Pazar, Eylül 13

Kapalı


Belki bu sezon içinde bulunduğum içindir. Duygusal yaklaşıyorum belki. Ama bu sezon kapalı tribün çok başka. Eskisi gibi 90 dakika boyunca bağırmıyor, doğru. Ama önemli olan bağırıp egoyu tatmin etmek mi, yoksa hakikaten takıma faydalı olmak mı?

Kapalı'da geçen son 5-6 maçta bireysel olarak kendi katkımın olduğunu bile hissedebiliyorum. Eski Açık'ta geçen yıllarda sürekli tezahürat yapıp birşeylerin eksik kaldığını hissederdim.

Dünkü maçta; maçın en etkili adamı Serdar Özkan'ın o golleri nasıl kaçırdığını sanıyorsunuz? Tamamen beceriksizlik diyemezseniz. Onun etkili oynadığını farkedenler ilk yarıda onun üzerine oynadı. Özgüvenini ufak da olsa kaybettirdi o sataşmalar.

Milan Baros'un Kayserispor maçında attığı gollerde hiç pay yok mudur?. Talinn maçının 45.dakikasında skor 2-0 olur, takım soyunma odasına doğru yürür, hoparlürden şarkılar çalınır, kapalı ise şanssız goller kaçıran Milan Baros'a bağırır.

Veya dünkü maçın her iki devresinde girilen tezahüratlar...

Beklerle beraber savunma yapan, açıklarla depara giren, rakip takımın kanat adamlarının üzerine çöken, hakemi etki altına alan, takımı iten bir kapalı var. Ve evet, bazılarına kötü gelebilir. 90 dakika "Laylaylay Saldır Galatasaray" demiyor çünkü. Veya gereksiz zamanlarda Fenerbahçe'ye küfür ederek girmiyor.

Son sözü Rijkaard'a bırakalım mı? "Özellikle en fazla haz aldığım zaman tribünlerin Sabri'ye bağırdıkları zamandı.

Herkese hakettiği gibi davranan hocanın tribünü de böyle olmalı zaten.

Hiç yorum yok: