Perşembe, Nisan 8

İsimsiz Topçular


Dün United-Bayern maçında 20 yaşındaki Rafael iki sarı kart görerek oyun dışı kaldı. Büyük bir ihtimalle turun kaybedilme neden olarak o gösterilecek. Taraftar ve basın tepki gösterecek. Dünyanın en iyi hocalarından biri olan Ferguson, sert yapısıyla oyuncusunu eleştirecek. Sanırım dün basın toplantısında ilk saldırısını yapmış. Takımın en önemli yıldızlarından birine zamanında krampon atan bir teknik adamdan bahsediyoruz. Gözünün yaşına bakmayacaktır.

Bu olayı ülkemize, Galatasaray'a bağlamadan önce dün Rafael'in Van Bommel'e yaptığı fauülü (ilk sarı kart) ve Caner'in A.Madrid maçında yaptığı hareketi gözünüzün önüne getirin. İngiltere'den Türkiye'ye geçiş kolay olsun.

Caner A.Madrid ile oynanan ilk maçta golü yedirdi, ikinci maçta kritik bir dakikada 10 kişi bıraktı takımı. Bütün bunların sonucunda basın tarafından çok eleştirildi. Tribün sıcak anında tepkiyi vermese de, o maçtan sonra yaptığı her kötü ortada veya hatalı pasta o kırmızı kartın yansımasını hissettirecektir. Buna rağmen Rijkaard, Ferguson gibi davranmadı. Formayı Caner'e vermeye devam etti. Bu iki elit hoca arasındaki yöntem farkıdır.

Türk futbolcusunun en çok şikayet ettiği şeylerden biri, baskının çok olmasıdır. Öyle iddia ederler. Ve bunu derken hem burada yabancılara daha iyi davranıldığını, hem de yabancıların dışarıda, kendi ülkelerinde futbolcu üzerinde bu kadar baskı kurmadığını savunurlar. Hasan Şaş'ın "Hagi 100 tane vuruyor birşey yok, biz vurunca aouvv" repliği gibi. Veya Tugay'ın, Tuncay'ın "İngiltere'de basın ve taraftar üzerimize gelmiyor" eksenli Avrupa hatıraları buna örnektir.

Türk futbolcusu haklı olabilir. Burada baskı çok fazla olabilir. Yazının bundan sonraki kısmı Galatasaray futbolcularına yöneliktir.

Bu omuzlardaki ağır yükü üzerlerinden kaldırmaya çalışan, hatta onu kendi üzerine alan bir teknik adamla çalışıyorlar. Kamp yapmıyorlar, hata yapınca yine forma giyiyorlar, kaybedince "sorumlusu budur" diyerek suçlanmıyorlar. İşlerini rahat yapabilecekleri bir ortam yaratılıyor. Onlar ise hocanın arkasından isim vermeyerek, psuyua yatarak, sinsice açıklamalar yapıyorlar.

Büyük düşünemiyorlar. Ferguson gibi bir hocayı haketmeyenler, aslında onun yöntemini, kafalarına krampon yemeyi tercih ediyorlar. Onların adapte olamadığı anlayış aslında futbolcunun özgür kalmasını temel alıyor ama farkedemiyorlar. Çünkü onlar özgür kalmaktan öte yüksek egolarının pohpohlanmasını istiyorlar. Sırf bu amaçla basınla iyi ilişkiler kuruyorlar. Böylece ileride pohpohlayan bir yer bulacaklarını sanıyorlar.

Futbolcunun farkında olmadan istedikleri katı disiplin. Fakat onu da istemiyorlar. Çünkü orada da övgü konusunda fazla beslenemiyorlar. Skibbe takımı çalıştırmıyor diyenlerin çalışmaktan yana olduklarını düşünmemiz için, idman sonraları çalışmaya kendilerinin devam etmeleri gerekirdi. Ama aynı düşünce yapısındaki futbolcular, Kalli'nin sertliğinden de rahatsız olmuşlardı.

Basına ismini vermeyen, adını saklayarak hocayı eleştiren topçular, isimsiz topçu olmaya mahkum olacaktır. Kendine güvenleri yoktur. Hocayı da daha tanıyamadıkları ortada. Ezberlerinin bozulmasından rahatsızlar belki. En önemlisi vizyonları yetersiz. Ve sırf bu nedenle isimsiz topçu olarak kalmaya devam edecekler. Avrupa'ya turist olarak çıktıkları zaman isimlerini sadece basına değil, üst klasman futbola da vermediklerini anlayacaklar.

Sözün özü, hocasını isim vermeden eleştiren futbolcu, kaybolmaya mahkumdur. Baskıyı yaşamayı hakediyordur. Keşke adlarını verselerdi. En azından Rijkaard bu çocuklara kendine güvenmeyi öğretmiş derdik. Hocamızın ufak yanlışlarından biri olsun bu da.

1 yorum:

Can dedi ki...

Ellerine sağlık, tam yerinde ve zamanında, cuk oturmuş bir yazı olmuş.

Futbolcuların, teknik adamların aldıkları paralarla ilgili sıkıntım hiçbir zaman olmadı. Pasta büyüktür paylarını alıyorlar dedim hep. Ancak karşılığını vermek gerek. Çok fazla konuşuyor oyuncularımız; çok cahiller. Gereksiz, anlamsız onlarca açıklama, hareket.

Galatasaray'ın sezon içi antrenmanları bir buçuk saat sürüyor maksimum. 8-10 saat uyku uyusa bu adamlar günün geri kalanında ne yaptıklarını merak ediyorum. 1 saat fazladan çalışmak, işine saygı göstermek bu kadar zor olmamalı. Tembel ama adamlar. Dediğin gibi; çalıştıranın kulbu çok çalıştırıyor, özgürlük verenin çalıştırmıyor. Hep bahane. İşin aslı insanın kendisine, işine, çevresine saygısından ibaret. Terbiyesiz bu adamlar.

Sergen Luce'nin sürekli maç seyrettirmesinden bıktıklarını, ama sahaya çıktıklarında müthiş avantaj sağladığını anlatır durur. İçinde bulundukları çelişkinin güzel örneği. Bu açıklamayı yapan adamların Rijkaard'a saygısı olmadığı ortada da, kendilerine de saygıları yok.