Pazar, Ağustos 16

La Finestra Di Fronte


Bir filmde önemli olan anlatılan hikaye bence. Geri kalan emeği göz ardı ederim. Acımam. Çünkü basit bir izleyenim ben. Ve maalesef bu film ( Karşı Pencere olarak da bilinir) kötü bir filmden öte sinir bozucu bir filmdir.

Arkadaş nedir bu Akdeniz erkeklerinin sürekli aptal yerine konması. Reelde de öyle, filmlerde de. Adamın biri çok sevdiği bir kızla evlenmiş, çocukları olmuş. Onları seviyor. Kumarı yok, içkisi yok. Evinden işine gidiyor. Ama kazığı yiyor yine de. Gerçi tek sıkıntı da burada zaten. İşi güzel ve klas değil. Ayrıca akşam vakti çalışıyor. Fakat yine de çocuklarını ihmal etmemeye çalışıyor. Ama karşıda klas(!) biraz da güzel adam var ya, pabucu dama atılıyor bu delikanlının
***
Niye? Çünkü hatun, "Ben mutsuzum, evlilik aşkı öldürüyor" tripleriyle gezip, karşı apartmandaki herife halleniyor. Olayın baş kaynağı da Serra Yılmaz.

Ulan hadi kadın kısmıdır, yapar, alışığız böyle durumlara. E ulan sen ne haldesin Lorenzo? Erkeğim diye sokakta gezmeye devam mı edeceksin? Ulan hadi kadın senin kanına girdi, karşıdaki hemcinsini de düşünmezsin. "Ya adama ben bunu nasıl yaparım, herif ekmeğinin peşinde biz burada karısına kızına göz koyyoruz, ayıp lan bize" demez mi insan? Demiyormuş. Biz de bunların birbirlerine yaptığı kurları izliyoruz film boyunca. Üstelik bize tutkulu aşk diye anlatılıyor bu. Yemişim böyle tutkuyu. Flippo'yu düşünen yok.

Bazı filmler vardır ya, Ölü Ozanlar Derneği gibi, hayatını yaşa, tutkunun peşinde ol, sevdiğin işleri yap, kimseyi takma mesajlı. Hepsinin sonuna kadar arkasındayım. Ama abicim ilişkilerde bu olmaz. Kendi hayatında ne halt ediyorsan et ama iş arkadaşlığa veya aşka sevgiye geldi mi orada duracaksın. Biz Beckham'ın eşi diye Victoria'ya yan gözle bakmıyoruz, millet gerçek aşk diye bize neyi gösteriyor.

Karşı Pencere'yi izleyince, Issız Adam geldi aklıma. Herif milleti sıradan geçirir, sonra bağlanamıyorum der gider, herkes de ağlar peşimden. Adamı ipe götürseler suratına bakmam oysa.

Bir de eşçinsellik var filmde. Ne kadar gereksiz şekilde anlatılmış. Adamın eşcinsel olduğunu anlamam için mektubun okunmasını gerekiyormuş. Eşcinsel bir aşkı anlatan en iyi film olarak da Lost and Delirious adli Kanada filmini şiddetle tavsiye ederim yeri gelmişken.

Neyse ya, filmi izledik sinirimiz bozuldu. 4 gollü galibiyetten daha önemli değil ya. Allah bizi Flippo olmaktan korusun yeter ki. Bir de bu tarz filmlere prim tanınmasın. Halkı yanlışa sevk etmemek lazım.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

yolda tanımadığı adamı evine alacak kadar merhametli birini,sevecen bir babayı sırf iyi bir işe ve gelire sahip olmadığı için aldatan,aldatmayı bırak 9 yıllık eşini ve 2 çocuğunu bırakıp zengin bankacıyla kaçmaya teşebbüs eden,sadece kendini düşünen,rahat ve zengin bir hayat isteyen bencil bir kadının sözde "Aşk"ını anlatan bir film.
Film de ki "Serra Yılmaz "karakteride bir tuhaf.Sözde göçmen Türk işçi kadını oynuyor ,Türkiye gibi aile kurumunun değerli olduğu bir ülkede böyle bir kadın mı çıkar?Arkadaşının yani filmdeki esas kadının yuvasını yıkmak için elinden geleni yaptı.Arkdaşını yabancı biriyle görüşmeye teşvik eden,git onla seviş diyen ,filmin sonunda bakışlarıylada olsa onunla kaç diyen.Serra Yılmaz filmde türk emine yi değilde italyan bir işçi kadını oynasaydı.Evli 2 çocuklu kadına göz diken Lorenzo dan bie daha rezil bir karakterdi.
Neyse ,sizinde yazdığınız gibi sinir bozucu bir filmdi.