Pazartesi, Eylül 29

Tokatçı

Kemal Sunal'ın en sevdiğim filmlerinden biridir Tokatçı. Aslında başlık parası bulmak için şehre inen, şehirde gözü açılan Şaban tiplemesini birçok filmde gördük, bu da onlardan biri gibi gözükse de gerek filmdeki karakterler itibarıyla gerekse de Şevket Altuğ'nun muhtşem performansıyla diğerlerinden farklılaşır, zaten Şaban da değildir Kemal Sunal, Osman'dır.
***
Filmde Ali Şen yine zengin köy ağası Hasan Ağa rolündedir, güzel kızı Emine de Osman'ın evlenmek istediği kızdır, öyle ki Osman şehirde para birirktirirken aldığı simiti üç günde yemesi için kendi kendine telkinde bulunur ki, daha sonra Emine'yi yiyebilsin. Filmin ilk bölümleri köyde geçer, Şevket Altuğ'suz bu sahneler de oldukça komiktir, özellikle Osman'ın Hasan Ağa ile olan dialogları görülmeye değer:
- Yaa Hasan Ağa sen misin!?
- Benim, ne sandın ya?
- Ben de Emine'yi kaçırdığımı zannediyordum, iyi ki yüzünü gösterdin yoksa... hapı yutmuştun.
***
Osman, İstanbul'daki ilk günlerinde oldukça zorlanır, Türk sinema tarihine geçmiş, arkasında piliçlerin kızardığı camekana ekmek banma sahnesi yine bu filmdedir. Öyle zannediyorum ki bu sahneyi hemen herkes hatırlar. Hatta namuslu esnaf tavukçu ile Osman'ın dialogu da görülmeye değerdir. Osman kendisinden para isteyen tavukçudan, ona para vermemesine rağme harika pratik zekasıyla 50 lira para üstü ister ve alır, fakat bu pratik zekayı filmin bazı sahnelerinde göremiyoruz.
***
Şehirdeki ilk günleri sıkıntılı geçen Osman güçbela biriktirdiği parayı Osman trende çarptırdıktan sonra, bunu farketmeden köyüne döner. Bunun üzerine Hasan Ağa ile karşılaşması pek iç açıcı olmaz, Emine'yi yine kaçırır ve Hasan Ağa-Osman flörtü devam eder:
- Aaa, Hasan emmi gene mi sen? Ne zaman Emine'ye niyetlensem karşıma sen çıkıyosun! Sonunda senin başına bir kaza gelecek ama, du bakalım!
***
Çaresiz Osman, gerisin geri şehre döner, artık tek amacı bir an önce parasını biriktirip Emine'ye kavuşmaktır. Yine Türk filmlerinde çokça alışık olduğumuz seyyar satıcı malının reklamıyla meşgulken yankesiclik yapma sahnesinde asker arkadaşı Şevket'le karşılaşır, ancak tokatçılık yapmaya kalkışan Şevket'tir ve Osman'ı tokatlamaya çalışmaktadır. Asker arkadaşları buluşur ve hasret giderirler, daha sonra filmin en efsane sahneleri de başlar, Osman'ı büyük şehire ve tokatçılığa ısındırma turları... Bu esnada Şevket çokça madara olur, kah sokakta önünü kestiği kabadayıdan dayak yer, kah kumar masasından Osman'ın dürüstlüğü yüzünden dövülerek kovulur, üstelik de izleyiciyi yıkan replikler de bu sahnelerde gelir: "Yaaa Şevket, seni dövdüler, bana da para verdiler"
-Dur bakalım, nereye gidiyorsun, sökül paraları, en büyük benim...
-Yürrrü lan moloz, dertsiz başımı derde sokma benim, sen git kralın gelsin!
-Olur söylerim...
***
Şevket zamanla Osman'ı pişirir, kural tanımayan İstanbul'un zor şartlarına alıştırır, patlat tokadı deyip tokat yediği durumlar da olduğundan bu pek de kolay olmamıştır ama yine de ilk hedef olan Kumarbaz Avni'ye de gelinmiştir. Kumarbaz Avni, nam-ı diğer Ahlaksız Avni'nin tokatlanması çok zor değildir, keza büyük bir bavulla para dolu çantasını yutmak mesele değildir, zaten Osman da "bana böyle basit işlerle gelme, daha ağır işler ver ki kendimi göstereyim" der ama bu iş o kadar da kolay olmamıştır. Kumarbaz Avni, sosislisini ayrı büfede yer, sodasını ayrı büfede içer, sigarasını ayrı büfeden alır, Osman takip esnasında gittiği her büfede "bana da bi bardak su" der, arada başkasının çantasını alır ama en sonunda zor da olsa Avni'yi tokatlamayı başarır.
***
Filmin efsane karakteri Karbonat Erol ikilinin bir sonraki hedefidir, tabi o zamanlar lakabı da Karbonat değil Kara'dır. Köşkte geçen sahnelerde gerek Osman'ın kimin olduğunu bile bilmediği tablolardaki adamları morfinin, eroinin, esrarın mucidi diye tanıtması, gerek de Çinli hizmetkar Şogun kılığna giren Şevket ile çince konuşması filmi unutulmaz kılar. İkilinin amacaı takas esnasında, köşkü dravdan polis basmasıdır, plan hazırlanmış siren sesleri teybe kaydeilmiştir. Tam zamanında gelen baskınla, Karbonat Erol'dan yırtan Şevket ve Osman'ın bundan sonaki hedefleri Papatya Oteli'nde adamları bulunan Döviz kaçakçısı Veysel'dir. Fakat Veysel yurt dışında olduğundan güzel ikilimizin yolları yine Karbonat Erol'la kesişir. Karbonat Erol'un bu filmde Sarı Recep diye de bir adamı vardır ve başarılı karakter oyuncusu Süheyl Eğriboz tarafından canlandırılır. Karbonat Erol'u bu sefer tesadüfen tokatlamayı başaran ikili, öfkesini tahmin ederek kaçacak delik ararken Osman'ın aklına köyü gelir. Zaten başlık parasını da denkleştirmiştir ve geriye Hasan ağa ile hesaplaşması kalmaktadır. Bir tokat da Hasan Ağa'ya atar Osman, bir önceki tokatlamada Çinli olan Şevket, bu kez mühendis ayaklarına yatar.
***
Film gerçekten izlemeye değer, ayrıntıları gözden kaçırmamak lazım, telaffuz edilen isimler, oynayan tipler, ve yönetmen Natuk Baytan'ın bazı diğer Kemal Sunal filmlerinde de görebileceğimiz etkisi bu filmde de geçerlidir. Filmin beni gülmekten yerlere yatıran dialogu ise şöyledir:
- Yalnız bu Kara Erol denen adam bu numarayı yutar mı dersin?
- Aaaa...! Hem de kılçıklarıyla yutar.
- Ehehehe. Ben neyi merak ediyorum Şevket biliyor musun, bu paketlerdeki eroinin karbonat olduğunu anlayınca ne yapacak acaba?
- Eehehheeh, bilmeem.
- Erol gibi enayileri hayvanat bahçesinde kafese koyup göstermeli.
- Elli kuruşa da seyrettirmeli.
- Yahut da salatalık diye toprağa ekmeli...

Hiç yorum yok: