Çarşamba, Mart 25

Güzel Reklam Ve Akla Gelenler


Son yıllarda ülkemizde çekilen en güzel futbol konulu reklam. Türk Telekom'un reklamı. Afrikalı çocuklar bizi bekliyor. Top oynuyorlar, birbirlerini Arda, Semih diye çağırarak. Çok güzel bir reklam. Bu reklam sayesinde uzun süredir aklımızda olan ama bir süredir arka planlara attığımız bir konuyu taşıyalım buraya.

Galatasaray'ın 2000 başarısı ve Milli Takım'ın 2002 başarısı herşeyin miladı ve üst seviyesi oldu. Onun arkasından bir çok başarı gelse de devamlılık sağlayamadığmız için bir çok şeyi de kaybettik. Özellikle de Galatasaray'da bu daha çok görülür oldu. Muhakkak çok başka sebepler de var. Zaten biz de günlerdir onları yazıyoruz. Ama sebeplerden biri de önemli bir değişimin söz konusu olması.
Anlatanın "harbi doğruymuş" diye başladığı, dinleyenin " yine sallıyor" diye düşündüğü hikayeler 2000li yılların başında tavan yapmıştı. "Singapur'da Türküm dedim, adam Galatasaray dedi." veya "Nijerya'da yürürken önüme biri çıktı üzerinde Hasan Şaş forması vardı". veya "Brezilya'ya gittim Copacabana'da maç yapan çocuk gol atınca Sukur diye bağırdı." Anlat anlat bitmez. Hatta en sonunda Amerika'dan saklanan Saddam'ın sokağa çıkıp Irak halkı arasına karıştığı görüntüler bütün dünya televizyonlarında yayınlanmıştı. Oradaki adamlardan birinin üzerinde Galatasaray eşorfmanı vardı.

Leman-Penguen karikatürlerindeki köpek ve sahibi gibi. Bize bir şey anlatmaya çalışıyorlardı. Anlaşılmadı. Türkiye siyasette ve sporda ve diğer alanlarda kimliğini ve görevini kaybetmemeliydi. Diğerleri bu blogu ilgilendirmez ama sporda o kimlik kayboldu. Galatasaray bunun açık örneğiydi. Vizyon sahibi olmak ile kimlik kaybı yaşamak Florya'nın o meşhur kapılarından aynı anda girip çıkmıştı.

O zaman soru şu. Futbol takımını yönetirken o kimlik nasıl korunacaktı. Taraftar başarı bekliyor. Galatasaray camiasının en büyük hatası Uefa Kupasını aldıktan sonra kendini Barcelona sanması oldu. Haliyle Fenerbahçe'de onun ezeli rakibi olduğu için kendini Real Madrid sandı. İşin asıl ilginç,garip ya da her neyse tarafı Fenerbahçe'nin Real Madrid olmaya uygun bir yapıda olması. Her sene bir yıldız alıp Saraçoğlu'nda oynatmak, o futbolcunun formalarını Fenerium'da sattırmak. Tam Fenerbahçe konseptiydi bu. Ama Fenerbahçe bunu kendi dinamikleriyle çözemedi ve imdadına Galatasaray yetişti. Fakat Galatasaray, Fenerbahçe'nin kendini bulmasına yardımcı olurken kendini kaybetti.

Oysa Galatasaray'ın izleyeceği yol bir iki kaliteli yabancının etrafında ülkenin en kaliteli topçuları ile oluşan bir takım yaratmaktı. Kendi yıldızlarıyla orataya çıkmaktı. Onlarla diğerlerine kafa tutmaktı. Rakiplerin dışladığı futbolcularla değil kendi yarattığı değerlerle. G-14'ün arasına girmek değil G-14'ü yıkma hedefi koyulmalıydı. Jardel transferiyle başlayan süreç içinden çıkılmaz bir hal aldı. Yönetimler seçim konuşmalarında her sene 3 yıldız transferi sözü verdi. Oysa her sene A takıma çıkacak 3 altyapı futbolcusu daha değerliydi.

Eğer Barcelona'nın karşısına yeni Barcelona, Manchestar United'ın karşısına yeni United benim iddiasıyla çıkarsanız sizi haşat ederler. Belki Luce zamanı gibi ufak başarılar alırısınız ama devamı gelmez. Çünkü Avrupa futbolunun yeni bir United ihtiyacı yok ve herkes yeni bir United olma hevesinde. Burada izlenecek yol United'dan, Real'den, İnter'den sıkılan kitleye yeni bir tercih yaratmak olmalıydı. Juventus, İnter, Bayern, Schalke son olarak da 1999 yılında Parma'dan sonra Uefa Kupası Şampiyonu Galatasaray ibaresinin oluşumu futbol dünyasında muhakkak yeni bir heyecan yaratmıştı. Afrika'dan Asya'ya kadar. Büyük liglerin büyük takımlarından sıkılanlar için. Yani dünyanın büyük çoğunluğu. Yoksa Manu Chao Galatasaray formasıyla niye konsere çıksın? Sarı ve kırmızının hatrına değil herhalde.

Yazıyı fazla uzatmaya gerek yok. Sene 2009 olmuş. Galatasaray'ın dertleri derya. Konuşulacak başka konular var artık. Ama reklam güzel olmuş. İnsanın aklına geliyor ne fırsat kaçırdığımız, yazası geliyor haliyle.

Hiç yorum yok: