Cumartesi, Mart 31

Bu da Kayıpsız




-
Culio olsaydı yenerlerdi.

- Gergin hafta içi gündemine rağmen durgun maç

- Kötü oynadık ama kazanmak yeterli.

- 15 maç gol yememiş Muslera. Nerdeyse sezonun yarısı.

- 32.dakikada Gosso oyundan çıktı. Mehmet Güven?

- Cuper'i sevmeye başladım Türkiye'ye gelince. İspanyolca'da yakışıyor adama.

- Sabri gol attı, sevindik.

- Emre Çolak 1-2 maç kesik yedi, yaradı.

- Emre Çolak yaratıcı oyuncu olmaya kasmasın, koşsun mucadele etsin. Arda değil Suat olsun.

- Ordu'da her maç kavga var. Culio-Gosso / Yalçın-Dalmat

- Stad, takımla bağ kurmak için en önemli unsur.

- Herhalde bu sezonun en güzel maçı Bursaspor maçıydı. Aklıma geldi öyle.


Aysal'dan Özür




"Ünal Aysal, ''32. Gün'' televizyon programında sarf ettiği, ''25 milyon Galatasaray taraftarının 20 milyonu AK Parti'ye oy vermiştir'' şeklindeki sözlerinde düzeltmeye gitti.

Birçok televizyon programına katıldığını ve sadece o programda bir sürç-i lisan ettiğini dile getiren başkan Aysal, ''Ben sadece, '20 milyonun bir kısmı da AK Parti'ye oy vermiştir' demek istemiştim ama 'bir kısmı' bölümü arada kaçtı. Kimsenin siyasi görüşüne ipotek koymak gibi bir hakkım yok. Galatasaraylılardan özür diliyorum'' ifadelerini kullandı."

Tarihe not düşelim: 31 Mart. Ünal Aysal bunu mali kongrede söylüyor. Birazdan ibra edilecek.


Peki başkan 28 Ocak günü ne demişti? Tıkla

Kısa bir bölüm alalım:

Galatasaray camiası da, Türk kamuoyu da bunun Galatasaraylıların toplumumuzda ki ağırlığını ifade etmek için kullanılan sözgelişi bir rakam olduğunu anlamışlardır.

Nükteli bir soruya cevap vermek için kullandığım nükteli Galatasaray uslübunun daha kolay anlaşılabilmesi için bundan sonra daha büyük bir itina göstereceğimden emin olabilirsiniz.

Saygılarımla

Fark nedir? Ocak ayında nükteli başkanlık yapan Ünal Aysal, mart ayında özrü diledi. Bir süre sonra da ibra edildi. 1 sene önce.. Neyse, Belçikalı başkan, klas başkan...

Fenerbahçe 70-74 Rivas Ecopolis

Her ne kadar ligi domine etse de, yerelde kazanmadık kupa bırakmasa da Eurolig'de final çok değil, Taurasi transferinden önce yani 2010'da bile hayalden ibaretti. Dün bu hayali gerçekleştirmeye çok az kalmıştı, kötü oyuna, yorgunluğa ve zafer sarhoşluğuna rağmen detaylarda kaybettik. Onun için çok üzgünüm.
***
Bir gün öncesine dönelim, Galatasaray maçı öncesinde tribün atışmaları falan harika, aynı bizim lise koridorları gibi, müzik devreye girince müdür yardımcısı geldi gibi oldu, tezahurat kesildi, maç beklenmeye başlandı. Sayı olarak net üstündük, Galatasaray'ın iyi oynadığı 2.periyodun son 2-3 dakikası hariç tribünde de üstündük, sindirdik. Sadece bence Galatasaray tribünü bizden daha organizeydi, top rakipteyken ıslıklamayı biliyorlardı en azından, uzun süre bunu akıl edemedik. 3.periyodla birlikte sahada da tribünde de tüm insiyatif elimize geçti diyebilirim, bunu sağlayan insan da Birsel'di. Ne kadar teşekür etsem az, bir basketbol maçında hayatımda yaşadığım en güzel 3.periyodu yaşattı bana.
***
Dün ise bu yıl euroligde gördüğüm en kötü 3.periyodu oynadık. En sıkı deplasmanlarda muhteşem 3.periyodlar oynadık bu sene. Avenida deplasmanı, Nadezhda deplasmanı, geriye gitmeyelim, 24saat öncesi, bu kez sadece 9 sayı atabildiğimiz bir 3.periyod pahalıya mal oldu. Buna rağmen, Penny'nin sakatlığına, Angel'ın hastalığına, derbi yorgunluğuna, Çağlayan'a rağmen çok yaklaştık. Bence Birsel'den önce asıl ölümcül hatayı yapan, dışarıya kadar gelip saçma Vidmar faulü ile Matovic oldu. Sıkışmışlardı, şapkadan tavşan çıkaracaklardı o hücumda, faul ile rahatladılar, üstelik faul yapılacak son insana Aguilar'a yaptı Matovic. Ecopolis adına Aguilar, Jones ve Cruz mükemmeldiler. Şans da onların yanındaydı, panyalı 3'lük dahil yüksek yüzdeli attılar. Her neyse, çok büyük bir fırsatı kılpayı kaçırmış olduk, hala çok üzgünüm bu yüzden.
***
Çağlayan'a rağmen dedik, değinmeden geçmek olmaz. Bu yağmurda oraya gidip sırf Fenerbahçe sevgisini ifade etme şekli benden farklı diye oradaki renkdaşlarımı eleştirmek ne haddim, ne de vicdanım buna müsaade eder. Ancak dün salonda 500 kişi falan vardı. Ömer Koçsan'ın eli gitmemiş olabilir yazmaya, biz yazalım. Büyük balık kaçtı, evet haklı, ancak Galatasaray maçının yarısı değil, Çağlayan'daki kalabalık önce salona gelse takımın direnci kesinlikle artardı. Eurolig finali bu, 1 haftada 2 Avrupa Kupası getirecektik, olmadı. Çağlayan'dan tweet atanlar falan oldu, salon bomboş olmaz böyle diye, e sen neredesin o zaman, keşke maça gelseydin önce! Münferit taraftar, Ahmet, Mehmet, Kutay, Uğur maç seçebilir. Ben mesela kimsenin gelmediği yedeklerin oynadığı kupa maçlarını severim, derbilerden sonraki maçları severim, ne bileyim, Caferağa'daki her maçı severim, Burhan Felek'i de sırf Üsküdar'da diye sevmem, maç seçilir. Ama maç seçen tribün grubu var, bunu anlamıyorum. Tribün grubu ve kemik bir tayfa maç seçmez diye düşünüyorum. Dün GFB neredeydi, ben mi göremedim acaba? Her neyse, bu topa da girmeyelim, özellikle bu yıl, insanlar birbirlerinin Fenerbahçe sevgisini ölçer hale geldi, kim daha çok fedakar, kim nereye gitti, ne yaptı, Fenerium fişlerini ortaya dökecekler neredeyse... Takım eleştirilerinde de aynı şey var.
***
Bir de, Çağlayan'da ya da başka bir yerde, polisin zulmüne maruz kalıp da isyan ettikten 1 gün önce, sebebi her ne olursa olsun copuyla, gazıyla Galatasaraylıların üstüne saldıran polisi alkışlamasın Fenerbahçe taraftarı. Gitsin ayırsın, ya da polise saldırsın demiyorum, ama en azından yuhalayalım artık. Düşmanımın düşmanı diye alkışlanıp vur vur vur denilecek son meslek grubu polisler.

Solak-El


Bu senenin beklenmeyen çıkışlarından biri Ahmet Burak Solakel. Çıkış diyorum, keza daha önceki senelerde kimse ondan memnun değildi. Yoksa 30 yaşındaki futbolcuya çıkış yaptı demek pek tutarlı değil.

Bir futbolcunun soyadı ile oynadığı pozisyon arasında bu kadar benzerlik olabilir. Solakel, sol bek oynuyor. Senelerdir Karşıyaka'da, ilk defa bu hafta gol atabildi. Üstelik eski takımı Denizlispor'a.

2009 yılındaki Karşıyaka, onu da Süper Lig'e çıkarmıştı. Rıdvan, Cihan, Kıvanç gibi o da şansını denedi ve Denizlispor'a gitti. Tutmadı. Geri döndü. 5 sene sonra attığı ilk golü de Denizlispor'a attı. Bu arada Göztepe derbisinde Cihan'ın attığı golde de ortayı yapan isimdi Solakel. Bu sezon kendisini aştı.

Gol de ayrı güzel. Golde Şaban'ın payı büyük. Pozisyon başında taç atışını kullanan yine Ahmet Burak Solakel. Bu gol yetti mi? Yetmedi tabi. Karşıyaka son dakikada yediği golle 1 puan aldı. Sezon, Karşıyaka için 2.defa bitti. Üst üste iki galibiyetle bir daha başlar.


Cuma, Mart 30

İflas




- Rivas maçı sezonun çöküşydü, derbide fikirler, planlar iflas etti.

- Bundan sonra yetkili ve etkili kişileri kurtaracak tek şey TBL. O da yeter mi bilmiyorum.

- Tarihin en pahalı kadrosu, kendi evindeki organizasyon, ve derbi yenilgisi.

- Üstelik öndeyken kaybedilen bir maç.

- Işıl 0 sayı, Birsel 17 sayı.

- Matoviç çok ilginç hatun. Takımımda olsun isterdim.

- Tamen büyük iş yaptı.

- Kübra bile iş yaptı.

- Sanırım seneye Esmeral bizde oynar.

- Taurasi hakkında neler düşünüyoruz?

- Taylor'a üzüldüm

- Ve insanlar Kübra Siyahdemir'i keşfetti.

- Tribünler hakkında konusmak lazım da olan biteni hiç bilmiyorum.

- Fenerbahçe tribünü daha kalabalıktı.

- Bizim tribünün az olma nedeni sezon geneliyle alakalı diye tahmin ediyorum.

- Daha bir de final serisi var, bitsin bu sezon.

Perşembe, Mart 29

Grevler-Eylemler

Bugün Avrupa'da grev-eylem günü. Üstteki fotoğraf İspanya'dan. Son yılların en kapsamlı grevi yapılıyormuş. Bisikletli abiler ve ablalar trafiği kapatmışlar. Bisikletle yapılan greve saygım sonsuz. Hoşuma gitti.

Bizim bakan da benzin zamları için "bisiklete binin" diyor. Burada bisikletlileri sevmezler, biziklete yol yapmazlar ama bakanlar, devlet erkanı genelde burada olup biteni bilmediği için ince noktayı atlar her zaman. Belki bir gün bizim de buralarda bisiklet kültürü yaygınlaşır, grevlerde eylemler bu tip sahenleri görürürüz.



Oysa şu an Ankara'dan gelen haberler içler acısı. Fotoğraflar kötü.

Bu fotoğraf ise Ankara'nın sabahından. Ankara'dan. KESK eylemi. Yandaki pankarta güvenerek battaniyeye sarılan abilerin Anadolu'nun bir yerinden kalkıp geldiğini tahmin ediyoruz. Gelecek kaygısı çok, umutları az olan iki yaşlı başlı adam. Duvarda, hemen üstlerinde orak çekiç, SDH yazısı. Sırtlarını dayandıkları duvar, bir bankanın duvarı. Western Union, para gönder-al.

Bu arada Yunanistan'da da kesin eylem, grev vardır. Bu ara 90'lar nostaljisi yapmak moda oldu. Okan Bayülgen ve Ekşi Sözlük başta olmak üzere çoğunluk "aman 90'lar ne kadar güzel, özledik o günleri" diyor. 90'ları hatırlamak için Atina'ya gitmek yeterli olabilir.

Grevler, eylemler, 11 Nisan'da erken seçim, hükümet krizi, kesintiler, çatışmalar.


O Gülsün Dünya Gülsün

Bu kadar kısa sürede nasıl sevildi. Az oynadı, sakatlandı. O sakatlanırken henüz ne lig ne de Avrupa kızışmıştı. Şu maçta müthiş, burada efsaneydi diyecek anımız yok. Ama herkes çok seviyor. İstisnasız.

Hatta "çok seviyoruz ya, ne iyi" falan diyen olunca kıskanıyorum. Fangirl kavramına bok atıyoruz da bizim de farkımız yok. Bir de fanlık yaptığımız, erkek çocuğu tipli Alba Torrens, Penny Taylor falan da değil yani. Bu da bizim farkımız olsun.

Dün ödülünü aldı. Geçen senenin en iyisi. Herşeyin en iyisi o olsun, herşeyin en iyisi onun olsun. Ödülünü alırken giydiği sweet'te ASY yazıyor. Tesadüf belki ama ona olan sevgiyi daha da katlandırıyor.

Şu da güzel bir kare.. Ben farklı okuyorum. Hepinize karşı Alba.

Çöküş




- Kafadan geçen; Fenerbahçe'ye yenilip iki galibiyetle elenmekti, erken dank etti.

- Şaşırdık mı? Hayır.

- Daha 2 gün önce Sinan ile konuşurken, o Taranto maçları aklıma geldi. Bu şube 3 senede ne hale geldi?

- Büyük denizde boğulduk desek, o da değil çünkü biz de çok büyüdük.

- Büyümek güzel değil aslında.

- Taurasi çok büyük topçu ya...

- Tina-Fowles falan, Fenerbahçe'ye değil maç ribaund vermeyiz bu sene.

- Yine de önünüzde bir Fenerbahçe maçı var, şans iste, kazan unuttur her şeyi.

- Taranto maçında 3000 kişi vardı, bir 3000 daha girerdi. Bugün 500 sanırım.

- Yabancı oyuncularını bile bu 3 gün için alıyorsun. İlk maçtan yenilgi, büyük fiyasko.

- Yine de herşey bitmedi diyoruz.

- Aynı şeyleri yazmaktan sıkılıyorum.

- Biraz rakibi yazalım o zaman. 36 yaşındaki kadın dışarıdan ne salladı öyle.

- Tabi ağzımıza asıl sıçan Asjha Jones oldu. 19 sayı 13 ribaund.

- Tijana Krivacevic , 1.92 boyunda. 1990 doğumlu. Novi Sad doğumluymuş. Novi Sad'a selamlar.


Çarşamba, Mart 28

Şampiyonluk Adayım


Fotoğraf kötü. Keşke daha iyisini bulabilseydim.

Galatasaray tarihinde en çok sevdiğim 5 sporcudan biri olan Seimone, Final 8 için İstanbul'da. Defalarca çıktığı İpekçi'ye bir kez daha çıkıyor. Daha 11 ay önce Fenerbahçe'ye sallıyordu burada. Gözünü kırmadan, ayağını çekmeden. Gönderdik.

Bizim takımdan umudum yok. Fenerbahçe çok daha yakın şampiyonluğa. Fenerbahçe'nin önüne taş koyabilecek tek isim Seimone. O kazanırsa biz de kazanmış oluruz. Hem Ayhan Şahenk'te hem İpekçi'de Avrupa Kupası kaldırma onuruna erişmek de ona yakışır. Güzel olur.

Yalnız şampiyon biz olursak, ne goygoy döner. Takımına güvenmeyen adamın talihsiz yazısı.


Festival



İstanbul Film Festivali başlıyor. 31 Mart -15 Nisan arasında filmler sinemada. 8 senedir bir klasik olduğu gibi, ben yine iptalim. Festival zamanı illa bir yoğunluk olur. Ya askerde olurum, ya vize dönemi.

Yoksa ben de istemez miydim Jandarma Er Hasan Babur gibi sinemanın ekmeğini yiyeyim, o festival senin bu festival benim gezeyim. Olmadı. Al iki bilet, illa o bilete tav olacak birini bulursun. Yapamadık. Buenos Aires'de festival varsa Mustafa kardeşim ayarlasın oranın ekmeğini yiyelim.

Salı, Mart 27

Kazananlar Ortada




Soru: Erken Kaybedenler ismi genç erkeklerin daha çok küçük yaşta yenilerek hayata karışmalarını çağrıştırıyor. Kim kazanıyor veya kazanan var mı sorusu geliyor insanın aklına...

Emrah Serbes: Kazananların ruh hallerini anlatmayı becerebileceğimi zannetmiyorum. Kazananlar ortada, dört seçimdir Melih Gökçek kazanıyor örneğin, otuz yıldır İlhan Cavcav kazanıyor...


Olimpiyat Klasiği





- Olimpiyat Stadı'nda oynanan nadir güzel maçlardan biri.

- İstanbul BB Spor için ne yazılsa boş, yetersiz.

- Bir de Doka yoktu.

- Beşiktaşlılar fazla ilgi göstermemiş maça da Olimpiyat Stadı'nı boş bırakan tribünü yargılamam.

- Beşiktaş'ta suratını bilmediğim adamlar oynuyor. Burak, Tanju falan. Edu beyazmış, 32.haftada fark ettim.

- Toraman ile kapışmasa onu da görmeyeceğiz.

- Maç sonu açıklamalarına baktım, Toraman Fernandes'i baya kıskanıyor. "İçine kapanık bir çocuk" falan diyor. Sanki Veli Kavlak amk, Fernandes'den bahsediyoruz.

- Maç sonu açıklamalarında Carvalhal'i tek geçerim. Schuster'i andırmış.


- Mustafa Pektemek'in her gol atışında içim sızlıyor.

- Efe ve Visca bize de gol atmıştı.

- Visca, Melo'ya özendi.

- Bebe 32.haftada döndü. Play-off'ta iş yaparsa ne bomba olur.

- Tabi ki Veli'nin kaçırdığı gol

-

Pazartesi, Mart 26

Mujeres al Borde de un ataque de nervios


Almodovar'ın ve Antonio Banderas'ın gençlik çalışmaları. Çirkin kadınlar oynar. Gerçi bir hatun güzel sayılırdı, Banderas da sürekli onu öpüyordu.

Şenlik Başladı

Milas-Bodrum Havalimanı'nda turist kafilesini Bodrum Kaymakamı Mehmet Gödekmerdan ve diğer yetkililer karşıladı. Gödekmerdan, uçaktan inen turistlere karanfil vererek, ''Bodrum'a hoş geldiniz'' dedi.

Daha sonra havalimanında işlemleri yapılan turistler için terminal çıkışında davul zurna eşliğinde Bodrum'un halk oyunları ekibi gösteri sundu, turistlere, lokum ve içecekler ikram edildi.


Var mı lan sizde bunlar Çanakkaleli? Misafirperverlik, yabancıya saygı, onları evinde hissettirken aynı zamanda yerel kültürleri sunma...

Geçen Sene Gibi Sanki




- Yorulduğumu hissediyorum, şu lig bitse artık.

- Kayıpsız, sağ salim.

- 7 puan fark, bölü 2

- İyi oynamadık ama iyi oynamıyorken bile neredeyse kazanıyorduk.

- Gol araraken, kenarda Mehmet Batdal'ı görünce akla geçen sene geldi haliyle.

- Mehmet Batdal'ı ölene kadar Karpaty maçıyla hatırlayacağım.

- Orta sahada fena ezildik. Bu da geçen sene gibiydi.

- Rakip forvetin, stoperleri ezmesi. Ujfa-Semih'in en çok zorlandığı maç.

- Eboue'nin Anadolu topçusu hallerini sevmiyorum.

- Cüneyt Çakır, yine bir maçı çığrından çıkardı.

- Attığımız golde penaltı, penaltı değil

- Yediğimiz golde faul, faul değil.

- İlk yarısı gündüz oynanan maçlar. Sami Yen'i yıkanın, yok edenin....

- Volkan Şen'i iyi ki almamışız.

- 6 maçta 3 beraberlik 3 galibiyet. Play-off'ta şampiyonluk demek.

- Elmander olmadan olmuyor.


Pazar, Mart 25

Gidiş Vakti





Valla ne yalan söyleyim, pek üzülmedim. Akhisar çıkarsa ilginç olur. Çıkamazsa seneye Bank Asya'da fazladan bir derbi olur.

Lavinia Longhi

Lavinia Maria Longhi, Uçurum dizisinin Eva Matei'si... İtalyan baba, Karadağlı anne. Bölye melezler görünce bütün dünya karışmalı diyor insan...

Babadan Oğula Nesil Bunlar


Dünya Kupası tarihinin en unutulmayan, en renkli olaylarından; dünyanın her yerinde atılan gollerden sonra taklit edilen bir gol sevincinin kahramanının akıbetini hiç merak ettiniz mi?




Bebeto'nun, 1994 Dünya Kupası çeyrek finalinde 3-2 biten Hollanda maçından 2 gün önce oğlu doğmuştu. Bebeto'da herkesin çok net hatırladığı şekilde, Hollanda maçında attığı golden sonra takım arkadaşlarıyla ilginç bir gol sevinci yaşamıştı. İşte o 1994 doğumlu (hatta Hollanda maçı doğumlu) o genç şimdi topçu olmuş. Üstelik 1 ay önce falan Flamengo ile imzalamış. Adı da ilginçtir Mattheus.

Babası da Flamengo'da oynamıştı. Takıip edelim bakalım ileride nasıl bir eleman olacak.

Twitter adresi şu:

Bu arada Bebeto'nun sağındaki Mazinho'nun oğlu da Barcelona'da oynayan Thiago'ymuş. Bunu da, bu postu yazarken öğrendim.


Cumartesi, Mart 24

Liverpool'u İskoçlar Yaktı




Ian Rush
ile tanıştığımız günde Liverpool yenildi. Liverpool'un yenilmesi şaşırtıcı değil ama yenildiği takımlar şaşırtıcı.

Noel'den sonra oynadığı maçlarda bugun 19.sıradaki Wigan'a, 3 gün önce 18.sıradaki QPR'ye, ocak ayında 17.sıradaki Bolton'a yenildiler. 16.sırada olan Blackburn ile Anfield'da berabere kaldılar. 15.sıradaki Aston Villa ile henüz oynamadılar. Yenebildikleri tek takım 20.sıradaki Wolverhampton.

Wigan maçı da ilginç olmuş. Rush ile konuşurken en çok adı geçen isimdi İskoç Dalglish. Wigan'ın iki golünü atan futbolcu da İskoç. Ada'da bunlar normal. İskoçlar golleri İspanyol kaleci Reina'ya attı. Wigan'ın hocası Roberto Martinez de İspanyol.

Bu da öyle bir yazı işte.

Haciz


Güzel fotoğraf, kötü kare. Burası karakol değil, spor kulübü. Haciz memurları gelmiş Ankaragücü'nü topluyor. Ankaragücü dayanamıyor.

Yine de Olympiakos




- Bizi eleyen takım olsa da suyun öte tarafı.

- Bir de Siena'ya hiç ısınamadım.

- "Kimsenin şans vermediği Olympiakos" Al sana Olympiakos

- O maç nasıl buraya geldiyse artık.

- Sahada olanların aklında kesinlikle geçen seneki seri var.

- İki takım da çok sut kaçırdı. Aslında beklediğim kalitede olmadı.

- Siena'nın salonunu da tribünü de sevmiyorum.

- Sloukas başka zaman olsa ebesinin nikahından sokar, bu maçta şutu yok.

- Spanoulis de kötüydü biraz.

- İlk yarıda Siena'nın attığı sayı: 48

- Acie Law kahraman oluyordu.

- Mesela ben Law yerinde olsam Printezis'e ayar olurdum.

- Yunanistan'daki maçlar güzel olacak.




Cuma, Mart 23

Kiraz Mevsimi




Seneler önceydi. Tuncay Şanlı'yı gözüme kestirmiştim. İlginçtir o da gündüz oynanan bir Türkiye Kupası maçında Beşiktaş'a gol atmıştı. Güzel maçtı. Maçtan önce okulda "oğlum Tuncay var dikkat edin" diyip maç sonu "aha herif bildi" goygoyu. O maçta Türkiye Tuncay2ı daha çok tanıdı. Ondan sonra koptu gitti, ilgiler onun oldu. Gittiği yer ise Samandıra oldu.

Tuncay'ın bıraktığı boşluğunu Burak Yılmaz doldurdu. Topçu dedim, geliyor dedim, Beşiktaş aldı. Beşiktaş'ta ve diğer takımlarda çok eleştirilirken ben bu adam futbolcu dedim, bu sene rekora koşuyor.

Burak Yılmaz 2006'da Beşiktaş'a geçince bir boşluk daha oldu ama bu sefer uzun sürdü. 2008-09 sezonunda Ferhat Kiraz o boşluğu doldurdu. Karşıyaka ile yaşanan efsane sene. Takımın en golcü ismi, 20 yaşındaki sol açık Ferhat'tı. O sene ve sonrasında Süper Lig'e, İstanbul'a Bank Asya'dan çok adam gitti. Emenike'yi ayırırsak; ne Musa Çağıran, ne Rıdvan, ne Sezer Öztürk, ne Mehmet Batdal tutunamadı bir türlü (Gerçi Sezer'i biraz ayırmak lazım). Ferhat hepsinden daha kaliteli, bence. Beşiktaş'a golünü atınca hem sevindim hem üzüldüm.

Altyapıdaki hocasıyız sanki, biz niye mutlu oluyorsak. Gerçi millet cm'de keşfettiği topçu süperstar olunca neler yazıyor, bir Ferhat'a iki satır yazmışız çok mu? Ama üzüldüm de. Şimdi fiyatı artacak. Galatasaray ucuza kapasaydı iyidi. Şike olayları olmasa sene sonu kesin Fenerbahçe'deydi. Yine hala umudum var.

Ferhat Kiraz > Şakiri dediğimizde gülenler şu golü izlesin.

Bu arada iki gündür gazete okumadığım için bilmiyorum, iki Beşiktaşlı'nın belini kırıp, goldeki ortayı yapan Kenan Özer'in Beşiktaş altyapısından çıktığı yazıldı mı?

Belki o yazılmıştır. Ama bu kesin atlandı. Ortalayan Kenan, yükselen Aydın ve golü yazan Ferhat, üçü de çeşitli dönemlerde Karşıyaka forması giydi.


Fazla Düşünmek




Hurşud'a sürekli direktifler verirsek onu bir süre sonra fazla düşünmekten hiçbir şey yapamaz hale getiririz. O yüzden tıpkı Hurşut gibi takımdaki herkes yapmak istediklerini yapıyor.

Takımdaki futbolcuların iyi şeyler yapacağını hemen anlamıştım ama Mehmet Sedef'i biraz geç çözdüm. Ne zaman ne yapacağını anlayamadığım tek adam Hurşud.

Fuat Çapa'nın sözleri bunlar. İlginç adam Hurşud. Biz onu şu tarihlerde Hurşut diye biliyorduk gerçi. Deli fişek eleman, sempatik. Yine de Gençlerbirliği'nde favori adamım Yasin Öztekin.

Perşembe, Mart 22

Depresyon




"Değişim bir depresyon döneminden geçmek demektir" diye yazıyordu Galatasaray Dergisi'nde Mehmet Şenol.

Şu an aynısını yaşıyorum sanırım. Değişimlerdeyiz. Allah utandırmasın.

Hayatını Galatasaray'dan, Galatasaraylı'dan, Galatasaraylı adamların cümlelerinden yola çıkarak şekillendiren herkesin yolu açık olsun.

Le grand bleu




Beyaz evli ve lacivert denizli Yunanistan'da başlayan bir filmin kötü çıkma ihtimali yok.

Ortada geyik bir konu var. Hatta yunuslar falan var, çok gereksiz yer kaplıyolar. Zayen yunusla yüzen erkek oldukça sıkıcı ve rahatsız edici durum. Mustafa Sandal'ın Mevcut klibi de sırf o nedenle tutmamıştı. Yoksa güzel şarkıydı.

Ama müthiş Ege, Akdeniz görüntüleri izlemek, yanına da İtalyan aksanlı konuşmaya çalışan Jean Reno gelince film akıp gidiyor. Baş kahraman Jacques Mayhol gerçek bir elemanmış ve hakikaten kırık bir adammış. Filmden 14 sene sonra intihar etmiş. Kırık adamları ve intihara meyilli olan adamları severim ve sayarım.

Jean Marc Barr'ı ilk defa izledim, yakışıklı herifmiş dedim. 28 yaşında film çekilirken. Şimdiki haline baktım, saçlar falan dökülmüş. Şimdi bizim de saçlar seyreliyor, sevindim hafiften. Rosanna Arquette, nadir olarak oynadığı filmlerden birinde güzel olmuş. Film güzel olunca, oyuncular da güzelleşiyor demek ki. Ama gerçekten film güzel. Makarası falan, görüntüsü, kamerası, ışığı. Yoksa hikaye harbiden çokı bayık.


Bu arada filmle aynı adı taşıyan bir yat var, sahibi Roman Abramoviç.

- Suyun dibinde ne hissediyorsun?
- Yukarı çıkmak için bir neden arıyorum.


6 dakikalık giriş.

Çarşamba, Mart 21

Daha Yürüyelim mi?




Bu şike, dava cart curt muhabbetlerinde en anlamadığım tavır bazı Galatasaray taraftarlarının tavrıydı. Fenerbahçe'ye sataşmak olağan, UEFA'ya şikayette bulunmak normal ama Trabzonspor'a sahip çıkmak neyin nesi hiç anlamadım? Davada, iddianamede adı yer alan 7 takımdan biri olan Trabzonspor...

Bu işlerin tavan yaptığı günlerden biri 1 Ocak günüydü. Trabzonsporlu taraftarların İstinye'deki TFF binasına yaptığı yürüyüşe yaklaşık 50 Galatasaray taraftarı daha katılmıştı. Üzerinde Galatasaray atkısı. Bunu hoş ve olumlu karşılayanlar da vardı. Şu davada adı tertemiz olan kulübün taraftarı niye taraf olmak için kasar ki?

İşte uğruna beraber yürülen Trabzonspor'un basketbol şubesinin açıklaması. Tık

Bizim için önemli olan kısmını buraya alalım:

"Sadece geçtiğimiz haftaya baktığımızda, geçen yılki sponsorumuz Medical Park’ın ana sponsoru olduğu Galatasaray Basketbol Takımı’nın 10 maçlık galibiyet serisine, küme düşme mücadelesindeki en büyük rakibimiz olan Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından son verilmesi, sadece bizim tarafımızdan değil tüm spor camiası tarafından da hayretle karşılanmıştır."

Açıklamayı dikkate almıyorum. Dikkate almaya değmez. Bu açıklamayla hakkı yendiğini düşünen Trabzonspor taraftarı bir yürüyüş daha düzenler mi? Düzenlerse Galatasaray'dan katılan olur mu?


Galatasaray 0-1 Sivasspor





Bu maça gitmeyi çok önceden kafayı koymuştum. Sebebi Türkiye Kupası maçı olması ve Fenerbahçe maçından sonra oynanıyor olması. Fenerbahçe maçlarından sonra herkes maça gitmez. Türkiye Kupası da pek ilgi gören bir organizasyon değil. Bileti aldığımda henüz Fenerbahçe da oynanmamıştı.

Maç günü canım sıkıldı. Hiç gidesim yoktu. Klasik olarak, her Arena günü akşama doğru uykum geliyor. Gidesim gelmiyor.Ayaklarım geri geri gidiyor. Yolu ayrı dert girişi ayrdı dert. Saat 20.17 olmuş ama içeriye giresim yok. Daha maç başlamadan "inşallah uzamaz" diyoruz.

Zaten gün içinde farklı şeyler yaşamışım. O şeylerin bir ufağını 2 sene önceki son iç saha maçı olan Antalyaspor maçında yaşamıştım. O günü son Sami Yen maçım sanmıştım. Dünü de son Arena maçım olarak dillendirdim. En azından bu sezon olarak. Şüphesiz ki tükürdüğümüzü yalayacağız.


İçeri giriyoruz. Yer seçmek zorundayız. Stadyumda gezemiyorsun. Hayvan gibi stad yapıyorsun, ama sadece bir koltuğa sıkışıyorsun. Maça kim gelmiş, tanıdık kim var bakamıyorsun. Ayağa kalkman sıkıntı, oturman dert. Sahaya uzaksın. Maça giremiyorsun. Maç da tat vermiyor. 3 gün önce heyecan stres tavan yapmış, öyle bir 90 dakika oynamışsın, şimdi yenilsen umrunda değil. Giremiyorsun maça.

İlk yarı bitince gezinmeye başlıyorum, rahatlıyorum. Yoksa çekilecek çile değil. İkinci yarıyı başka bir koltukta izliyorum. O esnada golü de yiyoruz. Sivasspor ve Antalyaspor dışında bir takıma elenmemiz çok enteresan. Geçen sene nasıl oldu da Gaziantep'e elendik. Son 3 sezondur iç saha maçlarında eleniyoruz. Artık koymuyor.

Hakem kötüydü. Ama niye kötü olduğunu bile göremedim. Sadece oyunu sık sık durdurması sıktı canımı. Son dakikada eli vermedi, pek üzülmedim. Boşu boşuna yarım saat daha stadyumda geçecekti. Stadyumdan çıktım, eve geldim başım ağrıyordu. Neredeyse 24 saat geçti hala başım ağrıyor. Bu sezon Arena'ya daha uğramam.

Maçla ilgili biraz yazalım, karamsarlık kalksın. Yenildiğimiz bir maçta takımın en iyisi Ufuk Ceylan oluyor. Taffarel, gerçekten büyük hocaymış. Aydın iyidi ama sakatlandı. Şanslı mı şanssız mı belli değil. Engin ile Selçuk'u ayırt edemeyecek bir yerde maç izledim. Ama Engin, topla saçmalamalarından belli etti kendini.

Kazım'a gönderme yapsam kızacaksınız. Ama Aydın yerine Kazım oynasa veya Aydın sakatlanınca o girse veya Elmander yokken Kazım forvet oynasa veya Sercan yerine oyuna giren o olsaydı çok değişik olurdu. Necati kötüydü ama ondan her maç aynı futbolu beklemek hayalcilik. Necati'yi sevmem ama bu konuda da eleştirmem. Kötü maçları olacaktır, hele her maça 11'de başlayacaksa.

Hala homurtular var tribünde. Takım kupadan elenmiş ama 3 gün önce Kadıköy'de 2 gol atmış. Ligde 9 puanla lider. Ama hala memnuniyetsizlik. Sorun bende sanırım. O zaman, devrede çalan Yalın şarkısı; git patlat bu kafayı şimdi.

Büyüt İstersen



Durduk yere canın sıkılır. Hatta o kadar durduk yerdedir ki nedenini sen bile bilemezsin. Belki güneşin kapatması, belki işlerin yoğunluğu, belki uykusuzluk. Yemek yediğin lokanta yediğin kötü yemek belki de. Canın sıkılıyor... Üstelik çok yakın zamanda huzur içindeyken değişmiştir ruh halin. İşin en kötü kısmı bu işte. Ondan sonra kendinle savaşıyorsun. En ufak sıkıntıyı kafaya takıyorsun, en ufak sıkıntıyı kafaya taktığını farkediyorsun. Devamında, bu sıkıntını kafaya taktığın için üzülüyorsun. Oysa o sıkıntı geçecek, biliyorsun. 2 gün sonra düzeleceksin. Ama o 2 günü zehir ediyorsun. O 2 günü zehir ettiğin için kendinle savaşıyorsun. Sıkıntın, hiç bir kayda değer nedeni olmayan o sıkıntın, artık büyüyor. Depresyon denilen şey sanırım böyle başlıyor. Aniden, nedensiz, açıklamasız


Salı, Mart 20

Vizyon, Klas




Ünal Aysal hakkında uzun süredir yazmamıştım. Son oluşan gündemde baya yazabilirdim, ama o konulara girmeye gerek duymuyorum.

Gündemin dibinde kalan bir haberle, ufak geçelim.

Haberimiz bu. Vizyon sahibi, klas başkanımız TBMM'yi ziyaret ediyor. Bu esnada bakanımız Erdoğan Bayraktar'ı da makamında ziyaret ediyor. Erdoğan Bayraktar'ın kim olduğunu hatırlamak isteyenleri şuraya alabiliriz. Suat Kılıç'tan da bildiğimiz gibi 15 Ocak'ta Galatasaray'a küfreden bakan oldu. Bayraktar da o akımdan. Ama mesele o değil.

Bayraktar'ın bir diğer özelliği Adnan Polat'ın sonunu hazırlaması. Polat'ın Bayraktar'a karşı bir duruş koyamaması, stad çıkışında Egemen Bağıs'ın yanında el pençe divan durması, Galatasaray'da başkan değişikliğine yol açtı. Veya bize öyle sunuldu.

Şimdi başkanımız, onu makamında ziyaret ediyor. Diyeceksiniz ki"protokol tabi, olacak bunlar". Eh o zaman, 15 Ocak'ta maç çıkışı olanlar da protokoldu.

Burada amacım Polat'ı savunmak değil ama Polat'ın bize sunulan gidiş nedenlerinden Aysal pek vazgeçmiyor. O zaman aslında Polat'ın gidiş Aysal'ın geliş nedeni, Adnan Polat'ın genel kurulda ibra edilmeme nedeni, 15 Ocak ile hiç alakalı değil.

Beşiktaş 4-1 Manisaspor



Baharın ilk günü gibi bir şeydi herhalde. Hava ilk defa bu kadar güzel. Böyle bir günde maça gitmek çok yanlış bir tercihti. Üstelik son 3 ayda 25 maça gitmiş biri için. Sporcular bu kadar maça çıkmıyor belki de. Ama birine kızdım, başka biri gaza getirdi kendimi Dolmabahçe'de buldum.

Gaza geldik ve yine maça gittik. Ucuz bilet, hava güzel. Sezonluk İnönü turunu da aradan çıkartmış oluruz. Fakat maçtan hiç umudum yoktu. Zevkli ve gollü olacağını tahmin etmiyordum.

Beşiktaş'ın yorgun çıkacağını, en azından ilk golü buldutan sonra kendisini kasmayacağını düşünmüştüm. Zaten biz öyle düşünmesek bile Carvalhal muhakkak bunu düşündürüyor onu. Aynı şekilde Manisaspor'da günleridr idman yapmıyor, küme düşmek için gün sayıyor. Beşiktaş'ı zorlayacak bir takım değil. İki takım bir araya gelince ortaya zevkli bir mücadele çıkması düşünülemezdi.

Stada 20 dakika kala girdik. Bomboştu. Çok şaşırtıcı olmasa da bu kadar boşunu beklemiyorduk. Beşiktaş tribünü, (Kapalı), Efsane Yazdın Tarihe Beşiktaş ile girdi maç öncesine. Açıkçası bu sene popüler olan Derdim Var tezahüratını sevemedim. Bu tezahüratlar daha iyi. Fakat bunu da Yeni Açık sevmemiş olacak ki, sürekli farklı tezahürat girme hevesindeydiler. Çocukluğu boyunca sahadan çok Kapalı'ya bakmış biri olarak, bir stadyumda Kapalı'dan farklı iş yapanlara kızıyorum. Fakat herşey bir yana Kapalı'dan çıkan ses nedir? Her geldiğimde bir kez daha şaşırıyorum. Bağıran 10 kişi var ama ses sanki hoparlörden geliyor. Bu stadı yıkmak, aynı yere yenisini yapmak bile sırf bu nedenle hata olur.

Maç beklediğim gibi başladı. Beşiktaş yorgun gibiydi. Mustafa Pektemek'in iki pozisyonu vardı. Birinde ayağı kaydı, diğerinde çok şık vurdu ama gol olmadı. Sanırım gol olsaydı, Fernandes ve Quaresma'nın gollerini gölgede bırakırdı.

Hugo Almeida golü artınca, Beşiktaş'ın rakibin üzerine gitmeden, belki ikiyi de bularak rahat bir maç çıkaracağını sandım. Ama Manisaspor devre sonuna kadar iyi direnç gösterdi. Isaac bir pozisyonda üst direğe vurdu. Bir diğer pozisyonda ise İsmail düşürmek için herşeyi yaptı ama o düşmemeyi ve oynamayı tercih etti. Olası bir penaltıydı ama kendisi devam etti.

İlk yarıda Beşiktaş'ta dirençli ve haraketli olan tek isim Hilbert'ti. Müthiş oynadı, severim zaten Hilbert'i. Beklere karşı özel ilgim vardır. Hilbert gibi yardıran bekleri severim. Böyle bir adamın İnönü kapalısının önünde oynaması güzel. Keşke Sami Yen kapalısının önünde oynasaydı. Zaten, tribün de maç boyu defalarca onun adını bağırdı.

İkinci yarıda ilk dakikalar yine sönüktü. Mustafa Pektemek oyundan çıkıp Necip girerken hareketlenmeyen stad, Q7 oyuna girmek için saha kenarına gelince ayağa kalktı. Az sonra olacaklar insanların içlerine doğdu herhalde.

59'da girdi Quaresma. 65 olduğunda skor tabelası 3-0 olmuştu. İlk golü Simao, ikinci golü Fernandes attırdı, attığı golden sonra Almeida'ya koştu. Portekizliler Yardım ve Dayanışma Derneği. Sıfırdan attığı gol muhteşemdi. Bu golü izlemek için stadyuma gelinirdi dedik.

Tam o esnada elektrikler kesildi. Tribün için bulunmaz fırsat. Az önce inanılmaz bir gol olmuş, en büyük yıldız sorunları çözerek geri dönmüş, skor 3-0 olmuş, tribünde az-öz kitle var, hava mis gibi ve ışıklar kesik. Maç içinde oynanmayan 7 dakikalık süre. Takım defalarca tribüne çağrıldı.
Sonrasında bir sürü tezahürat girildi. Maç yeniden başladı.

Son dakikaları bitse de gitsek havasında izledik. Fakat öyle değilmiş. O dakikalara iki güzel gol sığdı. O kadar garip bir geceydi ki, Ferhat Çökmüş bile gol attı. Gerçi Cenk'in illa yiyeceği belliydi. Maç başladığı gibi, "efsane yazdın tarihe Beşiktaş" ile sona erdi.

Gol başına 5 lira ödedik. Goller de goldü hani. Beşiktaş, sıkıntılarını çözerse play-off'ta iş yapabilir. Bu cümleyi kullanmak bile sıkıcı. Play-off ne ulan? Manisaspor'da dünkü maçtan sonra Bank Asya 1.Lig'er merhaba dedi.

Pazartesi, Mart 19

Matrimonio all'italiana

Sophia Loren'in güzel olduğunu bilirdim de... Neyse.

İtalya sinemasını izlemek lazım, izle izle bitmez gerçi...

Eleştirme vakti

Babam gibi sevdiğim Aykut Kocaman'ı artık eleştirme vakti geldi. Çünkü bu açık ara saçmalanan ikinci Galatasaray maçı. Maçın adı Fenerbahçe-Galatasaray maçı olmasa hiç sikimde değil. Kadıköy'de beraberlik ve (bize göre) yanlış değişiklikler, böyle bir sezonda umrumda olmazdı. Ama böyle bir sezonda, dünyanın en muhteşem senaryosuna başlanmışken, Fatih Terim'in en son UEFA Kupası'nı aldığımız zaman görmüştüm dediği kalabalığa (2-2'de sokaklara dökülmek) ulan gene geliyor 3-4 dedirtmişken zaten iyi oynayan ve iyi takım olan Galatasaray'a hocanın ufak detaylarla buyur gel demesi kabul edilebilir birşey değil.
Maç 2-0, dk 15, yok abi toparlanırdık, asla yenileceğimizi kaybedeceğimizi düşünmedim diyen Galatasaraylıya inanmam.
Seyrantepe'de 32.dk da geldi gol, golsüz yarım saatin skoru minimum 3-0'dı. Bu müdahalesizliği ve izlemeyi kabul etmek de mümkün değil.
Bir teknik direktöre en son bu kadar kızdığım zaman 2007 şubatındaydık. Zico Alkmaar maçında geliyorum diyen golere önlem almayıp elenmiştik, skor gene 2-2, senaryo hemen hemen aynı.
Bir ara sahaya baktım, Ujfalusi ve Semih orta yuvarlağa gelmişler, H.Balta ceza sahası içerisinde, Eboue Stoch'un çıkmasıyla iyice rahatlamış, bizde ise sağ stoper Serdar ile Gökhan arasına M.Topuz girmiş, sol stoper Yobo ile Ziegler arasına Emre girmiş, Selçuk ise bu 6lının maksimum 5 metre ilerisinde. Dakikalarca süren bu dizilişe itiraz etmeyen her hocaya kızmak, heleki derbide hakkımız.
Bireysel anlamda eleştirilecek çok performans var ama özellikle bazı yerli topçuların mikrofon uzatıldığında söyledikleri ile sahada yaptıkları arasında ciddi fark var. Bu 1-2 maç da değil. 3 temmuz kalkanı bir gün kalkar ve tüm iyi niyetiyle Sivas maçının ardından meşalelerle ahavalanına koşanlar bu kez yuhalarlar.
Serdar Kesimal... Dilenen çok var, Fenerli olmayıp dilenen de çok var. Sevmiyorum, yeterli bulmuyorum, yumuşak stoper istemiyorum, nokta.
Trabzon maçında Aykut atılmasaydı, Beşiktaş maçında sadece Fernandes olsaydı o maçları da kazanamazdık.
2-1 oldu diyelim... Bol faul ve taraftarı mümkün mertebe oyuna dahil ederek oynansaydı bu maç, tabela 4-1 olurdu, hele ki rakipte Melo (emre belözoğlu dokunulmazdı dimi) ve Engin varken...
Ziegler iyi oynadı. Fikrim aynı, net kötü topçu. Gol Sow'un becerisi.
Gol demişken şu gollere yazık olması, gerçekten çok ama çok yazık.
Aykut hocamın kafasında bir sistem var ve o sistemde Alex yok. Bu çok net. Önümüzdeki sene Alex de 35-36 olacağından yedek bırakırken kafası da daha rahat olacaktır. Ona da saygı duyuyorum. Çift forvet diye inim inim inleyen taraftarlar var, Alex varken sistem değiştiremiyoruz diye üzülenler var, alın işte fırsat. Ancak Sow sol açıkta, Alex ileri uçta, göbekte Emre hariç pres yapmayan bir üçlü, bu sistemin gelecekteki aktörleri ve işleyişi açısından da müjde vermiyor pek. Bir kere şu kanatlarda ters ayaklı adam oynatma muhabbeti bitmeli artık. Elimizdeki adam Robben değil Dia. Top tekniği kısıtlı, pas ve şut becerisi az olan bir adam. Çok süratli sadece ve bu sayede kolay adam geçiyor. Eğer skor 2-1 iken 2.yarıda sağ kanada alınsaydı, en azından şundan eminim; Hakan Balta ceza sahasında olmayacaktı o an, kontra yemeyelim diye Dia'yı kollayacaktı muhtemelen. Neyse bunlar benim görüşlerim, Galatasaray iyi takım, çok da iyi oynadılar, ancak 2-0'dan sonra normal olarak tempon düşmüşken bu kadar geri yaslanan takımına yaptığın müdahaleler o takımı daha da geri çekti ve Galatasaray'ın ekmeğine yağ sürdü.
Sıkıntı verici başka bir detay ise hocamın basın toplantısı. Eskişehir maçından sonra kafamızdaki ile gördüklerimiz arasında çok fark var özür dilerim demişti, fark hala var basın toplantısında söylenenler kafadaki düşünceler ile sahadaki gerçeğin arasındaki farkın kapanmadığının açık ispatı. Uzun vadede hocanın dersler çıkaracağını düşünsem de playoff için oldukça karamsarım.
Bu sezondan beklentim, Seyrantepe'de kaybetmeyip Kadıköy'de kazanmak ve şu şike muhabbetlerinden sonraki ilk maç olduğu için 2 hafta sonra Trabzon'da evlat acısı gibi bir galibiyet almak. Bu sonuçlar beni bu sezon için yeterince tatmin edecektir.

10 Numara - Libero


Biri; St.Etienne'de Fransa Ligi, Juventus ile İtalya Ligi, Kupa Galiperi, Şampiyon Kulüpler; ayrıca Serie A gol krallığı, milli takımla Avrupa Şampiyonluğu vs...

Diğer İETT'nin Beckenbauer lakablı liberosu.

Juventuslu olan el pence divan, libero olan kral gibi.

Ben Erdoğan yerinde olsam, Platini'i karşımda görsem, "eee Platini efendi, dünya küçük, eskiden ben Vefa Stadı'nda oynarken sen Heysel'de kupa kaldırıyordun... Şimdi ise sen nerdesin ben nerdeyim" derdim.

Gerçi o gün Heysel'de olmak da güzel değildir. Bu arada Michel Platini'nin adı herhangi bir stada verildi mi?

Telefon Var

Pinto, babaannen senden telefon bekliyor

Sezonun en güzel pankartlarından bence. İspanyolca için daha önce "çok güzel" demiştik değil mi?



Pazar, Mart 18

Buraya Kadar


Engin'e Trabzonspor'da özel ilgim olmadı. Eskişehir'de çok salladım. Maltepespor'da izlemedim ama Maltepe'de çok anlatıldı. Sonunda geldi bizim takıma İlk başta mesafeliydim. Sonra jandarma er kardeşimizin ısrarlarıyla dilendim. Futbolundan çok deli dolu karakteri, kırık kafası cezbetti.

Futbolu da kırık kafası da artık mühim değil. Bu fotoğraf hikayeyi bitirmiştir.

Maç sonunda olsa bir şekilde anlardım ama maçın 45.dakikası. Skor 2-1. Galatasaray mağlup. Biz 45 dakika boyunca götümüzden solurken, çok farklı şeyler düşünürken, 1000 tane iyi-kötü senaryo kurgularken, Kadıköy'de olamamanın, takımın yanında yer alamamanın sıkıntısını yaşarken, Engin kardeşimiz Alex'ten nasıl forma alacağını düşünüyormuş.

Yolu açık olsun. Aynı hareketi iki sene önce Aydın Yılmaz da yapmıştı. Hoca formayı verdikten sonra oynar, tavır koymak haddimiz değil ama bitmiştir hikayesi. Bunu unutturmak için olağanüstü şeyler yapmalı. Yapabilir mi? Çok da önemsemiyorum. Yolu açık olsun.


Baltalamak




- Üzülmüyorum.

- Hatta bu takımın 1 ay sonra bir daha Kadıköy'e gideceğini bildiğim için seviniyorum. Rahatım.

- Derbiden önce havaya giremedim. Bu maçtan sonra , play-off'taki maçın heyecanı şimdiden başladı.

- Kadıköy'de en son yenildiğimizde sene 2009'du.

- 70 dakika iyi oynadık da Elmander dışında vasat üstü topçumuz da yok aslında.

- Fenerbahçe'de en iyi adam Ziegler. Neden acaba? İpucu, Kazım?

- Sow ve Alex ne goller attı. Neyse bu sefer göte başa çarpan gol olmadı.

- Yine dakika 10 olmadan gol oldu, 20 olmadan fark 2 oldu.

- En son kim 2-0 öne geçip maçı alamamıştır derbide? Ben 98'de bir maç hatırlıyorum, Erol'un kırmızı gördüğü.

- Oyuna girenler Baros, Riera, Aydın.. Terim hocamda 150 kilo...

- Oyundan çıkanlar Stoch, Alex, Topuz.

- Kadıköy'de Galatasaray'ı yenemeyen Fenerbahçe teknik direktörü; Aykut Kocaman.

- "Fenerbahçe Yıkılmaz" tezahüratı söylenirken gelen Elmander golü.

- Dakika 18, sallasan sallasana mendilini...

- Emre Çolak'ın kariyerinin en parlak günleri iki Fenerbahçe maçı arası. Eskiye döndü artık.

- Bülent Yıldırım'ı sadece bu maç değil genel olarak beğenen var mı?

- Özgür Çek girecekti?

- Ah ulan Baros.

- Kadıköy golcüsü Hakan Balta

- Hakan'ın golünden sonra 10-15 saniye "hakem verdi mi, gol sayıldı mı, ne oldu?" diye düşünmemiz.

- Gol geliyorum demişti.

- #Deplasmanimadokunma