Perşembe, Mayıs 7

Son Dakika Travması


Chelsea - Barcelona maçını 90 dakika izlemedim. Toplam 45 dakika izlemişimdir. Çok fazla yorum yapma hakkım olduğunu sanmıyorum. Ama herkesin yazdığı bir maç hakkında ben de bir şeyler yazmalıyım sanki. Zaten yazacaklarım maçın teknik-taktik analizi olmayacak. İki farklı futbol anlayışının karşılaştırılması ve biraz duygusal yaklaşımlar.

Chelsea'yi hiç sevemedim. Zolalı dönemde Zola'ya rağmen başlayan nefretim, Wise'in hava limanında Galatasaray taraftarıyla dalga geçip akabinde 5 tane sallamalarıyla tavan yaptı. Sonra malum Mourinho ve Abraham dönemi. Barcelona ise benim takımım diyebileceğim bir takım olmasa da her zaman sempatiyle bakılabilir bir taraftadır. Buna rağmen dünkü maçta gönlüm Chelsea'deydi.

Kısa bir futbol analizi yapalım, adettendir. Türk insanının futbol izlerken Brezilya tarzına, "tika taka"cılara hayran olmasını anlıyorum. Ama nedense mücadele eden takıma hep kötü gözle bakılıyor. Acaba buradan bir milletin karakter tahlilini yapabilir miyiz? Yoksa dünyanın her yerinde böyle mi? Yetenekli olan, farklı meziyetleri olan ortaya hiç iş koymasa bile (Barca için demiyorum bunu, yoksa işin kralını Madrid'da koydular) biri el üstünde tutulup hayranlık duyulurken, mücadele eden, çabalayan yetenekli olanı zekasıyla geçmeye çalışan "tu kaka" olarak görülüyor. Bunun ayrıntılarını biraz düşünüp iyice gözlem yaparak yazmak lazım. Ama dünkü maçın misak-i milli sınırlarına yansıması da bu şekilde oldu.

Herkeste bir Barcelona sevgisi. Chelsea futbolu çirkinleştiriyormuş. Rakibe pozisyon vermeyen takım futbolu niye çirkinleştirmiş olsun ki? Futbol nasıl çirkinleşir? Bence 22 futbolcu nasıl oynarsa oynasın hiç bir şekilde çirkinleşmez. Sadece dış etkenler, yani zemin veya hakem çirkinleştirebilir. O yüzden bence dün çirkinlik yoktu.

Barcelona 90lı yılların başında fırtına gibi eserken, Türk futbol kamuoyu Hiddink'in bavulunu taşıyordu. Barcelona 2009 yılında fırtına gibi eserken karşısında durabilen tek kişi Hiddink oldu. Sahada oynayan futbolculardan daha çok saygı hakeden bir kişiydi. Sırf o yüzden Chelsea kazansın istedim. 6 aylığına gelip Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kazanıp görevi bırakmak. Red Kit gibi Bagger Vance Efsanesi gibi. Guus Hiddink efsanesi derdik biz de. Chelsea takımı Roma'da sevinirken, o tek başına sahilde yürüyor olurdu. Olmadı. Hem de en dramatik şekilde olmadı.

Son dakika golleri farklı duygular yaratıyor. Son dakika golüyle kazanmak her maçta az-çok aynı sevinci veriyor ama son dakika golüyle yenilmek değişiyor. Ligde Aston Villa'ya son dakika golüyle yenilmek yarı finalde Barcelona'ya yenilmenin yanında solda sıfır kalıyor. Dünkü en acısıydı. Chelsea tribünü geçen sene daha kötüsünü gördü ama. Finali son dakikada bile değil penaltılarda kaybetti. Yani son iki turnuvada elendiği turda maç kaybetmedi Chelsea.

İşin bir de bu boytutu var. Bir futbolsever olarak üst üste iki Chelsea-Man.Utd. finali izlemek istemezdim. Dünyada başka takım mı yok? Barcelona'nın oynaması o açıdan iyi oldu. Bir iddia sever olarak ise aylar önce Barca'nın şampiyonluğuna para koymuş biri olarak dünkü gole gerektiği kadar sevinmedim. Eğer Man.U. kazanırsa o zaman daha da çok üzüleceğim. Madem para kaybettik, keşke Chelsea oynasaydı finali diye düşünürüm.

Dünkü maça geri dönelim. Guardiola'nın gol sevinci bana 2008 yazında Terim'in karşısında çocuk gibi sevinen Biliç'i hatırlattı. O an Hiddink bu çocuğa bir kapak atsın son dakikanın son dakikasında dedim. Ama hakem bey izin vermedi. Ballack'ın hakeme Podolski muamelesi yapması da şaşırtıcı. Hani Avrupalı topçular hakem ne karar verirse versin saygı duyar itiraz etmezdi.
Bu maç bitti. Chelsea elendi. Hiddink yok artık. Eskiye dönelim ve Chelsea antipatisi nefret etsin. 27 Mayıs'ta da Messi vs Ronaldo izleyelim. İki sene önce Kaka vs Ronaldo vardı, Ronaldo onu kaybetti. Şimdİ Kaka yok ortaa, Ronaldo hala burada ama bu sefer rakip Kaka'dan da zor.

Hiç yorum yok: