Pazar, Eylül 14

O Gün


Evde dolanıyorum. Ev dediğime bakmayın, ailemden uzakta İstanbul'da geçici olarak kaldığım bir ev. İstanbulluyuz aslında ama semte de uzağız artık biraz. O ruh hali artı oruç ; sıkıcı bir pozisyon. Cebimde de bitti bitecek kıvamında bir para. Acilen para kazanmalı, ama iş bulma süreci çok sıkıntılı. Bir yandan para kazanmanın derdi, bir yandan istediği işi yapmanın ideali. Çelişiyor. Bunları düşünürken bir telefon geliyor.

Beraber büyüdüğüm, yazları beraber geçirdiğim arkadaşlarım Taksim'e çağırıyor. Neyse ki oruçluyum para harcama derdim yok, iftara kadar kalır sonra giderim. Giderken yolda cuma namazını kılıyorum bir camide. Yalan yok, bütün dualarım para kazanmak için.

Taksim'e geliyorum. Tam o sırada bir telefon. Başka bir arkadaşım. Uzun süredir görmüyorum kendisini. Uzun süre daha göremem. Çünkü hayat onu da başka yerlere yollamak zorunda kalmış. Bayramda Bodrum'da olacağını söylüyor. Benim ailem de orada. İşim yok zaten, ben de giderim o zaman diye düşünüyorum. Ama para yok, orda ne yiyip ne içerim. Hep bu sıkıntı aklımda. Ama aile yanı, masraflar az olur, gidilir herhalde..

Arkadaşlarımla beraberim. Hepsinin maddi durumu iyi. Okuyanlar özel okullarda okuyor. İşi olanlar iyi paralar kazanıyor. Allah için hepsi can insanlar.Hiçbir şımarıklıkları yok. Fakat insan ister istemez hafif eziliyor. Bir yandan da kendine imreniyor. Çünkü çalışanlar çok yoğun çalışıyor. Babalarının istediği işi yapıyorlar.Para kazanıyorlar, harcıyorlar, ama önlerindeki örnekler iç açıcı değil. Mutsuz, buhranlı bir hayat var sanki önlerinde. O dakikaya kadar hayalperestim. Ben istediğim işi yapacağım. Ya futbol topundan ya kalemden para kazanacağım.Ama işte bir telefon daha.

Aklıma hiç olmayan bir sektörden iş görüşmesi için telefon. Konuşurken bir yandan arkadaşlarıma bakıyorum, yiyip içiyorlar. Benim cebimde bir tek vapur jetonuna yetecek para. Yaş 23. Aile veya akraba, birinin yanında daha ne kadar. Kafam iyice karşıyor. Ertesi güne sözleşiyoruz telefonun ucundaki sesle.

Eve dönüyorum. iftar yapılıyor. Ezan sesi duyunca bu sefer dualarım değişiyor. "Allahım istediğim şekilde çalışmayı nasip et, hayatı ıskalamayım" diyorum. İnanılmaz bir şekilde kafam karışıyor. Heyacanlanıyorum 4 duvar arasında. Doğru karar verme yetimi kaybediyorum.Artık akışına bırakıyorum. O anda bir telefon daha.

Asker arkadaşım arıyor. Muhabbet sohbet. Askerde en çok yaptığımız şeyi konuşuyoruz. Hayallerimizden. 23 yaşında iki genç planlarından, hayallerinden bahsediyor birbirine dakikalarca. En güzelleri, en kolayları, en yakınları. Hepsi. Bu arada benim bazı yazılarımı okuduğunu söylüyor. Çok sevdiğini kime okutsa beğendiğini söylüyor. Telefon kapanıyor. Benim kafam duruyor. 10 dakika boş gözler tavana bakıyor. Sonra toparlanıyorum hayata dönüyorum. Guiza'nın eşi Nuria Bermudez'in yaptıklarını izliyorum internetten. "Bu devirde ya popçu ya topçu olmak lazımmış" diye geçiriyorum içimden. Ve yine aynı şey. Nokia Connecting People. Bu kadar da olmaz.

Bu sefer babam arıyor. İş olayından konuşuyoruz. Babam yıllarca çok çalıştı bizim için. Ona diyemiyorum idealler, tutkular. Haklı çünkü. Para kazanmak lazım.

Yine kafa karışıyor. İdealler ve gerçek dünya çarpışıyor kafamda, benim de beynim çatlayacak gibi oluyor.Okusak üniversitede hala ne güzel olurdu diyorum, sonra üniversite yılları aklıma gelince bu sapıkça düşünceden kaçıyorum. Oradaki olaylar aklıma geliyor. Serbest çağırışım herşey. İdeallerin ne kadar bireysel kaldığını düşünüyorum sonra. 80 öncesi iyi-kötü benim yaşımdaki gençlerin idealleri neydi ben neler diyorum diyerek kendime kızıyorum. Bir su içmeli artık soğuk soğuk, mutfağa yöneliyorum.Mutfakta hicri takvim asılı. Dünku yaprak kalmış. çekiyorum ve bugünün tarihi çıkıyor ortaya.

12 EYLÜL tüm gençlere kutlu olsun....

Hiç yorum yok: