Salı, Haziran 16

13 Saniye Kalmıştı Oysa


Maçın bitmesine 13 saniye kalmıştı. Efsane bir serinin efsane bir maçı olacak gibi duruyordu o esnada. Ama öyle bir şey oldu ki, 13 hafta boyunca konuşulacak bir yarım saati izledik. Oysa 13 saniye vardı ve belki maç uzayacaktı ve basketbol izlemek için 5 dakikamız daha olacaktı.

Şimdi yazacaklarıma Peralta "bana öyle demedin ama " diyebilir. Hemen girişte açıklamayı yapalım. Fenerbahçe'nin yenilmesini istiyorum bunu saklamıyorum. Ama bunu çok önemli görmüyorum. Yani Peralta'ya, "nasıl geçirdi Charles Smith" falan demelerim sadece sinir bozma maksatlıdır. Yoksa Efes Pilsen'den de en az Fenerbahçe kadar hoşlanmıyorum. Yesinler birbirlerini. O nedenle fırsat bu fırsat, iki takımın da günahlarını yüzlerine vurayım.

Olayları hatırlatmak gerekmiyor. Çıkan kargaşa ortada. Defalarca basketbol salonlarından Fenerbahçeli basketbolcuların tahrikleri yüzünden çıkartılmış bir tribünün üyesi olarak önce Fenerbahçe'ye saydırmakla başlayalım. Öncelikle çalınan düdüğün, verilen kararın doğru olduğunu bilmeyen Fenerbahçeli basketbolculara yazıklar olsun diyorum. Fenerbahçe tribünleri onlar yüzünden "olay çıkaran, sahaya yabancı madde atan, futbol seyircisi (o ne demekse)" olarak gözüktü hala da öyle davranmaya devam ediyor forumlarda. Kuralı ben de bilmiyordum ama faul çalınınca ben bile önce bir şaşırdım. Kendime "süre başlamadı ama" diye sordum. Yani ters birşey olduğunu farketmiştim. Sportemenlik dışı faul verilmesi doğruymuş. Maçın bitimine 13 saniye var. 2 sayı atılsa Efes yandan başlasa Fenerbahçe'nin yine maçı kazanma ihtimali var. Zaten elinizde Mrsiç gibi bir adam varsa her maçı kazanma, döndürme ihtimaliniz vardır.

Ama işte bazı Fenerbahçeli basketbolcuların klasik taktikleri ortaya çıktı yine. Seri 2-0'dan 3-2'ye gelirse suçlu biz olmayalım mantığı. Başını Mirsad ve Rasim'in çektiği basketbolcular. Ve nedense itiraz eden Fenerbahçe benchi olsa da kafasında havlu olan yine onlar. Mirsad'ın küfürlerine uzun bir süre düdük çalmamak da eyyamın önde gidenidir.

Sonuçta ne oldu? Daha önceleri Ahmet Cömert'te Rasim Başak'ın, İbrahim Kutluay'ın, Abdi İpekçi'de Erdal Bibo'nun, Semih Erden'in, fi tarihinde Zaza Enden'in yaptıkları yine gerçekleşti. Ama bu sefer tufaya düşen Fenerbahçe tribünü oldu. Daha önce defalarca yazdım, yeri gelmişken aynı cümleyi bir daha kurayım. Tribüne hoş gözükmeye çalışan sporcularının gazına gelmeyelim. Onlar paralarını kazanmaya devam edecek ama deplasmana gidemeyen biz oluyoruz.

Fenerbahçe kulübü haklı olduğu davada haksız duruma düştü. Çünkü Efes Pilsen'in Türk basketboluna nasıl hakim olduğu ortadadır. Yıllardır kazanılan Koraç Kupası'nın ekmeğini yediler. O zamanlar "futbolda x takımlıyım ama baskette Efesliyim." denirdi. Şu an Anadolu'da oluşan şehircilik bilinçlenmesine benzer şekilde, Akatlar'da, İpekçi'de, Şahenk'te tribünler dolmaya başlayınca, kulüplerin basketbol şubeleri ilgiyi arttırınca, Efes antipatik olmaya başladı. Ligi istediği gibi yönetmesi artık göze çarpmaya başladı.

13 saniye kala çalınan düdük ne kadar doğruysa, Efes lehine verilen kararların çok olduğu savı da o kadar doğrudur. Hele ilk 2 maçtan sonra Ergin Ataman'ın verdiği demeçler, 13 saniye kala Mirsad'ın yaptıklarından daha az çirkin değildir. Fenerbahçe tribününün biletlerini fahiş fiyatlara çekmesi ayıpın önde gidenidir. Bunu daha önce Beşiktaş ile oynanan final serisinde de yapmışlardı. Peralta'ya gönderme; "Efes Pilsen Türk Basketbolu'nun gladiosudur."

13 saniye kalmıştı. Şimdi 40 dakika var. Fenerbahçelier "çarşambayı bekleyin" diyor. Kadıköy'de yaşananların küçük bir kısmı bile yaşansa Efes taraftarı (!) ve sporcusu çok sıkıntı çeker. O zaman Fatih Erkoç şarkısında alıntı yapılan yıllar önceki Beşiktaş tezahüratı gelsin:

"Çarşambaya az kaldı..."

Hiç yorum yok: