Cumartesi, Ağustos 15

Frank Rijkaard Hissiyatı


Baştan yazalım. Bu bir futbol yazısı değildir. Teknik analizler, tahminler, eleştiriler yoktur. Bu yazı futbolu hayatınının merkezine koyan, Galatasaray sevgisini ise en yukarıda tutan bir adamın gece 3'te H.I.M dinlerken yazdığı bir yazıdır. Blog'un bir günlük olarak kullanıldığı dakikalar.

Herşey mayıs sonu, haziran başında başladı. Aslında çok daha öncesine de dönebiliriz. İlkokul yıllarına. Ama gerek yok. Uzar da gider. O yıllardan kalan bir özellik var ama bende. Onu hatırlatmalı. Kendi hayatım ile Galatasaray arasında parallellik kurmak. Küçük örnekler. 7 sene okuduğum liseden, çok sevdiğim okuldan ayrılıp üniversiteye başlamam ve doğduğum evden biraz uzaktaki eve taşınmamız Olimpiyat Stadı'na geçişimiz ile aynı tarihlere denk gelir. Bu bir tesadüf değildir benim için. Aynı şekilde 2008 yılında askerde çok darlandığım " bitmez bu askerlik" denilen zamanlarda Leverkusen'den 5 yiyip, Sami Yen'de Kasımpaşa'ya yeniliyorduk. "Bitecek ulan az kaldı, sabır" denilen zamanda ise 6 maçta 6 galibiyet aldık. Bu tip şeyler çoktur ama "aha çocuk delirdi" demeyin diye kısa kesiyorum.

Herşey mayıs sonu, haziran başında başladı. Galatasaray yeni bir teknik direktör arıyor. Gazetelerde, forumlarda adı geçen isimler var. Co Adrianse, Le Guen, Hoollier gibi yeni isimler var. Hagi, Terim, Lucescu gibi eskiler de var. Daum, Ersun Yanal gibi bizden olmayan bizimkiler de var. O esnada üniversiteden arkadaşım Aykut ile konuşuyoruz. Ne olursa olsun yepyeni bir ismin gelmesinden bahsediyor. "Eğer yeni bir hoca gelecekse, bembeyaz bir sayfa açmak lazım. Eski heyecan yaratmaz, heyecanı yeni yaratır. Bize heyecan lazım." diyor. Tam böyle demese de anafikir bu işte. Kafama yatıyor. Aykut iyi bir konuşmacıdır zaten. O günlerde geliyor Frank.

Aldığı kararları, oynattığı futbolu tartıştık, tartışıyoruz, tartışacağız. Futbolculuk kariyerine bakıp iç geçirdik, geçiriyoruz, daha da geçireceğiz. Onun burada olmasına Türk futbolu adaına sevindik, seviniyoruz, daha da sevineceğiz. Ama mesele bu değil bu gece. Mesele kıvırcık saçlı siyahi Hollandlı futbol adamı değil. Frank Rijkaard hissiyatı mesele, Frank Rijkaard'ın bende uyandırdığı artık daha başka anlamlar.

Yepyeni biri. Olay bu işte. Yepyeni. Yeni birşeyler lazım. Bunu diyorum sürekli sağa sola. En çok da Peralta'ya. Bunları derken gülüyoruz geçiyoruz. Ama bunu hakikaten çok istiyorum. Aykut'un dediği gibi, bize heyecan lazım, beyaz sayfa lazım. Eskilere duyulan bağımlılıktan kurtulmak lazım. O yüzden Frank Rijkaard lazım. O yüzdendir Frank Rijkaard istiyorum demem. Yaklaşık iki aydır.

Ama yenilik korkutucudur. Bilinmez çünkü. Risktir. Tıpkı Frank Rijkaard gibi. Tamam adam müthis bir kariyer. Ulaşılmaz denilen adam gelmiş buraya. Artık beraberiz. Ama başarının garantisi var mı? Tabi ki yok. Kimya uyuşmalı. Birliktelik sağlanmalı. Arkasında durulmalı. Sevmeli, saymalı.

Ama işte risk var hep. Ya tutmazsa. Kafayı sürekli rahatsız eden, korkutan hep o risk. Eğer tutmazsa ne olur? Dünyanın sonu değil muhakkak. Ama o zaman benim bu sene savunduğum görüş, kurduğum hayat planı, teorim, herşey çökecek. Yenilerden hayır gelmeyeceğine inacağım bir müddet. O zaman eskiye sırt dönmüş olmanın pişmanlığını yaşayacağım. Yeniye karşı güvensiz olacağım. Bunlar olmasın diye istiyorum Frank Rijkaard'ın başarısını. Çok mu bencilce? Hiç değil. Ama çok sağlıklı olmadığı kesin. En azından onun farkındayım.

Rijkaard'a ilgi inanılmaz. Sami Yen'i daha önce hiç görmediğim bir şekilde gördüm Netenya maçında. Mesele çok bağırmak, takıma sahip çıkmak falan değil. Herkesin gözünde bir umut vardı. Bu umudun kaynağı tabi ki o adam. Onun adı bağrılınca yaşanılan coşkudan anlaşılıyor. Belki tribün cemaatinin diğerleri de benim gibi düşünüyordur. Onlar da Rijkaard'a başka anlamlar biçti belki de. Ne de olsa onlar da sağlıklı adamlar değiller. Sağlıklı adamın orada işi ne? Sağlıklı düşünen adamın bu dünyada da işi yok belki de.

Neyse efendim bağlayalaım. Frank Rijkaard bizim için başarılı olmak zorunda. Çok mu bencilce? Bu olabilir. Ama tutunduğumuz tek dal o şu an. Hem hayatımda en çok sevdiğim şeylerden biri olan Galatasaray için, hem de hayatımın geri kalan kısmı için. Yani her türlü Rijkaard. Bir isimden daha öte. Bir yaşam tarzının adıdır artık benim için.
***
H.I.M ile başladık, yazı biterken CemAli'ye geçtik. Yine eskiye döndük anasını satayım..)

Hiç yorum yok: