Pazartesi, Mart 23

Hangi Sevdadan Galip Çıktık Ki?


Galatasaray’ın bir ayda ikinci defa yaşadığı bir durum için dün Sami Yendeydik. Ali Sami Yen Stadı’nda yaşanan bir buhrandan 3 gün sonra tekrar Ali Sami Yen’e çıkacaktı takım. İlkinde Kocaelispor’dan 5 gol yiyenler 3 gün sonra Bordeux’yu yeni hocasıyla mağlup etmişti. O günün üzerinden daha bir ay geçmedi ve o yeni hocanın “eski hoca” olarak anılmasına az kaldı diyebiliriz.


Hamburg maçı sonrası baya şey yazdım. Çoğu üstü kapalıydı. Bu sefer çok şey yazmaya gerek yok. Dün Ali Sami Yen’de oluşan tablo hiç şaşırtmadı beni. 2003-2004 sezonundan beri askerlik haricinde İstanbul’da oynanan Galatasaray maçlarını kaçırmışlığım bir elin parmakları kadardır. Her hafta büyük bir şevkle ve heyecanla maça gittim. Olimpiyat Stadı’nın rezil yollarından Fatih Terim’in berbat takımına giderken bile içimde tatlı bir heyecan olurdu çocukluktan kalan. Fakat dün ilk defa kendimi zorla gitmişim gibi hissettim. Bir görev bilinciyle tribündeydim. Her sabah kalkıp “ulan yine mi işe gideceğiz” diyen adam gibi.


Ankaralılar’dan alıntı yapalım, hayatımızı “bıraktık işi gücü” prensibiyle şekillendirdik yıllardır. Hiç de pişman olmadık. Kahvehane köşelerinde, esrar batakhanelerinde, kız peşinde gençliğini harcayan akranlara inat sadece armanın peşinde koştuk. Onlarca maç izledik, yüzlerce anı biriktirdik. Ama dün heyecanımızı kaybettiğimizi hissettik.


Burayı sık sık okuyanlar bilir. Öyle güzel futbol peşinde değilim.Özellikle Galatasaray maçlarında. Orada olmak yeter. Hele Sami Yen’de olduktan sonra her maça bana güzel gelir. Önemli olan şık paslar, klas şutlar, ince çalımlar değil. Yapanın da yapamayanın da canı sağolsun. Çok şey istemiyoruz zaten. İstenilen tek bir şey var, hatta istenilmeyen. Entrika olmasın. Galatasaray entrikaları artık içinden çıkılmaz bir hal aldı. Bu zamana kadar iyi dayanmıştı camia. Hagi’nin dirayetli duruşu, Gerets’in inancı, Kalli’nin gençleri, Skibbe’nin modern futbol çabaları çoğu şeyin gözden kaçmasına neden oldu. Ama futbolun veya hayatın ilginçliği her zaman karşımıza çıkabiliyor. 4 yabancı hocanın halının altına atabildiği şeyler, 20 küsür yıldır Galatasaray’ın içinde olan bir hoca takımın başına geçince su yüzüne çıkıyor.


Sorun ne çözüm ne konuşmaya gerek yok. Çünkü biz konuşuyoruz, yazıyoruz, bağırıyoruz ama değişen bir şey olmuyor. Bazen şampiyonluk geliyor yine unutuluyor. Bu sene de hala şampiyon olma ihtimalimiz var. Olabiliriz de. Ama çoğu kişi şu an şampiyonluk yarışında olmak istemiyor. Herkes çok yoruldu çünkü. Cuma ve cumartesileri umutlanıp, pazar hayal kırıklığına uğramak. Hafta içi dedikodularla, haberlerle kafası karışmak. Tam umudu keserken cuma yine umutlanmak. Bir haftada bu kadar değişkenlik bünyeyi çok sarsıyor.


Çok yenilgi aldı bu takım. Fenerbahçe’den 6 tane de yedi, mütemadiyen 4 tane de yedi. Chelsea’yi de yaşadı bir ay önce Kocaelispor’u da. Fenerbahçe’ye 5 attıktan 3 gün sonra kendi evinde şampiyonluğu da verdi, tıpkı 2000-01 sezonunda olduğu gibi. Ve her mağlubiyet sonrası ya Mecidiyeköy sokaklarında, ya telefonda, ya msnde sürekli konuştuk tartıştık. Ne olacak bu takım diye. Sürekli biri kötümser oldu, diğeri iyimser. Ama iki hafta sonra herkes Sami Yen’de buluştu. Dünkü maçtan sonra bir arkadaşım “umrumda değil abi,ilgilenmiyorum” dedi. Her maça içeride-dışarıda giden arkadaşım “ Fenerbahçe maçından sonra gitmem bir daha, yoruldum” dedi. Rai “ne desek boş” a getirdi.


Burada uzun uzun yazılır. İçinde Lincoln, Bülent Korkmaz, Adnan Sezgin, Skibbe geçen cümleler kurulur. Ama sonra yine tas ve hamam aynı kalır. O yüzden boşa kürek çekip yorulmak istemiyorum.İstemiyor kimse. Dün bir arkadaşımın dediği gibi: Takımı tribünü kovalıyacağız diye gençliğimiz gitti, bari bayan voleybola gidelim, soğukta,yağmurda Sabri’nin suratını göreceğimize güzel kızlar görelim.”

Heyecanımızı kaybettiren herkese Allah selamet versin.

Hiç yorum yok: