Pazartesi, Mart 1

Galatasaray 4-1 Kasımpaşa


Dün çok güzel olmasa da umut saçan bir futbol vardı. Güzel olan tribündü. Bu ikisini bağlamak lazım.

Galatasaray tribününde ağırlıklı olarak 3 kuşak var. 10lu, 20li ve 30lu yaşlarında olanlar. Daha üzerlerine saygımız sonsuz ama pek yer almıyorlar. Bu 3 kuşakın ortak bir noktası var.

1974'de Total Futbol'u yenen Almanya'nın ekolüyle büyümeleri bu 3 kuşağın ortak paydası. 30lu yaşlarında olanlar Derwall ile, 20lilier yanı bizler Feldkamp ile gözlerini açtı diyebiliriz. 10lu yaşlarındakiler ise Fatih Terim'in 1996-2000 futbolunu gördü. O Fatih Terim'in Piontek ile harmanlaşan ve baskılı koşan takımı yeni kuşak Galatasaraylılar'ın ilk gözağrısı oldu.

Hal böyle olunca, koşan mücadele eden, ön sahada baskıyı yapan takım her zaman alkış alıyor. Sami Yen'de. Şu anda dünyanın en iyi takımı olarak gösterilen Barcelona, Sami Yen'e gelip Galatasaray forması giyse kimse tatmin olmaz. İniesta hasbelkader Galatasaray forması giyse, tribünden uğultular yükselecek; "bu ne biçim İniesta hep yan pas, geriye pas, bunlardan Anadolu'da 50 tane var, 30 metreden çaksın, 3 kişiyi çalımlasın yıldızsa, yoksa koşsun biraz, bi boka yarasın" denilecektir.

Dünkü futbol bu açıdan çok hoştu. Tribün geneline hitap eden bir ilk yarı vardı. Bu tribünü de etkiledi. Maç öncesinde son yılların en coşkulu "yenilsende yensende" tezahüratını söyleyen tribün, ilk yarı boyunca takımı itekledi. Takım-taraftar arasında karşılıklı anlaşma yapılmış gibiydi.

Fakat yine de sıkıntılı dakikalar yaşandı. Ön sahada baskı yapılsa da, orta sahadaki boşluk yine en büyük handikapımız. Giovanni Dos Santos'un orta sahayı çabuk geçen futbolu olmasa yine sıkıntı olacaktı. Aynı şekilde Keita da topu ileriye çabuk taşımakta başarılıydı ama Keita'nın forumunu pek beğenmiyorum. Attığı 2 güzel gole, hatta son 4 maçtaki 4 golüne rağmen ilk yarıdaki Keita'yı göremiyoruz. Son topları hep kaybediyor.

Takıma geri dönersek, ikinci yarı yine dağıldık. Daha önce defalarca yaşadığımız şeyi bir daha yaşadık. 1-0'dan sonra rakibi üzerimize aldık. Kasımpaşa'nın açık futbolu bu dakikalarda bize sıkıntı yarattı ve gol geldi. Fakat konuk takım aynı açık futbola devam edince goller geldi ve maçı kopardık. Bu nedenle Kasımpaşa'yı ve Yılmaz Vural'ı kutlamak lazım. Sami Yen'e gelen bir sürü futbol katili takımdan sonra Kasımpaşa'yı görmek güzel oldu. Murat Şahin bir tane aut atışı dışında zaman geçirmedi, bir tane Kasımpaşalı futbolcu yerde yatmadı, 10 kişi savunma yapmadılar. Belki de işimize yaradığı için böyle yazıyorum ama olsun. Böyle takımların küme düşme hattında bulunup, Kayserispor -Sivasspor gibi takımların şampiyonluk yarışına girmesi can sıkan bir durum.

İlk yarıdaki Gençlerbirliği maçına benzedi aslında. Gençlerbirliği ikinci yarıda kurduğu baskıda bize gol atamadı, Paşa attı. 77'de Kewell atmıştı, 75'te Keita attı maç koptu.

Genel olarak şöyle diyelim. Topla oynarken fazla sıkıntı çekmeyen Galatasaray takımı, topsuz oynarken aynı rahatlığı sergilemese, yani top kendisindeyken yumuşak olan Galatasaray takımı, top rakibe geçince aynı yumuşaklık yerine daha sert, topa sert basan bir takım olursa çok daha rahat olacaktır.

Tribün konusunda ise; artık sezon sonuna kadar 2 farklı tribün olayını kabullenmemiz lazım. Kapalı, kendi görevini çok iyi yaptı. Sabri'ye duyulan sevgi, Gio'yu kazandırma çabası, alkışlar, haydı oğlumlar, son dakikalarda Baros ve Kewell'ın anılması güzeldi. Ve uzun zaman sonra ilk defa maçın sonunda tribün takımı çağırdığında, takım tam kadro halinde tribünün önüne kadar geldi. Ne öyle uzaktan el sallama, ne öyle 3-4 kişi. Tam kadro tribünün önünde. Dün Fenerbahçe'nin puan kaybının da etkisiyle muhteşem bir sinerji oluştu. Şampiyonluk yolundaki önemli bir kırılma noktasıydı, çünkü bu maçları genelde kayıpla geçirmiştik. Madrid maçı depresyonu yaratılmadan son buldu. Pankarttaki ihtimalin gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi artık tamamen Galatasaray takımına bağlı.

Sabri için söyleyecek lafım yok. Allah nazardan saklasın. Nasıl da özlemişiz. Evet Sabri'yi özledik. 1 sene önce bunu diyeni döverlerdi. Sabri hakkında uzun uzun yazılar yazmak istiyorum ama nazar değer diye korkuyorum.

Kasımpaşa'da Moritz'in olmaması onlar için handikap, bizler için avantaj oldu. Maçın başında ofsayt olan golü çıkarabilirdik. Fakat şunu demek lazım, Emre Toraman'ın içindeki Galatasaray antipatisi (daha önce Sami Yen'de Galatasaray gol atınca sinirden ayağını kırıyordu) avantajımız oldu. Geçen sene kendi kalesine 2 gol atan, bu sene takımının attığı golü harcayan Toraman. Bu arada Yekta Kurtuluş'un transferini de istiyorum.

Son 11 maç. Mart'a girdik. Artık hataların telafisi olmayacak. Ama en güzel olan, şu anda kimsenin puan kaybını beklemeyecek olmamız.

Hiç yorum yok: