17 Mayıs eskiden bana büyük huzur veriyordu. İlahi bir tarih olarak bellemiştim. Kutsal bir gündü. 17 Mayıs’ın 1.yıldönümünden 3 gün önce Sami Yen’de Ankaragücü’ne yenilmiş ve şampiyonluğu vermiştik. O maçın sonunda yıllar sonra ilk defa Sami Yen’de koltuklar sahaya fırlatıldı. İmdada 17 Mayıs yetişmişti. Kulübün doğduğu sokaklarda, İstiklal Caddesi’nde yürüyüşler yapılmıştı. Herşey o mübarek gün sayesinde tatlıya bağlanmıştı.
Üniversitede her 17 Mayıs'ta okula Galatasaray forması ve ya tişörtü giyerek gittim. Bayaramlıklarını giyen çocuklar gibi. O gün zaten bir bayramdı. Her 17 Mayıs’ı UEFA Finali’ni TRT’den izleyerek tamamladım. Askerden teskere alacağım tarihin 17 Mayıs olduğunu öğrendiğim zaman bunun ilahi bir işaret olduğuna kanaat getimiştim. Yol izni verelim 16 Mayıs'ta çıkaralım deseler hayır derdim. 17 Mayıs sabahının böyle bir güne denk gelmesi çok güzel olurdu.
Ama bu kadar sevdiğim, kendi doğum günümden daha büyük önem verdiğim günden artık gına geldi. Dün de son nokta oldu. NTV Spor’da, Hakan Şükür, Küçük, Arif, Ergün, Davala, Terim ve diğerlerini görünce tuhaf oldum. Fatih Terim, Bülent Ünder ve Eser Özaltındere bir yana futbolcu tayfasından bir tanesi hakkında iyi şeyler konuşmuyoruz şu anda. Ve onlar çıkıp yine şampiyonluklarını kutladılar. Üstelik “ bize hakettiğimiz değeri vermediler.” diyecek kadar manalı konuştular.
Fenerbahçe’nin 26 senelik kupa hasreti var. Fenerbahçe tıpkı bu sezon olduğu gibi ne zaman final oynasa gazeteler hemen Selçuk Yulalı kadronun yanına gidip, “son kupayı alan takım“ diye haber yaparlar. İşte ne kadar kavgamızı yapsak da hakkını vermek lazım. Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki farklardan biri ortada. Fenerbahçe’de kendi içindeki değerleri kıskanmak, kendini kendi içindekilerden üstün görmek yok. Ne demek bu? Şu demek:
26 senedir her sene mayıs ayında Selçuk Yula, Özcan Kızıltan, Tavşan Mustafa hatırlanıyor Fenerbahçe camiasında. Ölüm yıldonümü dışında 1 gün bile adı anılmayanlar gibi. Ve suratlarından belli ki, en çok üzülenler de onlar oluyor. Anafikri “Artık bu kupayı kazanın.” olan cümleler oluyor. Bunda da çok samimiler. Onlar için Fenerbahçe’nin kupa kazanması, onların senede 1 gün hatırlanmasından daha önemli. Oysa bizimkiler ne yapıyor. Bir daha bu kupayı kimse kazanamaz diyerek rakip takımlara değil, kendi takımına, camiasına bile inceden giydiryor.
Üstelik bize kimse değer göstermedi demeye kadar gidiyor iş. Selçuk Yula Fenerbahçe ligde kupada şampiyonluklar kazansın diye –sevin veya sevmeyin – yazılarını yazarken, bizim topçularımız UEFA Kupası’nı kimse kazanmasın, 4 sene üst üste kimse şampiyon olmasın diye TRT’den, NTV’den sallıyorlar. Onların egoları için, senede bir gün de olsa 17 Mayıs’ta hatırlanmak daha önemli.
Neyse efendim, sadede gelelim. Zaten bu satırları okuyan Galatasaraylıların yüzde 90’ı bana “nankör”, “vefasız” vs.. falan diyecek. Benim isteğim bir kez daha UEFA Kupası’nı kazanmamız. Fenerli dostlara “nasıl koyduk çocuğu” minvalinden mesajlar çekmek için değil, sırf her 17 Mayıs’ta bu isimleri görmemek için. Çocukluğumda beraber büyüdüğüm, abim kadar sevdiğim insanlara, kısa bir zaman diliminde bu tarz bir sevgisizlikle bakacağım aklımın ucuna gelmezdi. Yıllardır kutladığım 17 Mayıs’ı yaşatanlardan bir tanesini bile bağrıma basamıyorsam hata bende değildir diye düşünüyorum. Hasan Şaş’ı oynatmamak için neler yaptıklarını anlatan insanlar şimdi kimleri oynatmamak için neler yapıyorlardır acaba. Egoları sağolsun. Hagi, Popescu, Capone.. Sizin de canınız sağolsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder