Perşembe, Mart 26

Her Sevdadan Geriye Kalan


4-5 yaşlarındayım. Kendimi bildim bileli Galatasaraylıyım denir ya, işte kendimi bildiğim ilk zamanlar. O yaşlarda bile akıl fikir Galatasaray'da. Ve her çocuk gibi kahramana ihtiyaç var. Süperman Batman tanımam ben. Sene 1990 olsun. O zaman tek kahraman var benim yaşıtlarım için. Hatta her yaş grubundaki Galatasaraylı için. Tanju deniyor başka bir şey denmiyor. Tanju'yu o zamanlarda sevmeyen tek Galatasaraylı belki de annem. Hayatımda gördüğüm en büyük Galatasaraylı. Ve bir çocuğun annesiyle ilk didişmeleri. Yaş daha 4. Erken yat, yemeğini ye eksenli değil hiç bir konuşma. Tamamen Tanju ile alakalı herşey. Yaşım daha 4, bilemedin 5.

1991 yazı. 6 yaşındayım. Freud gelsin, tüm psikologlar gelsin çözsün bu olayı. Hayatımdaki ilk darbeyi yiyorum. Tanju Fenerbahçeli olmuştu bir anda. O gün gökler bile ağladı diyor Tanju, kaç kişinin neler hissetiğini bilmeden.

Çocuklar çabuk unutuyor darbeleri ama acısı yıllar sonra çıkıyor. Kronolojik sıraya devam. Çabuk unutuyoruz ya hemen kendimize yeni bir kahraman buluyoruz. Kral öldü yaşasın yeni kral. Arada kısa süre bir Kosecki tutulmasından sonra Bursa'dan İstanbul'a Kral geliyor.

1992 yazı. Fenerbahçe ile oynanan Başbakanlık Kupası maçının hemen öncesinde muhabirlere " ben Galatasaray'da oynamak istiyorum" diyen uzun boylu ince yapılı bir çocuk. O takıma gelince takımın çehresi değişiyor. Benim kahraman sayım artıyor. Hakan Şükür diyorum dayımdan 9 numaralı forma istiyorum, Okan Buruk'un bacağı kırılınca acıyı ben hissediyorum. Bülent-Tugay var hali hazırda zaten. Hele o Tugay yok mu? En çok eleştirilen topçuydu. Kaptanlık bile elinden alınmıştı. Ama ben koşulsuz seviyordum. Çok daha küçükken kendi ismimi zor söylerdim. İsmin ne diye soranlara Tugay derdim ben de. İsmim Tugay olmalıydı benim veya Hakan.

Okula gidiyor muyum hatırlamıyorum. Ama bir Kurban Bayramı tatilinde Ankara'da şampiyonluğu kutluyor kahramanlar. İlk okula dair hiç bir şey hatırlamıyorum ama 1992- 93 sezonunu çok net hatırlıyorum. Bir sonraki sene yine aynı duygular. Cicim yılları yüzyılın sonuna kadar devam ediyor. Okulda, sokakta bana biri bir şey deseler dönüp bakmıyorum ama Tugay'a, Bülent'e, Hakan'a laf geldi mi dayanmak zor oluyor.

1996-2000 yılı kadro değişiyor. Harem ağası gibi oluyorum. Bir çok sevgilimiz var. Vedat var mesela seviyorum sebepsiz. Ülkede onu seven tek kişi gibi hissediyorum çoğu zaman. Adanalı Hasan var. Deliriyor diye bitiyoruz sıkça. Fatih Akyel Emre Belözoğlu genç kardeşler çıkıyor ortaya. Yeni Bülent yeni Tugay diyip bağrımıza basıyoruz. Yaş oluyor 14-15. Ergenliğe giriş dönemi. Bir de kızlar diye bir şey çıkıyor. Ortaokulun sonu lisenin öncesi. Umrumda mı? 3 Kasım 1999'dan 2000 mayısına kadar aklıma herhangi bir kız girmiyor.

Arada Tugay'ı yolluyoruz Ada'ya. Ama severek ayrılıyoruz. Onun için olması gereken oydu ve gidiyor. O Ada'ya giderken, biz diğerleriyle Kopenhagen yolundaydık. Doğruya doğru itiraf edelim, kim takar Tugay'ı diyoruz. Ama hakkını vermek lazım.Bizi hayal kırıklığına uğratmayan bir tek o oluyor bu güne kadar.

2000 mayısı. Herşeyin miladı. Bundan sonra herşey çok güzel olacak derken herşeyin değiştiği tarih. Önce 1992 yılında Galatasaray'a gelmek için babasını bile karşısına alan Hakan gidiyor. Hem de ne gidiş. Milli takıma gittim dönüceğim diyip İnter'e imza atıyor. Anlam veremiyor kimse. Kral yapmazdı böyle bir şey. Ama işte sonsuz krediler verilmişti gönülden. Kral bu yapar gider diyoruz. Oysa yaptığı belki Okan ve Emre'den daha büyük bir terbiyesizlikti.

O yazı tek bir darbeyle atlatıyorum. Sene 2000-2001. Artık lisedeyim ve hayata bakışım değişmiş. Sevgilileri güzellerden değil gönülden bağlı olanlardan seçmeli. İki gol attı diye Tanju'yu sevdik de ne oldu? Sakaryalı Hakan bile gitti. Peki kimler gönülden bağlı olur? Bu ocaktan yetişen çocuklar diye düşünüyorum. Emre-Okan-Fatih Akyel ve kaptan diyorum. Çok sürmüyor bir kazık daha yemek.

Şampiyonluğu bağıra bağıra vermek bir yana bir de Hakan'ın peşinden sağlık için spor yapmamak için Inter'e gidiyor Okan ve Emre. Sağlık için spor yapmak. Biz sağlık için mi kovalamıştık herşeyi? Yoksa öyle mi olması gerekiyordu?

Harem dağılıyor ama o kadar çok ürün vermiş ki zamanında tutnacak bir dal bulmak kolay oluyor. Ankaragücü ile oynayıp şampiyonluğu bıraktığımız maçta iki isim gönülden oynuyordu. Oyuna sonradan giren Hasan ve Ümit. Yeni gözdeler onlarken bir de Fatih çıkıyor. Florya'da Fenerbahçeli dövdü haberi yeni birini koydu gönül köşküne. İşte gerçek sevdalı olan bu diyorum. Yaşım 16.

Fatih İspanya'ya gidiyor. Gitsin, diğerleri gibi değildi gidişi çünkü. Ama ya dönüşü. Bir Samsunspor maçı öncesi imzayı suyun karşı tarafına atıyordu. Tribün bile ikiye bölünmüştü. Kime tutunacağımı şaşırdım. 2 sene içinde inanılmaz darbeler. En sonunda dedim ne varsa Kaptan'da var. O harbi Galatasaraylı.

2002-2006 buhran yılları. Dedikodular almış başını gidiyor. Bazı gerçekleri öğreniyorum. Eski sevgililerin aslında ne olduklarıyla ilgili. Utanıyorum sıkılıyorum. Ama seviniyorum Kaptan için bu dedikodular yok diyorum.

Ve sonra yaş olmuş 24. Yıl 2009, aylardan mart. Bir darbe daha yemek üzere olduğumu hissediyorum. Ve diyorum ya, yaş 24. Arkadaşlarım evleniyor. Ben askerliğimi yaptım. Diyorlar ki bir kız bul da hayatını yönlendir. Birini bul!. Birine güvenmemi istiyorlar. Peki ben nasıl güveneceğim birine bu saatten sonra.

Belki saçma gelecek okuyana. Ama işin bu tarafı da var ne yazık ki. Hayatımla ilgili verdiğim tüm kararları Galatasaray'ı düşünerek vermişim. Haliyle bütün içim,ruhum,bilinçaltım ordan gelenlerle şekillenmiş. Ve bir çok insanın da bu durumda olduğunu biliyorum.
Liverpool taraftarı "asla bir kadına you'll never walk alone diyemezsiniz." derken biz 20li yaşlardaki Galatasaray taraftarı olarak insanlardan kaçıyoruz. Yemediğimiz darbe kalmamış, kime güvendiysek kimi sevdiysek arkasından el sallamışız. Deliler gibi haykırsak da duyuramamışız, hissetirememişiz bazı şeyleri demek ki. Hiç bir sevdadan galip çıkmamışız. Biliyoruz artık aşklar yalan ve dolan, sonu hep acı ve hüsran. Biraz geç oldu ama dank etti kafamıza. Ne yaşanırsa yaşansın yine geriye sadece Galatasaray kalacak. Armanın bizi terketmeyeceği belli. O yüzden sessiz ve kederli bir şekilde içmeye devam Nevizade'de.

1 yorum:

McDennis dedi ki...

agLamak gerekiyor mu?
aramizda 2 yas var, ben 22 yasindayim, tanju'Lu zamanLari hayaL meyaL hatirLasam da Kosecki ve sonrasini beraber ve ayni yasamisiz.. Son paragraf can aLici..
Eline sagLik...

http://magusaglasgow.blogspot.com