Perşembe, Eylül 11

Hikaye

İstanbul takımlarında forma giymek zordur. O da bu zorluğun farkındadır. Altyapıda yıllardır camianın havasını teneffüs etmiş, ama A takımda oynama şansına bir türlü erişememiştir. Sezon öncesi, devre arası her türlü kampa dahil olmuş ama o, maçta oynama şerefine henüz nail olamamıştı. Beraber altyapının tüm kategorilerinde oynadığı arkadaşları ya takımda 11'i zorluyordu, ya da başka takımlara kiralık veya bonservisle verilip iyi kötü "oynuyorlardı". Onun da tutunması lazımdı.
***
Takım zor günler geçiriyordu. Ligde şampiyonluğa oynuyordu, ama hep geriden geliyordu. Geriden gelen daima avantajlıdır belki doğru bir tespittir ama kaybedilecek her puan biraz daha geriye düşmeye neden olacaktı sezonun telafisi olmayan zamanlarında. O yüzden her maç final daha doğru bir tespittir.
***
Takım o hafta karasal iklimin hakim olduğu bir şehirde, dişli bir takımla ve zorlu hava şartlarıyla mücadele edecekti. Takımda eksikler çoktu bu nedenle deplasmana giden uçakta yer bulması normaldi, ama bırakın ilk 11'i, sonradan bile oyuna girmesi düşük ihtimaldi. Zaten takımın altyapısı çok fazla bilindik genç barındırmasına rağmen, kendisi taraftarın tanıdığı, bildiği isim değildi. Oynaması kendisi gibi hocayı da zor duruma sokabilirdi pazartesi günü. Zaten sol bekte ve sağ bekte iki akranı formayı giyecekti, fazla kumara gerek yoktu.
***
Maç beklendiği gibi zor geçiyordu. Evsahibi takım pozisyon bulamıyordu belki ama şampiyon adayını fena ısırıyordu. Golsüz beraberliğe kitlenmişti maç. "Skoru değiştirecek yetenekteki yıldızlar" ısınırken kale arkasında gözleriyle arada yardımcı antrenörün onları çağırmasını bekliyordu. Maçın son 10 dakikasına girilirken yardımcı hoca ve takımın eski kaptanı, genç yıldızı çağırdı. Olacak şey değildi, ama oluyordu. Herkesin beklentisi "çocuğun" rahat skora ulaşılırsa takımın yıldızlarını dinlendirmek için hem de gence maç tecrübesi kazandırmak için oyuna sokulacağıydı. Dakikalar 80'lerin ortası, skor ise 0-0'dı. İstanbul'un kahvehanelerinden hocaya giydirmeler başlamıştı bile. "Kim bu çocuk, bu mu çevirecek maçı", "Şampiyonluk gitti geçmiş olsun beyler", ve daha neler neler... Takımın yıdızlarından, kazanılan en büyük başarılarda adı geçen futbolcusu oyundan çıkıyor, altyapıdan genç çocuk oyuna giriyordu. Dakika 85 olmuştu bile.
***
90+2. Geriden uzun bir top. Top çocukta. Çocuk hemen abilerine pas verecek. Çünkü takımda işler öyle işler. Top kullanmak her yerde olduğu gibi burada da hiyerarşiye bağlıdır. Ama çocuk pas verecek gibi durmuyor. Ceza sahasının dışında, sol çaprazda, top ayağında. Önünde bir savunma oyuncusu. Ondan hafif bir şekilde sıyrılıyor, önünü açıyor. Sağ ayağındaki topu kaleye doğru yolluyor.....
***
Bundan sonra herşey olabilirdi. Ya kahraman ya da 10 hafta daha altyapı maçları.
***
Top kalenin içinde. Büyük bir sevinç. Mutluluk tablosu. Anadolu'nun ortasındaki şehrin stadında az sayıda deplasman taraftarının çığlıkları ve oyuncuların bağırışları.Şampiyonluk yolunda atılmış büyük bir adım. Maç sonu röportajların aranan ismi, yarınki gazetelerin manşeti.
***
Sizce bu yazı nedir? Basit bir hikaye mi, yoksa ucuz bir Hollywood senaryosu mu?

Cevap: Tamamen yaşanmış bir hikaye..

22 Ocak 2006'da Aydın Yılmaz'ın yaşadıkları...

Bizim ligimizde böyle hikayeler çoktur...

Hiç yorum yok: