Perşembe, Aralık 30

Galatasaray 67-56 Fenerbahçe


Dün yazdım. Görev bilinciyle gidilen bir maç gibi hissediyordum. Ayaklarım geri geri gidiyordu nerdeyse. O Topkapı-Salon arası yolu yürümek ızdırap olacaktı, öyle oldu. Soğuk bir yandan, rüzgar bir yandan. Kafada U-17 olayları. Bir de hayatı siken, sikmese de zorlayan 2010 senesi. Kısaca maç öncesi ruh hali;berbat.

Salonun önündeyim. Biletler veriliyor içeri giriliyor. Pek kalabalık yok sanki. Daha dolmamış. Hani tüm biletler bitmişti. Nerede bu millet. Maçı bekliyoruz. O sırada Işıl ve Arda'yı görüyoruz. Arda'ya sevgi gösterileri. Takım ısınıyor o esnada. Rakip de ısınıyor. Rakip takım basketbolcularına en ufak bir hamle yok.

Artık maç başlıyor. Yalçın Dümer kadroları sayıyor. Engin Kennerman'ın adı duyulunca ıslıklar artıyor. Fenerbahçe kadrosundan kimsenin ismini duyamıyoruz. Sonra Galatasaray'ın evlatları.

Joshua, Caner, Preston, Taylor, Tutku, Luka, Radoslav, Haluk, Evren, Ermal. Koç Oktay Mahmudi. Sene başından beri sert savunma yapan ve hucumda paylaşımı öne çıkaran bir takımımız var. Fenerbahçe ise ligin en güçlülerinden. Eurolig takımı. Kafa kafaya oynayabiliriz. Yeneriz ama biliyoruz ki kırılma anlarında her zaman gereken hamleyi yapamıyoruz. Bilinç altında, daha önce oynanan maçlar var. Hatta daha önce oynanan kız basket maçları bile.

Maç kötü başlıyoruz. Fenerbahçe 5-15 önde. Başka zaman olsa tribün çökerdi. Kaçıncı kez aynı başlangıç. Kaçıncı kez "bu sefer olacak" diyerek gelip maçın başında kopmak. Futbolda, basketbolda, voleybolda. Başka zaman olsa tribün çökerdi. Bu sefer çökmedi.

Oyuna Tutku ve Schumpert girdi. Tutku sahaya girdi. Tribün salona çöktü. Önce 12-15 ile periyot bitti. Sonra 16-15 ile periyot başladı. İkinci periyot futbol tabiriyle hazırlık paslarıyla geçti. İki takım da birbirini ölçtü tarttı.

Kaya Peker ve Mirsad Türkcan. Maça gidenler anlamıştır cümlenin sonunu. Zaza Enden ruhu hiç mi eksilmez? Yavaş yavaş "aman çocuklar, yapmayın çocuklar" otokontrolüne giriyoruz. Basketbol maçlarında 5 faul alan her zaman bizim tribün olmuşuz, çoğu zaman maçın sonunu görememişiz. İlk küfürlü tezahürat olan "hakem ne oluyor götün başın oynuyor"a anonsu yemişiz. Üstelik daha ağırlarını Galatasaray'a, Galatasaraylı'ya eden bir hakem sahada maç yönetirken. İlginçtir, 3.periyotta 10.000-15.000 veya 18.000 (kaç kişi varsa artık) tarafından içten ve tek bir ağızdan edilen "Allah belanı versin" tezahratları anonsu gerektirmedi. Demek ki hakemlerimizde Allah korkusu yok. Şahsen ben olsam; bana 15.000 kişinin küfür etmesini 1000 kişinin bela okumasına tercih ederim.

Devre arası. 2 sayı gerideyiz. Ama artık nedense umutluyum. Olacak bu iş diyorum. Hatta 10 dakikalık ara sonrasında skorboarda bakınca geride olduğumuzu görünce şaşırıyorum. Ulan madem gerideyiz ben niye bu kadar umutluyum.

3.periyot başlıyor. Bir basketbol maçının en önemli periyodu; 3.periyottur. 3.periyottan sağlam çıkabilen son periyodu mental olarak güçlü oynar. 3.periyodu kötü oynuyoruz. Schumpert oyuna girince; şimdi kopardık diyorum, tam tersi oluyor. Üst üste şutlar kaçırıyor, Mert Schumpert. Bir de top kayıpları. Neyse ki savunmamız muhteşem. Fenerbahçe farkı açamıyor. Evren kaçırıyor, Rancik kaçırıyor ama fark artmıyor. O dönemde giren tek şut; faul düdüğünden sonra Tutku'nun öylesine salladığı şut. Tabi ki sayı değil ama sayı kadar önemli belki de.

Fark 6 sayı mı, 8 sayı mı ne; öyle bir şey. Tutku çıkıyor. İlk periyotun sonunda yaptıklarını yine yapıyor. Deja-Vu. 2 sayı geride giriyoruz.

Son periyot. Bu periyot sonundan ya lider çıkacağız, ya da salondan 2010'a küfür ederek çıkacağız. Olmadık fauller çalınıyor. Yanlış adamlara fauller çalınıyor (Veya biz öyle görüyoruz,ama tribündeyiz, öyle görebiliriz) Sonuçta Tutku'yla izliyoruz maçı. O pozisyonları tekrar görmek lazım. Bakalım akşam Erman hoca ne diyecek?

Oysa eve gelince Ömer'in pozisyonu geliyor ekranlara. Sonrasında çalınan teknik faul. Kaya Peker'e yapılan faulü Oğuz Savaş'ın kullanması es geçiliyor. Akla Sırbistan maçı geliyor. Ömer Onan basketbolu iyi biliyor. Buradan askerdeki arkadaşımız Davut'u da analım; "Sırbistan'ın hakkından Fenerbahçe gelir."

Hasan Ali Atasoy kenarda çıldırıyor. Teknik faul alıyor sonunda. Maç kopuyor. Oktay Mahmudi bütün maç kendi kendini yedi oysa. Hem kendi karakterinden dolayı hem tribün gaza gelmesin diye. Bunun bir getirisi olacaktı.

Öne geçiyoruz. Ama rahat değiliz. Geçmiş aklımızda. Maçı kazanırız belki ama maçın bitmesine 5 dakika kala bile salondan çıkma korkusyla yaşıyoruz. Nefes alana; "nefes alma lan, hakemler kızıyor" diyecek noktadayız. Herkes nefesleri tutuyor zaten o esnada. Yıllardır görmediğimiz bir Galatasaray izliyoruz. Fenerbahçe'yi 56 sayıda tutan bir Galatasaray. Takım elbiseyi çekmiş Damir. Büyük basketbolcudur. O olsaydı işler değişirdi belki. O yok, Tutku var.

Maç bitiyor. Üçlüler, parmaklar, mutluluk. 2010'u tüm badirelere rağmen lider bitiryoruz. 2010'u tüm badirelere rağmen mutlu bitiriyorum. O Salon - Topkapı arası yol, ne güzel bir yol...

4 yorum:

Aykut dedi ki...

"Sırbistan'ın hakkından Fenerbahçe gelir."
Davut'a saygılar, büyük adammış :)

ugur dedi ki...

Oğuz ve Kinsey smaç basmakla kalmayıp, çembere asılı iken hulahoop'çu kızlar gibi hareketler yapar, Mirsad sayı atınca tribüne kol yapar. Sonra küfür edince etti olursun. Nolucaktı yani? Adamlar tek başıma artistliğimi yaparım bu 15000 kişi de bi bok yapamaz, ben kralım diyecek, sonra biz de küfür edince terbiyesiz olucaz. Yok ya..

Tutku Açık böyle madara eder işte adamı Mirsad efendi.
eyvallah

Consigliere dedi ki...

"schumpert" ne la.adam türk oldu diye gerçek soyadı bile söylenmiyor.piiiiii.

kutay dedi ki...

@ugur
macın özetını ızledım sankı ben baska mac ızledım ama goren gordu, uzatmaya gerek yok

@consigliere
hacı ben lisede almanca öğrendım arada gıdıyorum oyle sch'ye)