Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan basketbol maçlarının hiçbir farkı yok aslında. Galatasaray maça başlar, önde götürür. Sonra Fenerbahçe asılır, Galatasaray heyecan ve panik yapar, Fenerbahçe maçı alır.
Bu maçın da kısa hikayesi budur. Yine son periyotta verilen bir maç. Daha doğrusu 3.periyotta 8 sayı atılarak verildi. Ama maçın kırılma anları hep son periyotta yaşandı.
Yabancılar sayesinde WNBA kokan bir maçtı. Catchings, Douglas, Hoffmann, Sutto-Brown ve Penny Taylor, 8-9 ay önce WNBA finalinde oynamış oyunculardı. Bir başka ifadeyle, Caferağa'da evimizin dibinde, ilçemizde WNBA finali izledik diyebiliriz. Bu ufak çaplı WNBA finalini anlamlı kılan Fenerbahçe ve Galatasaray'ın oynaması muhakkak.
Bu güzel eşleşmeye Türk basketbolcular da ayak uydurdu. Fakat ayak uyduranların çoğunun hatta Tuğba dışında hepsinin çubuklu giymesi maçı Fenerbahçe'ye getirdi. Özellikle en çok çekindiğim isim olan Birsel maçı kopardı. Esmeral'ın en kritik zamandaki sayıları Fenerbahçe'ye can verdi. Nevriye takıma katkı bakımından Alex gibi. En kötü maçında bile iş yapıyor. Gerçi Galatasaray pota altı diye bir kavram olmadığından Nevriye orada çok yalnız kaldı.
Takımın ablası, ABD filmlerindeki; evde yemek pişirirken mahallede ağlayan kızların yardımına koşan Harlemli 7 çocuklu anne gibi bir sempatisi olan Young yine yardıma koştu ama yetmedi. İlk yarıda 14 sayı atan Sophia, daha sonra her işe koşturamayınca takım da çöktü. Young'a katkı yapamayan Esra'yı, Nilay'ı anlamak mümkün ama Katie Douglas bu maçın hayal kırıklığı olmuş. Olmuş diyorum çünkü izlerken en azından 1-2 tane atmıştır diye düşünüyordum oysa sıfır çekmiş.
Esra'yı anlamak mümkün değil. 2008'de bizi yedi herhalde. Caferağa'da attığı 20 sayınının ona getirisi çok fazla oldu. Tribünde Işıl 1 ise Esra 2'dir. 2 senedir Esra'nın bir katkısını göremiyoruz. Geçen seneki seride maskesi falan vardı ama bu sene bahane de yok, arada bir iki üçlük yeter bize.
Hakemlerin sertliğe fazla izin vermesi ortak düşüncemiz. Bu da sert oynamayı seven Fenerbahçe'nin artısı oldu.
Hakemlerin sertliğe fazla izin vermesi ortak düşüncemiz. Bu da sert oynamayı seven Fenerbahçe'nin artısı oldu.
Sonuçta seri 1-0 oldu. Bu seriyi kazanmak için Caferağa'da maç kazanmak gerek. Alınması gereken maçın son maç olmayacağı, olamayacağı ezeli rekabetin yazılı kuralı. Bu da cumartesi günü oynanacak maçın şampiyonluk maçı olduğunun göstergesi. Bu maç kaybedilirse Abdi İpekçi'de kaybedilecek bir maç, Fenerbahçe'ye kupa vermek demektir. Geçen sene yine iç saha maçıyla seriye son vermiştik ama o en azından bir yarı final maçıydı. Bunları konuşmak için erken diyelim.
Dünkü tribünler geçen seneden daha etkisizdi. Geçen sene salondan çıktığım zaman Fenerbahçe antipatisi içime iyice işlemişti. Dün ise aşırı tezahürat olmadığı gibi, taşkınlık ve küfür de yoktu. Aslında tam Galatasaray'ın kazanabilmesi için gereken bir hava vardı. Aynı saatlerde Fenerbahçe bayan voleybol takımının maçının olması tribünü etkilemiş. Yine de Adnan Polat'ın maça gelme nedeni budur diye tahmin ediyorum. Normal sezonda Ayhan Şahenk'te oynanan maça Aziz Yıldırım'ın gelmesi Fenerbahçe'nin artısı olmuştu.
Caferağa Salonu, sanırım Ali Sami Yen'den sonra en sevdiğim spor tesisi. İnönü ile çekişirler. Öyle bir yer ki tuvalette karşınıza Adnan Polat ve Haldun Üstünel çıkabiliyor. Yiğit ve Yücel'e de Demir ile beni iyi ağırladıkları için teşekkür ediyoruz.
Galatasaray için ampiyonluk parolası; cumartesi 1-1, perşembe kupa töreni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder