Cuma, Nisan 16

Bazı Derbi Hatıraları


Sevdiğim bir derbidir Fenerbahçe Beşiktaş derbisi. Taraf olmamanın hafifliği var. Çıkan sonuç beni fazla üzmeyecek. Belki sevindirecek. Bu iki takımı tutanları sinsi sinsi gerginleştireceğim, laf atacağım. Üstelik bizim şehirde oynanacağı için atmosferi hissetme sıkıntım da yok. Biri Kadıköy'den, diğeri Beşiktaş'tan gelen iki takım.

Şunu da kabul etmek lazım. Aslında bu derbiyi güzel kılan tribünleri, semtleri ve semtlerin tribün geleneğidir. Camia derbisi diyebileceğim Galatasaray - Fenerbahçe maçlarının yanında, Beşiktaş -Fenerbahçe maçları aslında tribün derbisidir. 80lerin en güçlü iki tribünü denir FB ve BJK için. Fazla ayrıntıya girmeyelim bu konu hakkında, yanlış anlama olmasın. Biz biraz nostalji yapalım, öyle girelim o ayrıntıya.

1993 yılından başlayalım. Bundan önceki maçları hayal meyal hatırlıyorum ama bu maçı daha net hatırlıyorum, izlediğimi hatırlıyorum. Tarih 11 Aralık. Maç şimdilerde bir gelenek halini alan saat 19.00da başlamıştı ama o günler için akşam maçı çok yeni birşeydi. Yarı-yarıya olan son maçlardan biriymiş. Bunu daha sonradan öğreniyoruz tabi.

Beşiktaş ilk yarının son dakikasında Nartallo ile gol atmıştı. Tribünlere koşan Nartallo şaşırtmıştı beni. O yıllarda Beşiktaş, Fenerbahçe'yi hep yenerdi ve genelde son dakikada atardı. golünü. Yine bir son dakika golüydü ama erken geldi. İkinci yarıda Fenerbahçe beraberliği yakaladı, son dakika golünü bekleyen Beşiktaşlılar golü kendi kalesinde gördü. Bu maçla Uche efsane statüsüne yükseldi. 17 sene önce atılan golün sağ taraftan ortasını yapan isim halen Galatasaray'da oynayan Emre Aşık'tı. Ercan Taner'in "derbi sesi" olmasına yavaş yavaş başladığı yıllardı. Fenerbahçe'nın omuzlarında 3 lacivert çizgi olan sarı forması bana eski futbolcu kartlarını ve o yıllarda Fenerbahçe'de oynayan Cengiz-Tayfur ikilisini hatırlatır.
1996 senesi önemlidir. Benim ilk defa maça gittiğim sene. İlk maçım bir TSYD maçı. Ağustos ayında güneşli bir günde Kadıköy'de Fenerbahçe ile Beşiktaş karşılaşıyor. Kazanan şampiyon oluyor. Beraberlik Beşiktaş'a yarıyor. Maç gollü ve kartlı başlıyor. Sergen ve Kostadinov gol atıyor. Serdar Topraktepe ile itişen Tarık'ı tokatlayan Alpay kırmızı kart görüyor. Tabi Tarık da. İkinci yarı uzak kalede Fenerbahçe gol atıyor. Bugün bile o golü kümün attığını bilmiyorum. Bu arada TSYD maçlarını intenette fazla bulamıyoruz. Yetkililere çağrımız olsun.

Beşiktaş tribünü kupanın gittiğini düşünerek yavaş yavaş stadyumu terk ederken, hakem son dakikada Beşiktaş lehine penaltı noktasını gösteriyor. Mehmet Özdilek golü atınca Beşiktaşlılar geri döndü. 2-2 sona erdi maç.

Bu maçtan yaklaşık 1 ay sonra yine Kadıköy'deyiz. Beşiktaşlı babamın benim Beşiktaşlı olmam için uğraştığı son günler. Bu sefer okul tarafındaki açık tribündeyiz. 1 ay önce maratonun sol tarafındaydık. Maçtan önce altyapı takımları maç yapıyordu ve sanırım Beşiktaş yenmişti. Hafta içinde 4 büyük takım Avrupa Kupaları'nda karşılaşacaktı. Beşiktaş taraftarı Candan Erçetin şarkılarını değiştirip söylemişti.

Berbat bir rüzgar vardı. Bu maçın kalitesini de etkiledi. Beşiktaş ikinci yarıya Oktay'ı almıştı. Sağ kanatta oynamıştı Oktay. Ben de nedense çok beğenmiştim. Maçın 80. dakikasında Sergen serbest vuruştan topa vurdu. Top yan ağlarda kaldı. Beşiktaş tribünü gol sanmış ve sevinmişti. Fenerbahçeliler bu nedenle dalgasını geçmişti. 10 dakika sonra Sergen golü atınca bu sefer Beşiktaş tribünleri fazla sevinemedi. Sergen'in tribüne doğru koşmasından sonra gole sevinmeye başlandı. Fenerbahçe'nin başkanı Ali Şen'di ve maç sonu baya anılmıştı. Bu maçtan 2 gün sonra orta okula başlamıştım.

1996-2000 arası Galatasaray'ın şampiyonluk yılları olmasından başka bir özelliğe daha sahiptir. O senelerde derbiler gollü geçerdi. Ve genelde yağmur ve çamur olurdu. 1997 aralık ayında oynanan maç da böyleydi. O zamanlardaki derbilerin baş aktörü Erol Bulut'un bir gol attığı, Letchkov'ın kendini sevdirdiği maçlardan biriydi. Aynı sezonun ikinci yarısında Erol Bulut yine bir gol atmıştı. Erol Bulut'un asıl önemli maçı ise Galatasaray ile oynanan bir maçtı. O konuya girmeyelim şimdi.
1998 kışında uzun süreli bir sakatlık geçiren Amokachi iyileşip Fenerbahçe'ye 2 gol atıp tekrar sakatlanıyordu. Maç 3-2 sona eriyordu. Dimas falan gol atmıştı. Dimas'ı severdim. Maçtan sonraki pazratesi okula gittiğimizde maça giden Fenerbahçeli arkadaşların "tribünde biz yendk" diyerek kendini avutmaları artık kanımızın kaynadığı ergenlik dönemine girdiğimizin işaretiydi.

Bu derbinin sonraki bahar ayında oynananı da unutulmazdır. Fenerbahçe'nin iki stoperinden Högh'ün kaleye giden topa eliyle uçup henüz 5.dakikada kırmızı kart gördüğü ve Uche'nın kaleci Murat Şahin ile çarpışıp bacağını kırdığı ve buna rağmen sakızını çiğnemeye devam ettiği maç olarak hafızamızda yer edinmiştir.

Fenerbahçe'nin o seneki kalecileri Rüştü ve Murat Şahin'di. O kaleciler daha sonra Beşiktaş forması giymişti. Rüştü, maçtan önce kimine göre kramponunu temizlerken, kimine göre eşi Işıl ile tartışırken elini kesmiş ve oynayamamıştı.

1999-2000 Turhan Sofuoğlu'nun "derbi fatihi" olarak literatüre geçtiği sezondur. Johnson'ın Sami Yen'de attığı gol dışında, Beşiktaş'ı da ligde 2 maçta da yenerler. Üstelik son maçta Preko 2 gol atar. Gaziantepspor'dan alınan siyahiler o derbilerde işe yaramıştı.

2000'den sonrasını herkes hatırlıyor az çok. Zaten Lig Tv sık sık veriyor bu maçları. Biz biraz satır aralarına, daha doğrusu özel hayata geçelim. Mustafa Denizli'nin 6 yabancı oynattığı maç gününde 2 Fenerbahçeli amcam ve Beşiktaşlı babamla beraber Kuledibi'ndeydim. Maçı izlemedik. Aile saadeti bunu gerektiriyordu. İkinci yarıda oynanan maçın haftasına biz Kocaelispor'a Sami Yen'de mağlup olmuştuk. O nedenle Fenerbahçe'nin 3-1'lik galibiyeti çok daha sancılı olmuştu.

2001-02 sezonunda oynanan ilk derbi, yani Ronaldo'nun FB serisini bozduğu ve Kadıköy'de Beşiktaş serisini başlattığı maçın gününde, yani 2 Aralık'ta bizim okulda veli toplantısı vardı. Toplantıda neler konuşulduğunu hala öğrenemedim çünkü toplantıdan çıktıktan sonra evi teğet geçen ve arkadaşlarıyla maç izlemeye giden babam gece oldukça neşeli bir şekilde eve dönmüş, bu neşe 1 hafta boyunca devam etmişti.

2002-03'ün kış mevsiminde oynanan maç bir erteleme maçıydı. Bu maç Ortega'ya açılan pankartla bilinir. Bir rivayete göre o pankartı açanlar, daha doğrusu Beşiktaşlılar tarafından kandırılanlar, bizim mahallenin Galatasaray'ı berberi ve onun arkadaşlarıydı. Ne kadar doğrudur bilemem.

İkinci yarıda oynanan maça damgasını vuran isim Pascal Nouma oldu. Tombala çeken Nouma için maçtan hemen sonra Sinan Engin "Pascal'dır ne yapsa yeridir" demiş, bir gün sonra Nouma ülkesine gönderilmiş, daha sonra 7 aylık bir ceza verilmiş ve sene sonunda Beşiktaş şampiyon olmuştu.

2003-04'te Sergen'in yine bir frikik golüyle Kadıköy'de sahne aldığı maçta biz arkadaşlarla Göztepe'de PES oynuyorduk. Evet bu maçla ilgili tek diyebileceğim bu. Olimpiyat Stadı nedeniyle futboldan soğumaya başlamıştım. Futbola soğuyan adamın Play Station oynaması da ne kadar soğuduğuna dair bir işarettir aslında.

İkinci yarıda oynanan maç esnasında Fenerbahçe şampiyon olmasın istiyordum. Maçı Bostancı'da bir birahanenin camından bakarak izlemiştim. Ümit Özat'ın Giunti'den kaptığı top sonrası Fenerbahçe'nin şampiyon olacağını anlamıştım.

2004-05'te Carew İnönü'de golünü atarken, Emre Aşık ( 11 sene önce asist yapan Emre) Nobre'ye ellerken, ben Kadıköy'de garip bir akşam geçiriyordum. İkinci yarıda oynanan ve 4-3 biten maç esnasında evde çiğ köfte yiyorduk. Bu iki maçı canlı izleyemediğim için, kendimi kötü hisetmiş ve daha sonraki derbileri izlemek için kendime söz vermiştim.

2005-06'ın ilk maçının ilk dakikalarına Beleştepe'den bakmak istemiştim. Ama Fenerbahçe taraftarının stadyuma girişi ve çıkışı sonrası güvenlik gerekçesiyle televizyona hapsolmuştuk.

Garip gollerin atıldığı Kadıköy'deki maç ise çok enteresandı. Aynı pozisyonlara Galatasaray karşısında girse, Fenerbahçe rahat alırdı maçı. Ve Beşiktaş'ın attığı goller de Fenerbahçe'nin bize attığı goller gibi açıklanabilecek goller değildi. Sonuçta 2-2 bize yaramış ve şampiyonluk yolunda avantaj elde etmiştik.

O sezon iki takım Türkiye Kupası'nda karşılaştı. Mahalleden, İzmir'e giden Fenerbahçeliler oldu. Biz de Beşiktaşlılar ile beraber Fenerbahçe'de izlemiştik. Derbinin, İstanbul'un karışıklığı, kaotikliği için iyi bir örnek. 10 gün önce Fenerbahçe'den 4 yiyen bir takımın taraftarı olarak Beşiktaş 2-0 öne geçince sinirlenmiş, "biz niye bunu yapamıyoruz" demiştim. Daha sonra maç garip bir hal almış, maçın sonunda kazanan Demirören'in saatini alan Tümer olmuştu.

2006-07 sezonunun ilk maçında Caddebostan'daydık ve 0-0 sona ermişti. İlginçtir aynı mekanda yıllar önce iki Beşiktaş- Galatasaray maçı izlemiştim ve onlar da 0-0 sona ermişti. Maçtan akılda kalan Ricardinho'nun kaçırdığı goldü.

İkinci yarıda oynanan maçtan önce Beşiktaş'taydık. Akademik çalışmalara 4 sene boyunca dahil olmayan ben, üniversitede ortaya çıkan "hadi Çarşı'yı inceleyelim" akımının içinde kendini bulmuştum. O gün Beşiktaş'ta şunu anladım: "Beşiktaşlılar iyi içiyor." Fakat genelde 7'de başlayan maçlar için 6 buçuğa kadar içenler, bu sefer maç 9'da başlayınca dozu arttırmış bu da sessiz bir tribün doğurmuştu. Maçın başında gelen Kezman golü de buna neden olmuştur muhakkak.

2007-08'in ilk maçında Batuhan'ın kral olmaya çabaladığı akşam Bodrum'daydım. Fenerbahçe'nin ikinci yarıda oynanan ve 2-1 kazandığı maçta ise Tekirdağ'da bir tugayın merkez komutanlığındaydım.

Geçen sezon oynanan maçlar çok taze girmeyelim. Pazar günkü maçı bekleyelim.

2 yorum:

peralta dedi ki...

bir iki anekdot: uche'nin taktığı maç bülent yavuz'un son maçıdır. bizim ilk golü ilker yağcıoğlu atmıştı.

uche'nin ayağının kırıldığı maçta golü erol bulut atmıştı. hagi'nin bilbao'ya attığı gole benzetirim hep.

preko'nun 2 gol attığı maçta münch'ün penaltısıyla öne geçince beşiktaş, tribünler alpay'ın üstüne çok gelmişti. alpay da preko'nun ilk golünde asisti yapınca, tribünlere kolunu göstermişti. o maçta moldovan'ın attığı gol, sezonun en güzel golü seçildi. moldovan gibi götlü göbekli bir adam o golü nasıl attı anlamam hala. gerçi peşinden sürüklediği isim rahim zafer'di...

tofi dedi ki...

iyi rahat yerde askermissin o zaman, denize nazır. simdi önunden tren yolu geciyor, nispeten gürültü olucak