamış, mücadelesini vermiş. Burada ceza Spartak Moskova'ya veriliyor, Rusya ikinci planda kalıyor. Belki 1-2 aya ateşkes olacak, UEFA da yazın bu kararından vazgeçecek. O zaman ceza-yaptırım kime kesilmiş olacak? Hatta Spartak'ın kadrosunda Rus olmayan, 8-9 oyuncu var. Böylesine kozmopolit bir takımı dışarıda bırakmak ve Leipzig'i bir üst tura çıkarmak adalet duyusunu da zedeliyor.
Kısacası kararın ana fikrine katılmakla beraber, zamanlaması rahatsız edici geldi.
Ve ayrıca UEFA'nın da tıpkı FIFA kadar büyük olmasa da ufak bir samimiyet problemi var: İsrail!
İsrail, Rusya'dan çok farklı değil. Tek farkı Avrupa birliğine darbe vuracak bir şekilde bir başka Avrupa ülkesini işgal etmiyor. Zaten bir başka sorun da tam olarak buradan kaynaklanıyor. İsrail'in Avrupa'da ne işi var? Aslında onun da cevabı Rusya gibi. Fakat İsrail'e piyango çıktı. Asya konfederasyonundaki Arap ülkeleri, tıpkı şimdinin Batı ülkeleri gibi İsrail'i boykot etti. İsrail Asya'da maç yapamayacak duruma geldi. Çare ülkeyi UEFA'ya dahil edilmekte bulundu. Neyse; sonrasında ikinci soru geliyor. İsrail'in olduğu yerde, İsrail'in rahatsız etmediği yerde Rusya mı Avrupa'ya batıyor?
Fakat bunlar sonraki dönemin soruları olarak kalmalı. Zaten büyük ihtimalle sonraki dönem sağlanırsa o dönemde de havada kalmaya devam edecek. Şu anda ciddi anlamda bir 3.Dünya Savaşı tehlikesi var. Bunun da muhatapları Rusya ve Ukrayna. Biz de buradan devam edeceğiz bir süre daha.
Bu kararlar bir işe yarar mı bilmiyorum ama hiçbir şey olmamış gibi devam etmek de rahatsız ederdi. İnsanlar bir hafta önce evlerinde işlerini yapıp, hafta sonu çocuklarıyla parklara giderken şimdi trenlerle bilmedikleri yerlere kaçmaya çalışıyorlar. Coğrafyamız sebebiyle hepimizin başına gelebilecek, ya da başımıza geldiğini düşündüğümüzde bile tüylerimizi diken diken eden bir atmosferden bahsediyoruz. İnsanlık namına bu işin durması gerek. Fakat bunu durdururken de işin 3.Dünya Savaşı'na dönüşmesi riskinden de kaçınmak lazım. Bu nasıl olur bilmiyorum ama en işe yaraması muhtemel kararlar ve eylemler bunlar gibi. Daha iyi fikri olan varsa, ona da kapımız açık...