Perşembe, Ağustos 20

Otur Dinlen Başucuma


Var böyle şeyler. Tuttuğun takımın sembol oyuncusu hayatını kazanmak için yurtdışına gider. Bu hikayede dünyanın en üst düzey kulübüne gider. Sonra bir gün stada geri döner. Sadece bir maçlığına.

Hayat futbola benziyorsa şöyle diyelim. Bir kızı sevdin. Berabersin. Herşey güzel. Ama kız başka yere gidiyor. Sonra bir gün geri geliyor yanına. Sadece bir gün. Çok klas arkadaşlarıyla. Sana bakıyor. Ne konuşacaksın ki? Oturup bakışırsın sadece.

Bu takım tutmayı karşı cins ilişkilerine benzetenler için. Ben aile ile bağdaştırırım genelde. O zaman bir de şu var.

Bir kardeşin, kuzenin, canın ciğerin.. Beraber büyüyorsun, oynuyorsun, okuyorsun. Sonra o yurt dışına gidiyor. Oxford'a, Sorbonne'a falan okumaya. Sonra geri geliyor. Sadece kısa bir süreliğine. Yanında Oxford'un çıtır kızları, klas abileri(varsa tabi, İstanbul'da Oxford yoktu tabi ki bilmiyorum). Ne konuşacaksın. Oturur bakışırsın. Bir iki kahkaha atarsınız, sonra geri gider.

Zor ve dramatik anlardır. Ama güzeldir. Birşey katar adama. Şöyle bir düşündüm, bizim böyle bir anımız olmuş mu? Bir eski topçumuz gelip Kapalı'nın önüne oturmuş mu? Oturmasa bile buna benzer bir duygu yoğunluğu? Yok. 2000'den beri maça gidiyorum düzenli olarak. Aklıma gelmiyor. Gidenleri düşünüyorum, Emreler, Okanlar, Krallar, Fatihler.. Hepsi gittikten sonra çıktı Sami Yen'e. Nasıl oldukları ortada. Bir de İliçler, Mondiler var, onlar daha geri gelmedi mesela. Zor gelirler zaten. Bize nasip olmayacak böyle şeyler herhalde.

Onlarca kez bizi çıldırtan, defalarca ağzımıdan küfürlerin kaçtığı Cihan Haspolatlı mı yapar yoksa bunu bu sezon. Anca öyle olur zaten.

Bak hatırladım şimdi 100.yıl rüya maçına gelen Prekazi vardı. Ama benim için daha çok, sadece fotoğraflardan tanıdığım amca olur. Bir gün eve döner ve öyle tanışırız. Neyse, bize de nasip olur bir Metzelder herhalde, bekliyoruz.

Hiç yorum yok: