Perşembe, Mart 11

Beşiktaş 2-0 İBB


Dün İstanbul'da ekstradan oluşmuş bir futbol günü yaşandı. Bu günü verimli bir şekilde değerlendirmek lazımdı. Bu hafta Galatasaray'ın Lizbon'u konuk etmesi gerekiyordu. Bazı aksilikler nedeniyle bu iptal olunca, ajandada bir boşluk doğdu. Ben bu boşluğu Kasımpaşa - Bursaspor maçıyla doldurmak istedim, ama bilet fiyatlarının 30 TL olduğunu öğrenince Türkiye'nin en güzel stadında daha ucuza, daha müsait bir saatte maç izlemenin daha akıllıca olduğunu düşündüm.

Yazının bu bölümünde Fenerbahçe ve Beşiktaş yönetimlerine teşekkür etmek lazım. Bilet fiyatlarını düşürmek belki yapmaları gerekendi, teşekkürlük bir olay değildi ama olsun. 20 liraya Süper Lig maçı izlemek, üstelik İstanbul şehrinin 3 takımının da şampiyonluk yarışında olduğu bir sezonun mart ayında, çok güzel oldu. Bizim büyüklerimiz kongre derdinde olduğu için olsa gerek, bilet fiyatlarını düşürmek bir yana, üzerine ekleme yapmayı daha uygun görüyorlar.

Maçı Zafer ile beraber eski açıkta izledik. İnönü'nün bu bölümünde deplasman tribünde yer almadan ilk defa maç izliyorum. Sanırım hayatımda bir daha bu kadar Süper Lig maçı izleyemem. Ucuza, oturarak, tüm sahaya hakim olarak. Los Lunes Al Sol filmindeki beleştepe sahnesi gibi, tek fark biz içerideyiz. Bir de sıcak çayımız gelse daha güzel olurdu.

Stadyumdan bu kadar bahsetmişken hemen tribüne bağlayalım. Beşiktaş tribününü ikiye ayırmak lazım. 2-0dan önce, 2-0dan sonra. 2-0'dan önce Beşiktaş tribününde bir durgunluk hafif de bir stres vardı. Bursaspor'un galibiyeti, maçın çarşamba olması, havanın soğukluğu bunlara neden olabilir. 2-0'dan sonra ise tribün ayağa kalktı. Sanırım o dakikadan sonra Beşiktaş şampiyonluk yarışına iyice girdi diyebiliriz. Ali Sami Yen tribünlerinin bu sene Beşiktaş'tan daha istekli olduğunu söyleyebilirim. Ama futbol tribünden önce sahada kazanıyor ve Beşiktaş futbolcuları, diğer 2 ezeli rakibinden daha istekli bir görüntü çiziyorlar.

Bu sene 4.defa Beşiktaş maçı izliyorum. Hemen hemen hepsinde bir üretim sıkıntısı çekmişlerdi. 4 gol attıkları Konya Şekerspor maçı dahil. Dün de üretim aksaklıkları oldu. Ama hırs, istek, azim gibi kelimeleri sahaya yansıtamak kazanmak için yeterli oldu. Sonuçta artık mart ayındayız ve bu zamandan sonra çok isteyen kazanır günlerine başlıyoruz. Sırf bu nedenle, hücum yollarında Beşiktaş'tan belki de 10 kat daha fazla etkili olsak da, Beşiktaş'ın bizden daha avantajlı olduğunu düşünüyorum. şöyle diyelim, Beşiktaş 1-0 öne geçtiği maçı bırakmayacak ve kazanacktır. Biz ise 2-0 öne geçsek bile maçı kazanma ihtimalimiz maçın başındaki kadar olacaktır. Beşiktaş'ın en büyük sıkıntısı fikstürü. 6 deplasman ve iç sahada Eskişehirspor-Trabzonspor gibi zor rakipler.

Galatasaray kendi ipini kendi kesme avantajına hala sahip. Fenerbahçe'yi ve Bursaspor'u Sami Yen'de yenmek şampiyonluğun 1.şartı. Bunu başarmadan şampiyon olmak çok zor. Başarınca iş kolaylaşır. Fenerbahçe ise tamamen soru işareti. Son yılların en tempolu Fenerbahçe takımı ama son 8 maçta 1 galibiyeti var ve son dakikalarda gol yiyor. Morali bozuk bir takım ama bir anda dirilirse önünde durmak zorlaşır. Beşiktaş kadar istekli ama Galatasaray kadar (mental açıdan) kırılgan. Bu 3 takımın arasındaki Bursaspor, 3 takımın avantajını da sahip. Hem fikstürü güzel, hem isteği güzel, hem havası güzel. Onlar artık gizli liderden öte gizli şampiyon olarak görülebilir. Bursaspor ve Sivasspor'u bir tutmak Bursaspor'a büyük haksızlık olur.

Dünkü maça geri dönersek; Bobo farklı bir hücum oyuncusu olduğunu hem attığı hem de atamadığı gollerle gösterdi. Holosko daha ileride olsa neler olur merak ediyorum. İbrahim Üzülmez dün bir sene daha yaşlandı ama oynadığı futbolla (ne kadar sevmesem de) saygıyı hakediyor. Beşiktaş taraftarında da genç oyuncu hastalığı tıpkı bizdeki gibi. Necip'e duyulan sevgi çok üst düzeyde. Fakat dün Necip'i beğenmedim. Okan Buruk'un bir anda sahaya fırlaması (oyuna girmesi) beni hem güldürdü hem düşündürdü. Hala Okan Buruk top oynuyor, daha doğrusu oynayamıyor. Onun yaşındakiler şu anda Galatasaray'a sallamakla meşgulken Okan'ın yeşil sahanın üzerinde maskara olması oldukça enteresan. Futbolu seviyor demek ki. Konuk takımda en beğendiğim futbolcu M.Kuş oldu.

Abdullah Avcı'nın abartılan bir teknik direktör, İBB 'nin ise futbol oynamak istemeyen bir takım olduğunu düşünüyorum. O nedenle dün Beşiktaş'ın, şampiyonluktaki rakibimin, Avcı'nın takımını yenmesine biraz olsun sevindim. Futbol oynayan kazandı. Beşiktaş tribünlerinin Avcı'ya takılmaları da hoş oldu. Küfür yok, taşkınlık yok. Mart ayını kazsız atlatan sezon sonunda her takıma takılma hakkına sahip olacak. Bekliyoruz.

2 yorum:

Bilal KOCA dedi ki...

Abdullah AVCI nasıl abartılan bir teknik direktördür bunu açıklar mısınız kardeşim. adam bütçe olarak türkiye süper liginin en düşük bütçesiyle senelerdir mücadele etmekte gerek kurduğu kadrosu gerek altyapıdan çıkardığı isimler ve yerinde yabancı transferleriyle bu ülkenin en iyi teknik direktörlerinden biridir. Galatasaray kendisine teklif sunmuş adam prensipleri gereği diğerleri gibi uçarak atlamamıştır.türk teknik direktöre böyle abartılan denmesi çok abes ve yakışıksız.en iyi hoca fatih terim midir denizli midir yani-adam emeğiyle bir yerlere gelmiştir ne dışarıdan faktörler vardır ne de başka birşey-terim iyiyse 2.gelişindeki de terimdi bizi 10 sene geriye attı-ertuğrul sağlam abdullah avcı değerli hocalardır değerini bilmek gerek-galatasaraya son dakika golüne sevinişiyse mesele açıklılıkla söylemek gerek

Erkan ipek dedi ki...

Güzel yazmışın bilal aynen öyle