Çarşamba, Nisan 21

Bitmeyen Maç


Bilica'nın kazdığı çukur hakkında 10 paragraf yazabilirim.

Yapılan köpekli balonlu hakkında 5 paragraf çıkar.

Atılan dirsekler de konuşulur.

Peki konuşmak mı lazım? Saat 20.45'te bitti derbi. Pazar günü. Bugün günlerden çarşamba. 2 tam gün geçti. Hala konuşacak birşey buluyoruz. Konuşacak evet. Tartışacak veya anlatacak da değil. Tartışma ortamı yok zaten. En çok bağıran olmanın telaşı var.

Gerçekten insanlar sıkılmıyor mu? Bundan 3-4 sene önce ben de böyleydim. Kadıköy'e giderdik ve dönerdik. Siz böylesiniz, biz böyleyiz, bak federasyon, bak hakemler. Değişen hiçbir şey yok. Şimdi 20 yaş civarında olanları anlamak mümkün o açıdan ama daha büyüklerin bu heyecanı gerçekten takdirlik.

İnsanların, hayatla o kadar mücadelesi varken, Bilica'nın hareketine takılmaları, Demirören'in mesajını konuşmaları şaşırtıcı değil mi? Yoksa sosyal hayatta kimsenin meselesi yok mu? Bu kadar yapay kavga meselesi için bu kadar gücü nereden buluyorlar?

Sorun MHK, TFF, LİG TV falan değil. Sorun biraz biz de. Alex'in golü konuşmadıktan sonra, Fenerbahçe tribününün "şampiyonluk geliyor" tezahüratının altını çizmedikten sonra, İbrahim Toraman'ın oynadığı iantçı-dirençli futboldan bahsetmedikten sonra insan soruyor kendi kendine: "Niye futbolla ilgileniyoruz.?"

Pazar günü maç bitti, evden çıkıp sokağa indik. Hayat devam ediyordu. Taç çizgisilerinin ötesinde nasıl birşey yoksa, hakem son düdüğü çaldıktan sonra herşey geriden kalır. Maç bitmiş, yıllar sonra bile anlatacak birkaç anımız olmuş. Bundan daha güzel birşey var mı? Kaybeden üzgün ve sinirli muhakkak, kazanan mutlu. Pazar akşamlarını anlarım yine de pazartesi hayat yeniden başlamaz mı? Kaybetmenin dünyanın sonu olarak lanse edildiği bir yerde ne yazık ki başlamıyor. Kaybetmek kötü birşey değildir oysa, kötü bir şey olduğu sanıldığı için herkes kaybedişlerine bahane arıyor.

Hakemin son düdüğüyle başlayan bir maç var ortada. Bugün federasyona dilekçeler yollanıyor. Gazeteler hala derbiden bahsediyor. Yeni haftanın hakemleri belli oldu ve tartışmalar başladı. Açıkçası 20.45'te başlayan bir maçın öznesi olmak istemedim. Çok yorucu, çok sıkıcı birşey olduğunu düşünmeye başlıyorum.

Ulusal medya ve televizyon kanallarına sürekli eleştiren alternatif medya lakaplı blogla ise bunu daha da ateşliyor. Maç biteli 3 gün olmuş hala Fenerbahçe'den niye nefret ettiğini yazanlar var. Beşiktaşlılar'ın üzülmesiyle kendini yüceltenlen var. Abi maç bitti ya. Yenilen var yenen var. Nefretten bahsetmek çok mu zevkli hakikaten? Yoksa soğukkanlı olamamak mıdır tek mesele?

Aslında bütün bu olayların kaynağı Bobo. Bütün hafta penaltı çalışan adamın öyle penaltı atmaması lazımdı. Koy topu bir adım geriye, Allah'a sığınarak vur işte. Maç olsun 1-1. Biz de bahsetmeyelim çukurdan, kanalizasyonda, boktan,pislikten, nefretten.

Ama dur ya, bir komplo teorisi daha vardı. Bobo da Brezilyalı arkadaşları için penaltıyı kaçırmıştı değil mi? Sevindirici aslında. Neyse ki hala rakip takımdaki arkadaşlarını düşünen vefalı biri varmış. Gerçi o da Brezilyalı, farklı olmaları , bizim gibi olmamaları doğal.

Bitirin artık şu maçı, oynanmayan süre çok uzadı.

3 yorum:

Unknown dedi ki...

Bobo penaltiyi atsaydi Bilica'nin penalti noktasini kazmasi olayi tum hafta boyunca konusulmayacak miydi?
Ya da hakemin diger hatalari.
Bence bu maci Besiktas dahi kazansaydi Bilica gibi bir oyuncunun Türk futbolunda olmamasi gerektigini arkadas cevremde tartismaya devam edecektim.

kutay dedi ki...

tartısırız çevremizde, konusuruz muhabbet ederken ama bobo o golü atsaydı bjk yonetımı pazartesi çıkıp konusmayacaktı, bugun hukmen dilekcesı vermeyecekti. onlar az konusunca bız (bız derken butun taraftarlar) daha az gerilecektık, daha az gerecktik birbirimizi..
bilicayı konustugumuz kadar alex'in golünü de konusacaktık.
olay bu kadar uzamayacaktı yani.

Oxoskva dedi ki...

Kutay yazınada, üstteki yorumunada imzamı atarım. Objektif kalemleri özlemiştik derbiden sonra.