Cuma, Mayıs 22

Tugay


Tugay hakkında bir şey yazmasak olmaz. Ama Tugay hakkında yazılacak yazı çok güzel olmalı. Bizi aşar. Ama sınırları zorlayacağız artık.

Bu hafta sonu son maçını oynayacak Tugay. Herşey 1987 yılının yazında başladı. Başlamış daha doğrusu. Ben daha iki yaşındayım. Tugay’ı bilmiyorum. Türkiye yeni yeni öğreniyor. Bazıları ise ismini duymuş defalarca. Bizim Arda’ya, Uğur’a, Özgürcan’a yaptığımız muameleyi abilerimiz Tugay’a yapıyormuş. “Alttan süper bir çocuk geliyor abi.” “Kim bu çocuk abi.”

O çocuk büyüdü ve futbolu bırakıyor bu hafta sonu. Onu ilk defa Galatasaray kadrosuna alan Mustafa Denizli, bu hafta Galatasaray karşısında belki şampiyonluğu garantileyecek. O ise binlerce Adalı’nın alkışları arasında son kez topunu oynayacak.

80’lerin sonuna geri dönelim. İsmimden dolayı Tugay’a bir yakınlık hissediyorum. Her çocuk gibi adımı söylemekte zorluk çekiyorum. Aslında ben söylüyorum da karşıdakiler anlamıyor. Adın ne sorusunu tekrar sordurmamak için kestirme cevap veriyorum: Tugay. Herkes çok rahat anlıyor. Zaten Kutay desem de yine Tugay anlıyolardı.

Tugay, Türk Futbolu’nın beklediği yıldızdı. Avrupa maçlarındaki şanssızlığımızı o kıracaktı. Yetenek vardı, oyun okuma vardı, tarz vardı, hırs vardı. Türk futbolseverinin beklediği yıldız oydu. Biz de artık bir Laudrup’a, Matthaus’a sahip olacaktık ve Avrupa’ya diklenecektik.

Hatırladığım, birebir yaşadığım ilk Galatasaray şampiyonluğunun en güzel maçı. Sene 1993, aylardan nisan. Galatasaray, Kadıköy’de. Ben ilkokuldayım. Küçük bir çocuk olmama rağmen o sıra Kadıköy korkum yok. Şimdi askerliği bile yedik ama Kadıköy korkum en büyük olayım. Tugay gittiğinden beri Kadıköy’de maç kazanamamız acaba tesadüf mü?

1992-93 sezonunun baharına geri dönelim. Galatasaray, Fenerbahçe’yi 4-1 ile geçiyor. Tugay muhteşem bir gol atıyor. Muhteşem bir top oynuyor. Başta Feldkamp var. Başlattığı gençlik hareketinin başında olan isim Tugay. 21 yaşında takım kaptanı oluyor Tugay. Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat. Şimdiki tabloya nasıl da benziyor. Ama Tugay yok işte sadece.

Sezon sonu şampiyonluk geliyor. Şampiyonluk demek Şampiyonlar Ligi’nin kapısı demek. Kapı açık ama önümüzde İngilizler var. Şu an Tugay’ı baştacı eden İngilizler. Öyle bir halleri var ki, sanki açık kapıdan ilk onlar geçip bize harekete çekecekler. Sonra da her zamanki gibi kapılar kapanacak. Öyle olmuyor işte. Şampiyonlar Ligi’nin formatını, statüsünü değiştiren maç oynanıyor. Orada 3-3, burada 0-0. Tugay yine muhteşem. Sami Yen’de omuzlarda. Maçtan sonra “Beşiktaş’ın intikamını aldık” diyor. Beşiktaş bir gün önce bir takıma elenmişti, kimle oynamıştı acaba? Hatırlamıyorum şimdi. O zamanlar Türk takımları biraz daha çok desteklenirdi Avrupa maçlarında. Aradan yıllar geçince Beşiktaş 8 yedi Ada’da. İçimizin yağları eridi. Zaman çabuk değişiyordu 90’larda ve sonrasında. Ve Tugay hep bunun içindeydi. Ama hiçbir zaman baş aktörü olmadı. Olması bekleniyordu ama hep geri planda kaldı.

Türk spor basını da değişiyordu çünkü. Eleştirmek, yerden yere vurmak modaydı artık. Hakan Şükür bile eleştiriliyordu. Ama onun bir avantajı vardı. Sezon içinde 30’dan fazla gol atıyordu. Tugay atmazdı. Tugay yan pasçıydı. Tugay sorumluluk almazdı. Tugay takım kaptanıydı. 1995’di sanırım, kaptanlığı alındı elinden. Bülent’e verildi. Beraber A Takım’a çıktığı dostu pazubandı devraldı. O sayede “büyük kaptan” oldu. Devamında Uefa Kupası’nın kaldırıldığı resimlerin hepsinde Bülent olacaktı. Nasıl ki şimdi yedek kulübesinde o varsa. Tugay baş aktör olamadı o yüzden hiç bir şekilde.

Tugay’a kumarbaz dediler, alemci dediler. Belki de öyleydi o dönem. Küçüktüm bilmiyorum. Belki bir geçiş dönemiydi onun da. Ama Arda’yı kollamak için çok uğraşan insanlar, o dönem Tugay’a cezayı basıyordu. Yönetim de basıyordu, tribün de basıyordu. Doğruya doğru çok küfür yiyordu Tugay.

1996’ya geldik. Türk futbolunun miladına. 1992’yi yaşatan Altın Kuşak rüştünü ispat etmiş, 8 sene sonra Tugay’ın bu sefer yalnız gideceği Ada yolunu tutmuştu. Her ne kadar gol atamasa da makus talihi değiştirmişti o takım. Başta Terim vardı. Turnuva sonunda Terim, yıllarca top oynadığı, kaptanlığını yaptığı, defalarca eleştirildiği ve şampiyonluk yaşamadığı takıma gelecekti. Buraya dikkat, aşağıda enfes bir bağlama yapacağım. Ben yaptım diye değil harbi güzel bağladım.
Neyse sevgili okuyucular, 1996-2000 arasını bir kez daha anlatmaya gerek yok. Zaten şu an mayıs ayını en buruk şekilde yaşarken herkes o dönemi anlatıyor. Bir de biz yazmayalım. Neler olduğu biliniyor. Ama herşeyin başlangıcının ekimde Berlin’de oynanan bir maç olduğunu da unutmamak gerek.

Galatasaray’ın UEFA Kupası’nda yoluna devam etmesi için 5-0 kaybettiği Chelsea maçından sonra oynayacağı 2 maçı da kazanması gerekiyordu. İlk maç, Berlin Olimpiyat’ta Hertha Berlin karşısında. Maçın yıldızı Tugay. Belleklerden çıkmayan gol sevincinin yanında oynadığı futbolla da maça damgasını vuruyor. Galatasaray, bir sonraki maç Milan’ı da devirince artık UEFA Kupası macerası başlıyordu. Ama bir eksikle. Tugay Kerimoğlu sessiz sedasız Ada’nın, İskoçya’nın yolunu tutuyordu. Yaşı 30lara gelmiş bir adam Avrupa’ya gidiyor. Tahmin herkes de aynı. “2 sene içinde Türkiye’de.”

2000 bitiyor, 2001 biterken Tugay geliyor Sami Yen’e. Ama Rangers formasıyla maç yapmak için. Maçtan sonra dönüyor Ada’ya. Biz bekliyoruz o gelmiyor. 1996’nın nisanında yine Kadıköy’de, benim hala Kadıköy fobim yokken, bayrağı santraya diken Souness, Tugay’ı Blackburn’e götürüyor. Yıllar geçiyor, Tugay yaşlanıyor. Futbolu bizde bırakacak diyoruz. Öyle umut ediyoruz. Ama futbolu da bırakmıyor. Ali Sami Yen’in ortasahasında, beğenilmeyen Tugay’ın yerine İnamotolar, Petreler oynuyor. Tugay’ın ayak baş parmağı olamayacak olan Ayhan Akman son yıllardaki en iyi orta saha oyuncumuz oluyor. Tugay hala yok.

Arada Sami Yen’e maç izlemeye geldi. Tribünlerin ağzına iki parmak bal çaldı gitti. Ailesiyle mutlu bir şekilde yaşamaya devam etti. Ailesi demişken, örnek bir aileydi bizim için. Yaşam tarzı falan hikaye. Bugün herkes Işıl-Arda evlensin geyiği yapıyor ya( ki bence çok saçma bir muhabbet, kapanmalı artık) Tugay onu çoktan gerçekleştirmişti. Eşi Etkin Kerimoğlu basketbolcuydu, Tugay ise yıldızdı. Evlendi iki Galatasaraylı sporcu. Çocukları da oldu. Ve Allah bozmasın çok da mutlular.

Şimdi gelelim yukarda bahsettiğim bağlama olayına. Fatih Terim ve Tugay arasındaki benzerliğe. Terim Galatasaray’da oynarken şampiyonluk yaşayamaz . Çok uzun bir süreç. Kaptan olmasına rağmen kupayı kaldıramaz. Onun bıraktığı sezon Galatasaray kupayı alır. Terim uğursuz damgası yer. Zaten her zaman çok eleştirilen bir isimdi(miş). Terim 1996’da Galatasaray’ın başına geçer ve futbolculuğu döneminde alamadığı kupaları 4 senede toplar.

Tugay ise A takıma çıktığı ilk sezonda Galatasaray Avrupa Kupaları’nda yarı final oynar. Kulüp, bir Avrupa Kupası kazanacaktır bundan emindir camia. Ama gelmez bir türlü. Tugay kaptan olur, yıldızdır ama çok eleştirilir. Değer verilmez. 2000 yılının başında takımdan ayrılır. O gittikten 5 ay sonra hasret sona erer, Galatasaray ve Türkiye, Avrupa Kupası kazanır. Bu şekilde benzerlikler olduğuna göre, yıllar sonra Tugay Galatasaray’ın hocası olursa, Galatasaray Avrupa’da kupaları toplar mı, bu da merak konusu.

1996-2000 yılında kadroda olup başarı kazanan bir sürü topçu var. Şu an çoğunu iyi anmıyoruz. Tugay ise hep bir farklıydı. Ve en önemli başarılarda o çoktan gitmişti. Bazı şeylere dahil olmadı ve en iyi fırsatla buradan ayrıldı. O hareketi yapmasa belki kariyerinde bir Avrupa Kupası olacaktı. Belki daha da fazlası olacaktı. Ama diğerlerine bakınca anlıyoruz ki, eğer gitmeseydi şu an çoktan futbolu bırakmış olacaktı. Ve eğer gitmeseydi büyük ihtimal şu an böyle bir yazı yazmayacaktık. İyi ki gitmiş, ama artık dönsün.

3 yorum:

scapula dedi ki...

Bir gün önce Ajax'a elenmişti Beşiktaş, onu ekleyeyim ki yazının ne kadar güzel olduğunu söylemeye bahanem olsun.

Çok güzel adam Tugi. İçime çöktü bir hüzün. Umarım bir jubile de burada yapılır ona.

http://www.rovers.co.uk/javaImages/20/46/0,,10303~5916192,00.jpg

Sinan Yılmaz dedi ki...

Çok güzel yazı Kutay...
Target Striker okumaktan çok keyif aldığım bir blog oldu bu arada...

Ellerinize sağlık...

Arkhe dedi ki...

Bizim blogun Galatasaray'lu firarisi Şen Şef de bir ara Tugay Kerimoğlu karalamıştı. İlgini çekerse;

http://stereocipolla.blogspot.com/2009/05/tugay-kerimoglu.html