Halı saha kültürü bizim kuşağın içinde olduğu bir kültürdür. Bizden önceki kuşak bu kadar içli-dışlı değildi. Ondan öncekilerde arsa-mahalle arası topçusuydu. Şu anki futbolcular belki mahalle futbolu ekolünün son temsilcileridir. Peki onlar futbolcu olmasaydı ve halı sahada oynasaydı nasıl olurlardı?
Rüştü Reçber: Halı sahaya sürekli gelen, eldiveni ve kalecı forması her daim hazır başarısız kaleci. Ama kaleye geçecek başka gönüllü olmadığı için her zaman kalede duran hevesli kaleci.
Volkan Demirel: Kalede panter. Ta ki kenarda maçı izleyen bir hatun görene kadar. Şov yapayım derken maçı veren kaleci.
Gökhan Zan: Her maç sakatlanarak sahadan çıkmak zorunda kalan, çoğu maçı da kenarda izleyen eleman.
Emre Belözoğlu: Asabi adam. Kimse onla karşılıklı olmak istemez. Bazen maç da kazandırır.
Ayhan Akman: Yaşını başını almış, akranları nişanlanmış evlenmiş, hala gençlerle top oynayan göbekli abi. Maçta gider yapar herkese. Yaşının hürmetine kimse ses çıkarmaz.
Hakan Balta: Mahalleye taşınan gurbetçi ailenin sessiz çocuğu. Herkes sever onu ama maç dışında pek aramazlar. Bütün ebeveynler çocuklarının onunla arkadaşlık kurmasını ister.
Nihat Kahveci: Babasının işi nedeniyle mahalleden ayrılan ama kopamayan çocuk. Çok iyi top oynar, mahallede efsane olmuşken ayrımıştır. Ne zaman çağırsalar gelir yine de.
Hakan Şükür: 2-3 gol kaçırınca oyuna küsen duygusal çocuk. Artık pek gelmez zaten.
Arda Turan: Bir alt kuşağın en yeteneklisi. Abiler sürekli onu çağırır. Yaşıtları hem onla gurur duyar, hem kendileri çağrılmadığı için hafiften kıskanır.
Emre Aşık: Adam eksik olunca çağrılan ve her zaman gelen eleman. 2-3 maç üstüste çağrılınca cıvıtır veya kavga çıkarır.
Tuncay Şanlı: Ekibin en yeteneklilerinden. Ayrıca mahallede bütün fırlamalıkları o yapar. Ama sevimli suartı nedeniyle anne-babalar ondan şüphelenmez. Herkes sever.
Mehmet Topal: Ayhan Akman'ın yeğeni. Bir maç adam eksikken kadroya girer. O gün bugündür her maça çağrılır. Zaman içinde Ayhan'dan daha iyi olmuştur.
Sabri Sarıoğlu: Topun sahibi.
Servet Çetin: Sert oynadığı için kimse çağırmak istemez. Gelmesin oyuna küssün diye alay edilir. Ama mahalle maçı oldu mu ilk onun adı yazılır.
Semih Şentürk: Her maça 13. veya 15. olarak gelir. Biri sakatlanınca veya yorulunca oyuna girer. O oyuna girince takım kazanır. Rakip takım "yorulmamış adam oyuna girdi kaybettik" bahanesini üretir.
Mehmet Aurelio: Babası Türk annesi Brezilyalı çocuk. Türkiye'ye sonradan gelmiştir. En sempatik odur. Herkes onu bağrına basmıştır. O da bu sevgiyi kaybetmemek için her maç deli gibi koşar.
Gökdeniz Karadeniz: Maç öncesi herkes ısınırken o iddia tüyosu verir, canlı skorlara bakar.
Gökhan Gönül: Mehmet Topal'ın sınıf arkadaşı.
Tümer Metin. Açıköğretim öğrencisi olduğu için herkese üniversite öğrencisi diye hava atar. Oysa açıköğretime sadece askerliği kısa dönem yapmak için girmiştir. Tarz takılır. Zor geçmesi beklenen mahalle maçlarına kesin çağrılır.
Uğur Boral: Her maç kötü oynayan, ama bir sonraki maçın öncesinde "bu sefer süper oynuyorum lan" diyip herkesi ikna edebilen garip çocuk.
Fatih Tekke: Durduk yere tellere veya kale direğine tekme atan Trabzonlu. Artık pek mahalleye de uğramaz zaten.
İbrahim Üzülmez: At abinin kıllı göğsüne diyen adam. Her maç zorla oynar.
Mehmet Yıldız: Boğazından lokmasını alabileceğin sessiz çocuk. Ama çok güçlüdür, ayağından top alamazsın.
Ümit Karan: Maçtan sonra mahalleye dönmeyip aleme akan çocuk.
Colin Kazım: Mehmet Aurelio'nun aile dostu. Kimse çok sevmez ama adam eksikken çağrılır. Şımarıktır, mahalleye pek uymaz.
Eklemeler yapılabilir, mesela Altıntoplar, İbrahim Toraman, Gökhan Ünal....
1 yorum:
Sabri Sarıoğlu: Topun sahibi. b cok iyiydi yaa ..Sabri nin durumu cok kotu kimse istemiyor ,,sahan in onla ilgili olan gorusleride guzeldi...
Yorum Gönder