Çarşamba, Eylül 30

Daum'lu günler

"Oynayacağımız takım Sheriff güçlü bir rakip, zor bir maç olacak. 1 puan alırsak güzel olur, 3 puan alırsak çok güzel olur."

Salı, Eylül 29

Sakaryaspor Nereye?


5 maçta 2 beraberlik 3 mağlubiyet. 11 takımlı grupta son sırada. Tehlike çanları geçen sezon olduğu gibi yine erken çalmaya başladı. Bunun altı ise amatör. Haftaya rakip ezeli şehrin ikinci takımı Körfez Bld.

16


Bursaspor - Diyarbakırspor maçında yaşanan olayları tam bilmiyorum. Ama tahmin ediyorum. Diyarbakırspor'un gittiği hemen hemen her stadyumda yaşanan olaylar. Az çok tahmin edebiliyoruz.

Diyarbakırspor kulübünü sevmeyebilrisiniz. Bunun için yeterli argümanlar da olabilir elinizde. Mesela Süper Lig'e 2001'de çıkışı. Veya ligde kalışı. Mesela bir Altaylı sevmeyebilir 2001 nedeniyle. Olabilir. Ama işe siyaset katmak, ırkçılık sokmak ayıptır. Ve hatta vatan hainliğidir. Ama tabi bizim memlekette Mehmet Okur milli takıma gitmedi diye vatan haini olur ama bu insanlar olmaz. Bu kelime de farklılık arz ediyor artık.

Bu işi sadece Bursaspor taraftarı yapsa işin içinden basit bir söylemle "birkaç çapulcu" diyerek çıkardınız. Ve tribünde yaşansa tribün psikolojisi der bu yazıyı da kaleme almazdım. Ama olaylar Şeref Tribünü'nde bile yaşanmış. Bu işin vahim olduğunun göstergesidir.

Mehmet Demirkol az önce güzel söyledi Spor Servisi'nde. Onun dediklerinden yola çıkalım. O edilen lafların nereye gittiğini iyi idrak edilmeli. Ağızlardan çıkanı kulaklar duymalı Diyarbakır dışarı demek, Diyarbakır bu ülkeden çıksın demektir. Bu ülkeden Diyarbakır'ın çıkmasını istemek ise asıl bölücülüktür.

Şimdi gelelim sahadaki Diyarbakırlı futbolculara. Diyarbakırspor'da kaç tane Diyarbakırlı var? Söyleyelim 2 tane. Sadece 2 tane. Biri 21 numaralı formayı giyen Barış, diğeri bu sezon Ankaragücü'nden transfer edilen Abdullah.

Oysa Bursaspor'un çok değil 1 sezon önce kadrosunda, hem de ilk 11'de oynayan, iki tane Diyarbakır doğumlu futbolcusu vardı. Üstelik Bursa'da. Altyapısı tıkır tıkır çalışan bir kulüpte, bir futbol şehrinde, orta sahayı çekip çeviren futbolcular Diyarbakırlıydı.

Biri Cihan Haspolatlı, diğeri Mustafa Sarp. Ve mesela Bursa şehrinden, Bursaspor'dan ayrılırken, Bursaspor taraftarının içini sızlatan Mustafa Sarp, gittiği takımda, Galatasaray'da 16 numaralı formayı giyiyor Bursa sevgisi nedeniyle.

Diyarbakırlı Mustafa, sırtında gururla 16 numarayı taşırken, sizler hala çok sevdiğiniz Mustafa'nın memleketine dışarı diyorsunuz. Devam edin böyle...

Rijkaard eleştirileri

Galatasaray ilk puan kaybını yaşayınca, ve oyun içinde gidişatı değiştirmek için Rijkaard'ın sıkışan oyunu açmak amacıyla müdahale etmemesi, ya da şöyle diyelim genel kanıya göre ettiği yetersiz müdahalenin sonuçsuz kalması eleştirilere neden oldu. Neydi bu yetersiz müdahale? Herkesin doğrusu kendinedir muhakkak, bana göre Elano gibi bir oyuncu kulübede beklerken Aydın'ın oyuna alınması yanlıştı. Paşa maçına ilk 11'de başlayan Elano herhangi bir sakatlığı olmadığına göre bu maçta da kadroya girebilmişti. Tabii yine de bilemeyiz hocanın ne düşündüğünü, ama dediğim gibi Elano'nun yedek beklemesi biraz lüks kaçıyor. Hele bir duran top ustasından bahsediyorsak.
***
Aslında sezon başında Galatasaray taraftarları daha fazla puan kaybı bekliyordu. Çünkü Rijkaard'ın sistemini oturtana kadar ciddi puan kayıpları yaşanabileceği konuşuluyor, işi sonunda kazançlı çıkanın Galatasaray olacağı varsayılarak muhakkak sabır gösterilmesi gerektiği söyleniyordu. Ama Rijkaard'lı Galatasaray sezona o kadar iyi bir giriş yaptı ki, şampiyon olunamasa bile Rijkaard'ın mucizesini sabırla bekleyecek taraftarlar bile daha iyisi olamaz görüşüne kapıldı. Bir kusursuzluk çıktı ortaya. Şöyle düşünelim, kesinlikle sabır gösterilmesi gereken bir teknik direktör, müthiş bir sezon başlangıcı, taraftarın gözünde iki ayda elde edilmiş geniş bir kredi, ve ilk puan kaybında gelen, bana göre o maç özelinde haklı olabilecek eleştirilerden sonra kusursuz görülen bu teknik direktörün bir anda sahiplenilmesi durumu var. Kimse kusura bakmasın ama bana göre Galatasaray camiasındaki mevcut görüş Rijkaard eleştirilemez, kusursuzdur, hem ne eleştirisi daha ilk haftalardan, ilk puan kaybımızı yaşadık tır. Futbol eleştirilerinin nankör olmadığını da kim söyledi ki hem? Bir hafta kötü oynarsınız, istediğinizi alamazsınız, ve eleştiriler başlar. Bu böyledir dünyanın her yerinde. Kazandığı maçlardan sonra Galatasaray rakiplere pozisyon veriyor, savunma zaafları var, dikkat edilmesi lazım demek teknik direktöre, takıma belaltı vurmak olarak algılanmamalı. Hem eğer kazanmak tek kıstas olsaydı, Fenerbahçe'yi de herkes beğenirdi.
***
Bir puan kaybının bu kadar kafaya takılması sadece ligin bu sezon en ufak bir puan kaybına tahammülsüzlüğüyle açıklanamaz. Bir kusursuzluk payesi yakıştırılmış Rijkaard'a. Eleştiriler karşısında oluşan hassasiyete bir de bu taraftan bakmak gerekiyor.

Tehlikenin farkında mıyız?

1,5 sene önce Daum'un elindekinden çok daha dar bir kadro Stamford Bridge'de dünyanın en iyi kadrolarından biriyle Şampiyonlar Ligi'nde yarı final mücadelesi vermişti ve kıl payı elenmişti. Bugün ise perşembe günkü Moldova deplasmanını endişeyle bekliyorum.

Pazartesi, Eylül 28

Ekrem Al İstifa Etti


Bana göre Bank Asya 1.Lig'in en iyi kadrolarından biri Adanaspor. Aynı zamanda güzel bir kadro. Güzelliğinin sebebi bu iyi kadrodaki isimlerin çoğunun ligin kaşarlanmış topçularından oluşmamış olması. Yani genç ama yetenekli bir kadro.

Avustralya doğumlu Ersan Adem Gülüm, Şanlıurfalı Fevzi Özkan, Adana şehrini karıştıran Emrah Bedir, boğa gibi kuvvetli Emre Aktaş, yabancılar Mbilla ve Kibong. Gayet sağlam bir kadro.

Geçen sene küme düşme hattındayken Ekrem Al aldı takımı. Devre arasında takımın başına geçti. 17 haftadaki 5.teknik direktördü. Ve o takım üst üste aldığı galibiyetlerle Play-Off potasına girdi. Altay karşısında yenilen son dakika golü Play-Off fırsatının kaçmasına neden oldu.

Ufuk Ateş'in attığı o gol herşeyin başlangıcı oldu herhalde. Golden sonra sahaya taraftarlar girdi. Bunun üzerine başkan Bayram Akgül istifa etti. Ardından Ekrem Al görevi bıraktı. Adanaspor saha kapama cezası aldı. Kongre beklenirken Akgül geri döndüğünü açıkladı. Ekrem Al da geri döndü, transferler yapıldı ama birşeyler eksik kaldı.

O da yönetim-teknik heyet-futbolcu ve taraftar arasında doğan güvensizlik ortamı. Bugün Ekrem Al istifa etti. Bunu sezon başından beri isteyen bir Adanasporlu arkadaşım üzüldüğünü söyledi. Son oynanan Boluspor deplasmanında çıkan 4 kırmızı kart soru işaretleri doğurmuş.

Şampiyonluğun en güçlü adaylarından biri olan Adanaspor şu an sıkıntıda. Ligde hocasını değiştiren 2.takım oldu turuncu-beyazlılar. Bu hafta yine deplasmandalar ve Bucaspor'a konuk olacaklar. Adana yine geçen sene gibi erken karıştı.

Vardır Bir Bildiği


"Savunmamızda eksiklikler olduğunu biliyordum ve mutlak bi yerde yenilecektik. Bundan sonra oyuncular sisteme daha çok uyacaklar sahada onların aklı değil benim aklım hakim olacak çünkü mükemmel olmadıklarını anladırlar, eksiklerini görüp düzeltmek için böyle bir yenilgiye ihtiyaçları vardı."

Phil Jackson'ın 9 maçlık galibiyet serisini bitiren maç hakkında kitabında yazıdıkları.

Rijkaard'ın B Planı yok diyenlere gelsin. Sanıyorum ki dünkü doldurt boşaltlara Rijkard'ın mani olmamasının nedeni (olamamasının demiyorum) budur. Ve bir dip not. Jackson yenildik diyor ama Galatasaray 23 Temmuz'dan beri hala yenilmedi.

Jackson alıntısı için ilk11.blogspot.com dan anilkos'a teşekkürler.

Kendine Güven Farkı Yarat


Alex'i beğenemiyorum. Bunu uzun uzun da tartışmak istemiyorum. Ben beğenmiyorum. İyi topçu muhakkak ama Fenerbahçe'nin maddi gücü de hesaba katılırsa Fenerbahçe'nin futbolcusu olmadığını düşünüyorum. Bugün Alex gitse, belki bir Diego falan gelmez ama Alex'ten daha kaliteli bir topçuyu Fenerbahçe'de oynatmak için ikna edebilirsiniz.

Antalyaspor maçının ikinci yarısını izledim, her topu ezdi Alex. Ama öyle de 2 top attı ki inanılmaz. Bir de golden önceki pası katarsak 3 top. Kasaplığa endeksli Türk savunmacıları ile kedi-fare gibi oynuyor. Ama o kadar sadece. Bütün maç yapılan iş o. Kötü gözüküyo değil mi? Guiza o ikisini atsa 3-1 olacak oysa maç. Alex 2 asist yazdırmış olacak istatistiklerine.

Üç dakikalık özetlere bakınca da yine Alex sahnede. Her tehlikeli top ondan çıkıyor. O görüntüleri izleyen biri muhteşem topçu der onun için. Daha ne yapsın her tehlikeli top ondan çıkmış diyen de olabilir ben de 90 dakıka oynamış onu da mı yapmasın derim.

Şuraya bağlamak istiyorum. Arda, Alex'ten çok daha iyi bir futbolcu. Oynadığı takımın beyni, kalbi, ruhu oluyor. Ama kötü oynadığı vakit hakikaten çekilmiyor. Dün de Arda'yı izledim. O da Alex gibi her topu ezdi. Fakat Alex gibi 2-3 kere de olsa sahneye çıkamadı. Ve son dakikada kazanılan frikik. Arda hala uzaktan şut atamıyor, frikik kullanamıyor. Alex'i kötü oynadığı bir maçta sırf bu nedenle oyundan alamazsınız. Gelir frikikten bir gol atar en azından. İki üç araya pas atar. Arda ise kötü oynadığında daha da kötü oluyor. Oyunda kalması hem onun için hem izleyenler için eziyet oluyor.

Peki bunun sebebi ne? Bu sanıyorum özgüvenden kaynaklanıyor. Alex, kötü oynadığını farketse bile moralini bozmuyor. Biliyor ki, biraz sonra oyunu değiştirebilecek yeteneğe sahip. Öyle olmasa bile (ki yeteneğine lafım yok, yetenek var) öyle olduğuna inanıyor. Arda ise, kötü oynadığı zaman "sıçtım ben şimdi" telaşına giriyor. Bu farkediliyor. Arda'nın pazartesi sendromu yaşadığını, o gün televizyonlarda ve gazetelerde yer alacak eleştirilerinden korktuğunu sanıyorum. Alex için ise öyle bir durum yok. Fenerbahçe camiasında rüştünü ispat etti ve her geçen gün daha rahat çıkıyor. Adam Lefter ile beraber anılıyor artık.

Bu da böyle gereksiz bir kıyas yazısı. Sonuç olarak, özgüvenli topçuları severim. 3 büyük takımda kendine en çok güvenen topçu ise bana göre Uğur Boral'dır.

Hala Söyleyeceklerim Var


Dünkü maça dair hala birkaç şey yazmak istiyorum. Kolay değil, geçen sene nisanda berabere kaldığımız Fenerbahçe maçından sonra ilk defa üzücü bir skor aldık. (O maçtan sonra yaşanan puan kayıplarını çok önemsemedim şahsen.) Haliyle 6 aya yakın bir süre sonra ilk defa üzülüyoruz. Umarım bundan sonra yine bu kadar uzun süre bekleriz.

Öncelikle dün açılan onlarca pankart arasında, kapalının önünde tuttuğumuz pankart oldukça anlamlıydı. Kendilerini medayaya hümanist, duyarlı ve farklı olarak gösterenlerin, ezeli rakibimiz Fenerbahçe'nin bile yapmaya tenezzül etmeyeceği bir terbiyesizliğe imza atması henüz unutulmamış.

2-) Tribünden devam edelim. Eskişehirspor'a edilen küfürleri abarttık. Hemen başka yere çekilmesin. Herkesin, her yerde ettiği küfürlerdi. Ama bize yakışmadı. Çünkü karşı taraftan abartı bir tahrik gelmemişti. Maç öncesi Sokak'ta yaşananlar ise daha kötüymüş. Ben görmedim. Çoluk çocuk yüzünden Galatasaray tribünü zan altında kalıyor. Ama içki içmek için insanların dolduğu Sokak'tan deplasman otobüsünü geçirmek de hangi aklın ürünüdür onu da merak ediyorum.

3-) Serdar Özbayraktar maç sonrası küfür yemek için her şeyi yapmıştır. Haliyle de küfürü yemiştir.

4-) Futbolcular şundan emin olsun. Biz onlardan daha çok üzüldük. "Biz taraftardan daha çok üzülüyoruz" yalanına şahsen ben kanmıyorum. Neyse önemli değil. Ama kıyasıya geçmesi beklenen bir sezonda yaşanan ilk puan kaybından hemen sonra tribün çabucak toparlanıp sizi çağırıyorsa, bir zahmet edin de gelin. Kaçar gibi soyunma odasına girmeyin. Bir gelin, bütünleşme olsun. Bu kaçışlar nedeniyle iki kesim arasında bağ oluşmuyor ve haliyle kötü zamanlarda takıma destek çıkan olmuyor. Ufak ayrıntılar bunlar ama önemli. Ben maç sonu kalmış son nefesimle takımı çağırıyorum adamlar hiç oralı olmuyor. Sonra da meydanı boş bulan Eskişehirspor futbolcusu Ali Sami Yen'in ortasında üçlü çekiyor. En az puan kaybı kadar acı verici bir durum.

Tribüne geldiğiniz vakit 11 kişi beraber gelin hatta. Bizim takım elele derken, Arda, Ayhan gelsin demiyoruz mesela, bizim takım diyoruz, 7 kişi gelmeyin, 11 kişi bir arada olun. (Bu maç için değil bu cümle)

5-) Sabri'yi hiç sevmiyorum. Baş nedeni de aklını çelenler yüzünden yaptıklarıdır. Yine de bugüne kadar Sabri top oynarken ona küfür etmedim. Top Sabri'ye gelirken çıkan uğultu artık Sami Yen'in değişilmezi oldu. Bu sene bu en azından bir müddet askıya alınsın. Yine söylüyorum Uğur Uçar varken Sabri'nin suratına bakmam ama 90 dakika esnasında her şey bir kenara bırakılmalı. Sabri'nin oynamasına bırakın Rijkaard karar versin.

6-) Burak Yılmaz'ın fiziği futbol oynamak için yaratılmış, dün bir kez daha anladım. Ama yok, çocuk yapamıyor.

7-) Dünkü doldurt boşaltlar çok can sıkıcıydı. Takımdaki bazı futbolcular hala Hakan gelsin bizi kurtarsın mantığında sanırım.

8-) Bu beraberliğin şimdi gelmesi daha iyi. Takımı Kadıköy'e uğurlama maçında yaşansa çok daha can sıkabilirdi. 7de 7 ise 100.yıl şampiyonluğu gibi. Hiç umrumda olmayan bir şey.

9-) Galatasaray tribünü koreografi yapmada bu ülkenin en iyisidir. İkinci de Eskişehirspor'dur. Dün iki taraf da güzel işler yaptılar. Arda'nın takım sahaya çıkarken açılan koreografiyi alkışlmasını yakalayan oldu mu?

10-)Hagi

11-) "Avrupa’nın en uzun boylu kalecisinin olduğu altıpasa sağdan soldan orta yapan Galatasaraylı topçular". Bunu geçen sene Sami Yen'de oynanan maçtan sonra yazmıştım. Aynı şeyler.

12-) Tokat yemek bazen iyidir.

13-) Rijkaard da ateşi yakmış. Koch'a şaka yollu sataştı. Derbinin kıymetini bilenler var iki tarafta da. Rekabet zevkli olacak.

14-) Mustafa Sarp'ın karşı karşıya kaçırdığı gol sonrası "Utan Mustafa, Guiza bile atardı onu" diyen, günün espirisini yapmıştır. Yalnız Mustafa büyük topçudur. Big player diyebiliriz. Dün takımın iyisi olarak onu gösterebilirim. Devam eder böyle inşallah.

Bu kadar yeter herhalde şimdilik.

Pazar, Eylül 27

Galatasaray 1-1 Eskişehirspor


İlk defa bir maç yazısını bu kadar çabuk yazıyorum. O nedenle çok sağlıklı bir yazı olmayabilir.

Bu lig Tom ve Jerry çizgi filmleri gibi geçecek. Kaçma-kovalama olayı değil. Tom ve Jerry tarzı çizgi filmlerde klasik bir sahne vardır. Bir yerden bir bomba düşer, misal Tom'un eline. Tom, Jerry'e atar, Jerry Tom'a atar, Tom Jerry'e.. sürer gider. Bomba kimin elinde kalırsa o patlar.

Bu lig, bu sezon Galatasaray ve Fenerbahçe için budur. Henüz 7.maçlar sona erdi ama maçlar oynarken yaşanan gerginlik çok fazla. Çünkü iki takım da çok nadir bir şekilde puan kaybedecek. ve herkes bunun bilincinde. Kaybedilecek puanın telafisi var sözü bu sezon için geçerliliğini kaybetmese de etksini azaltacak.

O yüzden Fenerbahçeli futbolcular, Galatasaray'dan sonra oynadıkları maçlarda sinirli ve agresif oynuyorlar. O yüzden Galatasaray takımı erken gol bulamadığı takdirde bütün sistemi bırakıp doldur boşalta dönüyor ve Galatasaray tribünü sabırsızlanıyor.

Bugün böyle bir durum oldu. Dün bomba Fenerbahçe'nin elindeydi. 1-1 devam eden maç bombayı tam patlatacaktı ki sahneye Antalyaspor savunması çıktı. Daha doğrusu çıkmadı. Son dakikada gelen gol bombayı bizim kucağımıza bıraktı ve bugün patladı. Aslında bir yandan da iyi oldu, çünkü hayatımızın hiçbir döneminde önemsemeyeceğimiz 7de7, 8de8 vs rekorlarına kapılmayacğız. Bundan sonra kazanmak sadece bu sezon alınacak 3 puanlar sebebiyle önem taşıyacak.

Maça gelirsek. Rijkaard'ı eleştirmek haddimiz değil. Vardır bir bildiği muhakkak. Ama ben olsam bu maçta Baros'tan vazgeçmezdim. Rotasyonu nispeten daha zayıf bir takım olan Paşa maçında yapar, Nonda'yı o maçta 11'de oynatırdım. Baros pazartesi günü dinlenip, Graz maçı öncesi Eskişehirspor savunmasının arasına salıp ona takımın ilk forveti olduğunu hatırlatırdım.

Baros, Nonda'dan daha duygusal bir adam. Bu duygusallık Hakan Şükür duygusallığı değil tabi ki. Ama oynamadığı zaman üzülen, küsen bir futbolcu. Nonda ise bazı şeyleri aşmış, zihinsel olarak olgun düşünen biri. Bu güzel özellik onun açısından dejavantaj. Çünkü gönül rahatlığıyla onu yedek bırakabilirsiniz. Baros pek öyle değil. Paşa'ya atılan 3 golle Nonda formayı kaptı ama bence ne olursa olsun bu takımın ilk forveti Baros'tur. Öyle olmasa bile Baros'a bu hissettirilmeli. Ve ülkenin belki de Avrupa'nın en iyi "yedek" forveti Nonda'dır. Bunu pek bozmamak lazım. Nonda çok iyi bir futbolcu olabilir ama tek başına oraları karıştırabilecek bir futbolcu değil. Şahsen Galatasaray tek santrfor ile oynuyorsa, bu santrforun Doğan Koloğlu tabiriyle "patlayan forvet" olmasını isterm. O da Baros'tur. Acaba bugünkü Nonda için Rıdvan Dilmen ne diyecek o da merak konusu.

Galatasaray defansının üzerinde dolaşan kara bulutlar artık can sıkıcı oldu. Bugün stoperde sol bek Hakan Balta vardı. Sol bekte ise sağ bek Uğur Uçar. Uğur savunmada fena değildi ama ters ayağı nedeniyle alıştığımız bindirmelerini tam anlamıyla yapamadı.

Bugün, bana kalırsa Galatasaraylı futbolcular Sabri'yi satmıştır. Satmak, futbol sahası içindedir, futbol tabiridir. Sabri bugün Galatasaray'da en çok top kullanan adamdı. İyi veya kötü. Her top Sabri'ye geldi. Bir ara aklıma, yanılmıyorsam Henry'nin Zidane için söylediği, "sıkıştığımız zaman topu Zidane'a atardık, çünkü o ne yapılacağını bilirdi" sözü geldi. Sabri ve Zidane'ı aynı satırda kullanmak bile zor. Ama bugün her top Sabri'de buluştu. Sorumluluk alması gereken, farkı yaratması gereken futbolcular bunda başarılı olamadı. Üstelik bu futbolcular Avrupa'ya gidecekler listesinin ilk sırasında yer alan futbolculardı. Sabri gelen toplarının çoğunu iyi kullanamadığı için eleştirilerin odak noktası olacaktır. Tribünlerdeki uğultu da bunun göstergesi. Rijkaard bizlere yeniden kazandırdığı Sabri'yi, kıçıkırık bir lig maçı nedeniyle kaybetmez umarım. Oysa BJK maçında muhteşem bir Sabri izleyerek bırakmıştık onu Sami Yen'de. Bugünkü Maç Günü dergisinin kapağında bile Sabri vardı ama beklenen olmadı.

Galatasaray bugün doldur boşalt yapsa da, ki bunu uzun kaleci İvesa'ya doğru yapmaları çok daha üzücü, oyun dizilişini değiştirmedi. Nonda çıktı Baros girdi, Aydın girdi Kewell çıktı. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi yorumu size bırakıyorum.

Eskişehirspor'a dönersek. Rıza Çalımbay'daki değişim alkışlanmalı. 2005 yılında Beşiktaş gibi büyük bir takımla Sami Yen'e gelmişti. 8 tane defansif oyuncu ile çıkmıştı Galatasaray karşısına. Çok çirkin bir futbol tercih etmişti. O futbol ile Denizlispor Avrupa'da başarılı oldu gerçi. Ama bugun 3 forvet çıkan bir Eskişehirspor vardı. Galatasaray'ı ne kadar zorlayamamış olsa da Sami Yen'e böyle takımların gelmiş olması bir taraftar olarak beni endişelendirsiyor, futbolsever olarak ise hoşuma gidiyor. Geçen seneki Sivasspor'a puan kaybetmektense bugünkü Eskişehirspor'a buan kaybederim daha iyi. Öte yandan savunmasının fazla açık vermemesi ve orta sahasının mücadelesi namağlup Eskişehirspor adına artılardır.

Cüneyt Çakır'ı kim hakem yaptıysa onun da ellerinden öpuyorum. Kesinlikle art niyetli değil. Kesinlikle puan kaybının sorumlusu değil. Ama bu kadar sinir bozucu bir hakem olamaz. Tamamen kitabi bir adam ve duygudan yoksun bir hakem. Kötü bir hakem değil ama kesinlikle sinir bozan bir hakem. Sabri'ye gösterdiği sarı kart ayıp ötesidir.

Tribüne değinmiyorum. Bugün Alpaslan Dikmen nedeniyle duygusal bir gündü. Kendisiyle 3-5 dialogum dışında bir tanışmışlığım yoktu. O nedenle çok duygusal bir şekilde gelmedim maça. Ama yanınızda-arkanızda maç öncesi ağlayan insanlar olunca ister istemez siz de etkilenirsiniz. Sami Yen'deki pankart denizi herhalde hiçbir insana nasip olmazdı. Hal böyle olunca bugünkü tribünü değerlendirmek gereksizdir. Eskişehirspor'a edilen küfürler de bu duygusallığın sonucunda çıktı diye düşünüyorum. Maç öncesi de bazı şeyler yaşanmış galiba ama tam bilmiyorum. Bize yakışmadı ama bugün normal bir gün değildi.

Öte yandan Serdar Özbayraktar'a söyleyecek laf bulamıyorum. Yazık sadece. Ayıp.

Bu arada ne kadar maça üzülsem de çok da önemsemiyorum. Takıma güveniyorum. Fakat ne kadar önemsemesem de hafif biraz sinir var tabi. Bu sinir nedeniyle yazacağım belki de birazdan yazacaklarımı. Okuyuculardan özür diliyorum ama bunu yazmazsam içim rahat etmeyecek.

Shabani Nonda 30 santimlik yarrak var onda tezahüratını, yanındaki kıza artistlik olsun diye "bağırmayın be bayanlar var ayıp oluyor" diyen, aynı kız, skor 1-0 lehimizeyken, hemen önümüzde Sabri taç atarken, orospu çocuğu Sabri diye bağırdığında yavşak gibi sırıtan haysiyetsiz insan. Allah 1000 kere belanı versin.

Futbolda Küreselleşme

İtalya'nın komünist şehri Livorno'da oynanan bir futbol maçında siyahi bir futbolcunun yaptığı bir hareket sonucu kazanılan penaltıyı gole çeviren Yugoslavya'nın dağılan ülkelerinden Karadağlı bir futbolcu sayesinde; bir Hollandalı'nın gelişiyle kombine bilet alan doğma büyüme İstanbullu bir çocuk, gideceği maç öncesi Alman içeceği bira içip, Amerikan yemeği hamburger yiyecek.

Ah be dayı...

"Ben gaz maskesiyle gül koklamam yeğenim..."

Ah be Seyfo Dayı, çok erken ayrıldın aramızdan...

Hakan'ın köşe yazısı

Hakan Şükür bilindiği üzre Fanatik gazetesinde yazmaya başladı. Hayırlı olsun ne diyelim... Bir şekilde devamlı olarak piyasada kalma, işin içinde olma arzusu var Hakan'ın. Yalnız Antalya maçından sonra yazdığı yazı çok tuhafıma gitti. Babamın Fenerbahçesi diye bir yazı. Ben Sermet Bey'le evde tartıştılar, şu oynasın bu oynasın diye, Daum'un sürdüğü 11 ile mutabakata varamayan Sermet Bey'in evde televizyon başındaki hezeyanlarını yazacak sandım. Yazının başında "babamın memnun olacağı şeyleri mi söylemeliydim" demiş, yazarlığı için. Yani 15 sene Galatasaray'da oynamış hem de ne oynamış bir adamın hala köşe yazısında Fenerbahçe eleştirisi yapması Sermet Bey'e batıyorsa baya garip. Çocuk zaten zamanında yapmış hatayı, engel olamamışsın, bu saatten sonra Fener'i eleştirse ne olacak... Şaka tabi, niye hata olsun Galatasaray'da oynamak. Yazının sonu da hikaye kitabı tadında bitiyor. Babamın Fenerbahçesi de babam da çok mutluydu... Çok iğreti geldi bana Hakan'ın köşe yazarlığı, umarım alışırız zamanla.

Cumartesi, Eylül 26

3 Senedir Çalan Şarkılar


2007 baharı. İstanbul'dayım. Bodrum'a taşınacağız birkaç gün sonra. Ben de finallerimi verip üniveristeden mezun olacağım. Televizyonda çalan şarkı Emre Aydın. Şebnem Dönmez'in oynadığı klip. Afilli Yalnızlık.

2007 temmuz. Bodrum'dayım. Mezunum. Askerlik başvurumu yapmışım, aralığı bekliyorum. Sahilde çalan şarkı, Dayan Yalnızlığım.

2007 ekim. Bodrum'dayım. Koca yerde 20li yaşlarında yegane adam benim. Üstelik kısa bir süre sonra askere gideceğim. Zor bir dönem. Çalan şarkı Emre Aydın, Belki Bir Gün Özlersin.

2008 mart. Askerde çarşı iznindeyım. Birbirinden ayırt edemeyeceğim, çok sevdiğim arkadaşlarımla birşeyler yiyip, içiyoruz. Televizyonda Belki Bir Gün Özlersin. Klibi çekilmiş.

2008 ağustos. Askerden dönmüşüm, tatil yapıyorum Bodrum'da. Biraz zaman geçirdikten sonra İstanbul'a dönüp iş arayacağım. Çalan şarkı Emre Aydın'dan, Afilli Yalnızlık.

2008 kasım. Yeni bir işe başlamışım. İlk işim hatta. Sevmiyorum pek. Gidip geliyorum. Yemekhanesinde yemek yiyorum. Televizyon açık çalan şarkı Emre Aydın, Bu Kez Anladım

2009 şubat. Bu sefer sevdiğim bir işteyim. Hayatım daha düzenli ve daha güzel. Geceleri biraz daha huzurlu uyuyorum Gece yatarken radyoda çalan şarkı Emre Aydın'dan Hareket Vakti.

2009 eylül. Peralta ve bir kaç arkadaş ile birlikte Kadıköy'de iftar yapıyoruz. Yemek yediğimiz mekanda çalan şarkı Emre Aydın, Belki Bir Gün Özlersin.

Emre Aydın'ı seversiniz veya sevmezsiniz. Dinlersiniz veya dinlemezsiniz. Ama burada hakkını vermek lazım. Her sene 1 albüm çıkarıp ve sonra "uzun bir ara verdik" diyen tüketim toplumunu besleyenlere selam olsun. Emre Aydın bir albüm yaptı ve yaklaşık 3 senedir onun ekmeğini yiyor. Helal olsun.

Bu arada bu yazıyı yazarken Radiohead'in OK Computer albümünü dinliyordum.

Türkçe FM İçin

FM bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de birçok insanı peşinden sürüklüyor. Sürüklüyor ama uykusuz geçen gecelerin anadili orjinal haliyle Türkçe olmadı.

Şimdi FM 2010 için böyle bir imkan var.

Oyunun yapımcısı Sports Interactive firması Türkçe dil seçeneğinin olmamasını ülkemizde korsan kullanımın fazla olmasına bağlıyor.

Eğer 10.000 oyuncu, FM 2010'u orjinal olarak kullanacağına söz vereceği imzayı atarsa oyuna Türkçe dil desteği eklenecek.

Ayrıntılar ve atılması gereken imza için link:
www.turksportal.net/turkcefm/

Cuma, Eylül 25

Barry Lyndon


Bu filmi beğenen çok fazla. Hatta sinemaya ilgisi yüksek olan kesimde beğenmeyen yok gibi. Ben sevemedim. Çok sıkıldım. Hayatımda ilk defa bir filmi izlerken yerimden kalktım, başka bir şeyle uğraştım. Olmadı. 3 saatlik film. Tam konsantre olmak zor. Ama sonuçta Kubrick'tir bu filmin yönetmeni. Ceketi yine de iliklemek lazım. Görüntüler enfes mesela. Ama ben hikayeye kapılmak istediğim için filme kapılamadım. Sonuçta kötü bir film denemez. Ben sıkıldım. Ama yine de izlemek gerekir.

Okusan Ne Olacak


İşe giderken yolda okumak için bir kitap, dergi falan taşırım illa. Ben de okurum yani. Bugün bir nedenden dolayı kitabım yoktu yanımda. Yolcular arasında ise birşeyler okuyan vardı.

Kitap, gazete okuyan insanlar var bu ülkede. Yolda giderken okuyorlar mesela Tahminen metrobüsteki kalabalığın büyük kısmını "avam" bulan bir kitle de var bunun arasında. Kendilerini kültürlü gören, bilen bu grup, ülke standartlarının üzerinde olduklarına inanıyorlar dır muhakkak.

Ama işte bunların hepsi boş.

Metrobüsle gidiyoruz. Boğazın üzerinden geçiyoruz. Senede üzerinden 1000 defa da geçsen bakmaya doyamayacağın bir güzellik. Bütün dünyanın hayran olduğu bir manzara. O okunulan kitapların yazarları iki kelimeyi bir araya getirebilmek için o boğaza bakmış mesela.

Fakat bu insanlar, köprünün üzerinden geçerken, dünyadaki birçok insana nasip olmayacak bir şekilde iki kıtanın tam üstünden geçerken, başlarını kaldırıp bakmıyorlar oraya. Hayret ediyorum. Boğazın üzerinden geçmenin verdiği hazzın aynısını hangi edebi cümle verebilir ki?

Bu sadece bugün gözlemlediğim bir durum değil. Ama bugün iyice farkına vardım. Kitapların içine boğulmuş insanlar. Birşeyleri kavramaya, anlamaya çalışıyorlar ama herşeyi çözseler de ne bu memleketi, ne de bu memleketin insanını anlayabiliyorlar. Ondan sonra kendi siyasi görüşleri dışındaki partiler oy rekorları kırınca şaşkınlığa uğruyorlar. Her sabah 5 dakika Boğaz'a baksa anlayacak oysa herşeyi.

Gitti gidiyor

Ntvspor'un haberine göre Roberto Carlos'un durumu bugün başkanla görüştükten sonra netlik kazanacak. Bence gitmek isteyen adama yol vermek en hayırlısı. Kadroda faydalı adamlar için bile gitmek istediği zaman anlayışlı olmak gerekirken verimsiz ve artık zarar veren biri için yönetimin de bu ayrılma isteğine olumlu bakması gerekir diye düşünüyorum. Bu durumda yabancı kontenjanı problemi de nispeten biraz rahatlar. Carlos'un ismen verdiği ağırlıktan Daum kurtulmuş olur. Vederson ve Uğur da bu gidişle rahatlar. Bence Daum bu gidişi onaylayacaktır. Aziz Yıldırım ise en azından devre arasına kadar kalmasını isteyecektir. Bir an evvel gitmesi herkes için hayırlı olur. Geçen sene sözleşme yenilenmesi zaten saçmayken, bu futboluyla kalması için ikna edilmeye çalışılması hem saçma hem de insanı çileden çıkartır nitelikte. Bırakın gitsin yahu, zorla mı...

Herkes Bizi Konuşuyor


Aslında böyle bir yazı yazmak istemiyordum. Zaten yine de kafamdaki birçok şeyi yazmıyorum. Maksat ortam gerilmesin.

Olay şu. Galatasaray çok iyi. Bunu nereden anladım? Bazı internet siteleri ve televizyon kanallarından.

Fenerbahçeli arkadaşlar FB TV'yi ve Antu'yu takip ediyoruz diye, "bizden çok okuyorsunuz izliyorsunuz oraları" derler. Haklı olabilirler. Ama nasıl takip etmeyelim? Dakikalarca Galatasaray'ı konuşan kaç kanal var?

Evet son iki haftadır bakıyorum FB TV'de sürekli Galatasaray konuşuluyor. Ne konuşulduğu, nasıl konuşulduğu olayına girmiyorum. Yukarıda bahsettiğim yazmak istemediklerim o konular zaten. Kıvanç İle Maç Kaç Kaç veya Özlem ile Türkiye Özlemi tipindeki programlar dışında konu sürekli Galatasaray. Cengiz Çandar, Ebru Köksaldı, Selçuk Yula, herkes Galatasaray'ı konuşuyor.

Antu.com'a giriş yapamıyorum. Arkadaşım üyeydi, onun hesabından baktım. Galatasaray-Kasımpaşa maçı 150 sayfaya dayanmıştı.

Daha önce hiç böyle görmemiştik Fenerbahçe'yi. Rakipte olsalar camia olarak bazı konularda hakkını vermek lazım. Kendine güvenleri üst düzeydedir. Özellikle Yıldırım döneminde. Hal böyle olunca, bize en fazla 2 cümle sallarlar geçerlerdi. Şimdi dakikalarca tartışıyorlar. Bu onların şaşkınlığından mı kaynaklanıyor yoksa yeni bir politika mı bilmiyorum. Dikkatli olmak lazım yine de. Galatasaray'ı ne kadar yanlış analiz etseler de, bu kadar çok konuşmaları hoşuma gitmiyor değil. Bakalım ilerleyen günlerde ne olacak?

Angarya Kupa


Avrupa'da kupa maçlarına verilen önem ortada. İngiltere'nin FA Cup'a biçtiği değeri bir kenarda tutalım, onun eşi benzeri yok belki de. Ama İtalya'da, İspanya'da, Almanya'da ve diğer ülkelerde kupa maçlarına ilgi bizimkinden çok daha fazla.

Bizde tam tersi olmasının nedeni nedir acaba? Bunun için taraftarlar, futbolseverler kabahatli gözükebilir. Ama federasyon da bunun için çok çalışıyor. Zaten saçma bir statü var, bir de daha saçma bir program koymuş ki resmen takımlara "bu kupa angarya ilgi göstermeyin" demek istiyor.

Pazartesi günü 1.Lig'de Karabükspor ile Dardanelspor karşılaşacak. Maç Karabük'te. Pazartesi akşam 8'da başlayacak maç. Deplasman takımı Dardanelspor. Peki Dardanelspor pazartesi maç yaptıktan sonra nereye gidecek? Bu büyük bir sorun çünkü çarşamba günü Adanaspor ile deplasmanda oynayacak. Kupa maçı için. Saat 6'da. 48 saat bile yok arada. Lig maçı 10'da bitse, sadece 42 saat sonra kupa maçına çıkacak Dardanelspor.

Şimdi kim bu kupaya ilgi gösterir ki? Federasyon bile programı düzenlerken ilgi göstermemiş. Biz ne yapalım?

Perşembe, Eylül 24

Muhammet ve Macheda


"Manchester United'a giden 1991 doğumlu İtalyan oyuncu Macheda'ya karşı iki maç oynadım. İngiltere'de oynadığımız ilk maçta İtalya'yı 3-0 yendik. O maçta 2 gol atmıştım. O günkü Macheda'yı United'da gördüğümde gözlerime inanamadım. Bir ona bakıyorum, bir kendime bakıyorum ve üzülüyorum."
Bursaspor altyapısının ürünlerinden Muhammet Demir

Sen Kim Oluyorsun


"Yıldızlarla sert konuşmaktan asla korkmazdı. Oysa oyuncular, "Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun?" diyebilirlerdi. Ama hiç demediler, Jose'nin ben İspanyolca ya da Portekizce konuşabilsem diyeceklerimi nasıl söyleyeceksem, aynen o tarzda söyleme biçimi vardı. Ama gerçekte hiç antrenörlük yapmadı. Arkamda dikilir.ve çevirirdi. Başarısından büyük gurur duyuyorum; geçtiğimiz hafta 5 kez aramama ve hala cevap vermemiş olmasına rağmen.. Cevap verdiğinde fırçayı basacağım zaten."

Böyleleri de Var


Eski topçuların gider gitmez petrol mu bulundu, paralar nasıl ödenecek, 2000 kadrosu bu kadroyu yener, bu takımı biz kurduk vs.. demeleri artık can sıkan noktaya gelmişken, Volkan Yaman'dan göz yaşartan demeçler geldi.

Volkan Yaman, Hakan Balta, Uğur Uçar, Emre Güngör, Orkun Usak, Servet Çetin, Barış Özbek, gibi 2008 şampiyonluğunda emeği geçen birçok isim unutulmayacak. İyi niyetleri, mütevazilikleri, iş ahlakları ve en önemlisi 100 yıllık bu camiaya duydukları saygı için teşekkürler.

Volkan Yaman iyi ki bu formayı giymiş, terletmiş dememize neden olan cümleler:

"Galatasaray'a transferim gerçekleşti. İyi de bir başlangıç yaptım ama futbolda her zaman olaylar iyi gelişmiyor. Büyük takımlarda Anadolu takımlarına göre baskı daha farklı oluyor. Her maçta iyi oynamak zorundasınız, bir kaç maç kötü oynayınca kendinizi yedek kulübesinde bulabiliyorsunuz."

Başkası olsa şöyle kurardı. "O kadar iyi maçım oldu, 2 maç kötü oynayınca yerden yere vuruldum. Oysa yabancı oyuncular istedikleri zaman oynuyordu."
Devam edelim, onun yerine gelen Caner'e belki de tribündeki adamdan daha çok güveniyor:

"Caner çok iyi genç ve yetenekli bir futbolcu. İnşallah Galatasaray'da başarılı olur. Hakan Balta'nın arkasında forma bekleyecek. Caner'e güveniyorum ve transferini gerçekleştirenleri mahçup etmeyeceğini düşünüyorum. Caner'in, Galatasaray'da uzun yıllar görev yapacağına inanıyorum."

Bazılarının röportajlara başlarken besmele yerine kullandıkları "kırgınlık" sorusuna verdiği cevap:

"Yok. Çünkü beni, Volkan Yaman yapan Galatasaray oldu. Galatasaray çok büyük bir camia, orada çok güzel iki yılım geçti ve şampiyonluk yaşadım. Galatasaray'ın bende çok özel bir yeri var."

Ve can alıcı nokta. Bazılarının "geçen sene başarısız oldular, bu sene şampiyon olmak zorundalar" dediği takıma Volkan ne diyor:

"Galatasaray’da kalmayı isterdim. Ama orada bir devrim yaşanıyor. Muhteşem bir kadro kuruldu”

Yolun açık olsun Volkan Yaman, o da bu hafta sonu Sami Yen'e gelecek. Karan ve Yaman. Bakalım nasıl karşılanacaklar.

Karan Geliyor


Ümit Karan Ali Sami Yen'e geri geliyor. 2001 yılında başlayan Galatasaray kariyeri, geçen sezon ligde çektiği 0 ile son bulmuştu. Geçen hafta aylar, yıllar süren hasreti son buldu ve ligde golünü attı. Sami Yen'e bu moralle geliyor.

Ümit Karan'ın Sami Yen'de attığı son lig golü Kayserispor'a. 8 Mart 2008'de oynanan maçtan beri bu stadyumda lig maçlarında gol atamadı. Gol attığı son kaleci, şu an Bursaspor forması giyen Dimitar Ivankov.

Ümit Karan Sami Yen'deki son golünü yine sarı-kırmızılı bir takıma attı. Geçen sene 17 Ocak'ta kupa maçında Malatyaspor'a attı.

Bu arada 8 Mart tarihi Karan için ayri bir önemlidir. Keza Galatasaray tarihine adı yazıldıysa, bunun en büyük nedenlerinden biridir 8 Mart 2003'te oynanan GS-FB maçı. Rüştü'ye attığı 2 golle maça damgasını vurmuştu.

Ümit Karan, bu hafta 8 sene boyunca (aslında Olimpiyat Stadı senesini çıkarırsak 7 sene) oynadığı Ali Sami Yen'e yeniden çıkacak.

Ateşi Yaktım


Fenerbahçe - Galatasaray maçı öncesi ilk rüyamı gördüm. Enteresan bir rüyaydı Tanıdığım tüm Galatasaraylılar ve tüm Fenerbahçeliler karşılıklı olarak top oynuyorduk. Saha da yaşadığım, gördüğüm bütün her yer. Yani bir nevi topla oynanan paintball. Topla Kartal'da okuduğun lisenin bahçesinde ilerliyorsun, karşına yıllardır görmediğin Fenerbahçeli arkadaşın çıkıyor, sen de topu Keweel'a atıyorsun. Böyle garip bir rüya. Anafikir belli. Bu derbi hayatımızın içine işlemiş.

İşin garip boyutu rüyayı görmem değil. Zaten bir ritüel oldu bu tip saçma rüyaları derbi öncesi görmek. Şaşırtıcı olan sabah aldığım Fanatik Gazetesi'nin manşetinin Akılları Fikirleri 10'da olması. Aynen abi. Akıl fikir orada.

Bir futbol maçından, bir 3 puandan daha önemli, daha farklı anlamları olan bir maç. Galatasaraylı ve Fenerbahçeli için dünyanın en önemli maçı.

Maça tam 1 ay var. Arada iki Avrupa Kupası maçımız var. Milli maç var. Ama işte yavaştan kitleniyoruz oraya. O maça kadar iki takım da 5 maç oynayacak. Fenerbahçe, Moldovya, Antalya, Antep, Romanya gibi birbirinden alaksız yerlere gidecek. Galatasaray ise İstanbul dışına sadece Ankaragücü maçı için çıkacak.

Bekliyoruz. Ne zaman gelecek o büyük gece? Bir de bir Galatasaraylı olarak; o gece bu sene mi?

Çarşamba, Eylül 23

Tuba

Karadeniz yaylalarında film çekiyormuş... Ne diyelim, sen yağmur ol ben bulut, Maçka'da buluşalım...

Taşyatağı

İsimler önemli mi? Belki. Ama bu pankartı zamanında açabilmiş olmak bile güzel bir şey. Yüzde 20'si bu takımda oynuyor. Biri kaptan. Üstelik Sabri ve Aydın var daha mesela. Galatasaray taraftarı altyapıdan gelen oyuncuya farklı bağlanıyor. Huyumuz kurusun. Umarım bu kuşak, diğerleri kadar hayal kırıklığına uğratmaz bizi. Taşlar yerinde ağırdır.

Kadıköy Boğası



Şimdi bu aşağıdaki videoyu niye koydum bilmiyorum. İnternette gezinirken karşıma çıktı. Video yüklemeyi öğrendiğimden beri de bu işe sardım. Arşiv sitesi gibi olacağız. Gibi diyorum gerçi ama öyle bir site de pek yok. Arşiv konusunda sıkıntılı bir milletiz.

Serhat Akın'ı Serhat Akın yapan maç değilse de, Serhat Akın'ı bize tanıtan maçtır bu. Mustafa Denizli'nin Fenerbahçe'ye geldiği sezon o da Ali Güneş ile beraber geldi İstanbul'a. Stuttgart ile oynanan hazırlık maçı. Maçın skorun, gollerini falan Peralta daha iyi bilir. Yalnız bu hareketi ilk gördüğüm an Serhat'a biçtiğim modeli hatırlıyorum da gülüyorum şimdi.

Hızlı süratli, yıpratıcı ve olağanüstü tekniğe sahip bir forvet diye düşünmüştüm. Eyvah dedim. Ama tam olarak öyle olmadı. Serhat o maçtan sonra hep süratliydi ama son vuruş konusunda az daha fenomen oluyordu. Bu hareketi yapabilen bir gence yakışmayan bir bitiriciliği vardı. Daum'un onu sağ tarafa çekmesi bence olumlu bir hareketti. Onun sağda, Tuncay'ın solda oynadığı ilk zamanlarda Daum'a "deli" deniyordu.

Bu zaman ile bu videoyu birleştirirsek, acaba Kadıköy'de forvetlerin üzerinde bir şanssızlık var diyebilir miyiz? Avrupa'nın üst düzey liglerinin üst düzey takımlarında oynayan Kezman da, La Liga gol kralı Guiza'da, bu hareketi yapan "genç" Serhat da saç baş yoldurdu mütemadiyen.

Neyse bu konumuz olmasın vazgeçtim. Serhat iyi topçuydu. Tam olarak nerede dağıldı tam kestiremiyorum ama herhalde Fenerbahçe kampını parasını alamadığı için terk etmesiyle başlamış olabilir herşey. Büyük takımların değerini parayla ölçmeye çalışan futbolcu yanlışlarından biri.

Salı, Eylül 22

Yönetim-Futbolcu-Taraftar

Galatasaray yönetimi her geçen gün taraftarını şaşırtmaya devam ediyor...

Pazartesi, Eylül 21

Beyoğlu Derbisi


Belki de mesafe olarak Süper Lig'in birbirine en yakın iki takımıdır. Galatasaray ve Kasımpaşa. Beyoğlu ilçesine bağlı iki semtte kurulan iki kulüp. İki köklü kulüp. Biri yıllarca alt taraflarda kalmış, diğeri yukarılara oynamış. Hal böyle olunca bir rekabet halinden söz edilebilir mi bilmiyorum. Bir derbi olarak bahsedilir mi bilmiyorum. Sahadaki futbolcuların bile bunun farkında olmadığına eminim.

Tribünler bu maçın derbi olduğunun farkında olabilir. Kasımpaşa semti yıllardır Fenerbahçe tribünlerinin çekirdeğinde yer almıştır. Bunu saklama ihtiyaçları da yoktur. Zaten İstanbul semtlerinde böyle durumlar çoktur. Tekrar anlatmaya gerek yok. Bu, milyonların farkında olmadığı ama birçok insan için önem arz eden sebeplere bir de 120 liralık biletler eklendi.

Canlı canlı izlemediğim maçları uzun uzun yazmayı sevmiyorum. Ama bu maç güzeldi. Tabi yendiğimiz için farklı yazılıyor bu satırlar. Yoksa hakem katletti denilebilirdi. Hakemin kötü yönettiği, sert oynanan ve son dakikada atılan golle kazanılan bir maç. 2006 senesinin Erciyesspor ve Manisaspor maçlarını hatırlattı bir yandan.

Rijkaard'ın Barcelona'da ilk yarıyı yenik kapadığı hiçbir maçı çeviremediğini duymuştum bir gazeteci büyüğümden. Eğer doğru bir istatistikse, Galatasaray bu sezon en çok zorlandığı maçı, ilk yarısını yenik kapadığı ilk lig maçını kazanarak Rijkaard'a şeytanın bacağını kırma imkanı verdi.

Kısa geçelim. Nonda büyük adam. Güzel adam. Keita'nın hırsı da hoşuma gitti. Gamsız deniliyordu, pek gamsız olmadığı ortaya çıktı. Keita'yı çıldırtan Sancak'ı kendi taraftarı bile yuhaladı galiba.

Polat'ın taraftarlar arasında maçı izlemesine bir şey demiyorum. Güzel bir hamle ama Polat'a güvenemiyorum. Bunla ilgili Extensor yazacak, ben de merakla bekliyorum.

6da 6 yaptık. 7.maç haftaya Eskişehirspor. Ve galiba bu sefer en ciddi rakibimizle karşılaşağız. Çetin bir maç olacak. Bu rekor kırma olayı üzerimize bir yük bindirdi. Yoksa bu maçın 4 gün sonrasında oynanacak Graz maçı daha önemli. Güzel oldu yine de. 6da 6 iki takım. Rekabet diz boyu. Ya biz ya onlar. 1 sene aradan sonra yine kalplerin duracağı bir sezon yaşayacağız. Tıpkı 2001 veya 2006 gibi..

İngiltere Kraliyet Ailesi

İngiliz futbolunun önemli isimileri Sir Bobby Robson için birkez daha bir araya geldi. Gözümüze çarpan karelere bakınca nostalji rüzgarları esti yine. Geçmiş günleri can sıkan şekilde uzun uzun anlatmaya gerek yok.

Başlık İngiltere Kraliyer Ailesi, çünkü bu isimler İngiltere için, İngilizler için, İngiliz futbolu için ve İngiliz futbol kültürünü seven herkes için kraliyet ailesinin her bireyinden daha önemlidir. Ben de son zamanlarda Irish Pub müdavimleri ve Fever Pitch kitabı sayesinden Ada'ya ilgi duymaya başladım. Ya da arttı diyelim.

Yukardaki fotoğrafta 3 büyük efsane yanyana. Sir ünvalı Alex Ferguson. Daha 5 gün önce benim doğup büyüdüğüm şehire geldi. Ne kadar sevmesem de onun takımını izlemek için stadyumdaydım. Diğer tarafta Paul "Gazza" Gascoigne. İngiliz futbolunun hem oyunuyla hem yaşantısıyla Maradonası. Mert Aydın'ın Gol programının tanıtımlarında dönen "...ama Gascoigne bir sanatçıydı." cümlesi, en kısa sürede onu en iyi tanıtan cümlelerden biridir. Ve ne zaman Gazza ismini duysak beynimizde yankılanacaktır.
Gary Linekeer. Onu dünya futboluna kazandıran isim bir Türk. Abdülkerim Durmaz. Bu işin şakası. Bir gol makinası kendisi. Onun futbol oynadığı vakitlere çok yetişemedik. Fransa 98 öncesi Ntv'de gösterilen muhteşem program vardı, o programa onun katkısı unutulmaz. Okay Karacan ve Murat Kosova ikilisinin Halit Kıvanç usta ile beraber sundukları program her cuma yayınlanır, cumartesi tekrarını bile izlerdik. O programda Linekeerli bölümler de vardı. Çok da güzeldi.
İki İngiliz milli takım teknik direktörü. Sven Goran Eriksson ve Steve McClaren. İkisi de bekleneni veremedi ama sonuçta ikisi de kraliçeden daha önemli bir görevi üstlendiler.
Bu da Alan Smith. Efsane Leeds United takımının sert forveti. Futbolunu beğenirdim. Ama atılım yapamadı bir türlü. Bir Liverpool maçında bacağını kırmıştı diye hatırlıyorum. O sakatlık olmasaydı daha iyi yerlerde olabilirdi. Leeds günleri ile hatırlanacak. O günleri de bize Kewell anlatacak. (Yok öyle birşey de olsa güzel olurdu)

Kıyamam sana Esra

Esra Erol soğuk bir kış gününde cipiyle giderken yanından geçtiği belediye otobüsündeki insanların balık istifi gibi halini görünce dayanamayıp ağlamış. Yağmur da yağıyormuş üstelik, hava da çok soğukmuş. Vah zavallılar... Program başına 250 milyar isteyecek günlere gelmesinde kilit rol oynayan bir cümle sarfetmiş: Ben o otobüsteki insanların ne düşündüğünü çok iyi biliyorum... Bu arada Dragos'tan Mecidiyeköy'e gidiyormuş. Ve yol 1 saat sürüyormuş. Öp başına koy. Sanki Pendik'ten Beyazıt'a gidiyor...

Pazar, Eylül 20

Sadece Bilica

Son yıllarda izlediğim en sıkıcı maçtı. Fenerbahçe'nin ya bir hücum planı yok, iş tamamen hünerli ayaklara bakıyor, ya da Daum'un istediği şeyleri Fenerbahçeli oyuncular sahada yapamıyor. Bunun ilk sebebi 2-3 hafta öncesine kadar takımın en iyilerinden olan iki üç tane oyuncudaki inanılmaz fiziki düşüş. Anlamadığım şey ise Daum'un buna seyirci kalması. Bu, bu maça özgü bir durum değil ki, avrupa kupası maçı dönüşü klasik yorgunluk sendromu diyelim. Kadıköy'deki Sion maçında başladı, Manisa maçında devam etti, Bursa'da milli maç arasının getirdiği geçici zindelikle iyi mücadele oldu, Twente maçında yine aynı tablo. Dikkat çekici olan Fenerbahçe'nin hücumda tıkandığı ve fiziken tükendiği 4 maçın 3'ü Kadıköy'de. Ve Belediye maçı... Yine aynı çok düşük tempo, ama artık maçtan maça bu düşüş daha da artıyor.
***
Fenerbahçe'nin kadrosu geçen sene ki gibi değil. Alper Öcal'ın dediği gibi kulübede Josico ile Burak yok. Oyuna müdahale etmeli Daum. Sezon başında iyi oynayan isimlere ilk 11'de şans vermesine saygı duyuyorum ama artık okeye dönen Andre Santos'un son iki maçta 170 dakika oynaması şaka gibi. Benim izlediğim gibi izliyor Daum maçları. Ve Fenerbahçe çok yavaş oynuyor. Bunu tamamen fiziksel yorgunluğa bağlayamayız. Ne bileyim birşeyler düşünülmeli, Guiza rakip sahada top kapıyor rakibi 3'e 3 yakalıyor Fenerbahçe, 4 saniye sonra gollük pozisyon olması gerekirken oyun basketbol tabiriyle set hücumuna dönüyor. Çok ama çok yavaş Fenerbahçe. Ne bileyim maçta yedikleri gollerden ötürü şınav çektireceklerine, o yarı sahada yapılan çift kale maçlarda topu ayağında 2 saniyeden fazla tutana çektirsinler şınavları. Daha çok hızlanmaz mı oyun? Neyse böyle demeyelim, küçük beynimizle yorum yapmayalım, Bilgin Gökberk kızar sonra. Biz kimiz ki Daum'u eleştiriyoruz...
***
Twente maçında frikikten gol atan Mehmet Topuz o gün için kazanç değildi. Çünkü o gol mağlubiyetle güme gitti ve bugün de Mehmet nitekim uyurgezer gibiydi. Ama bugün için takımın en iyisi olan Bilica bir kazanç. Fenerbahçe maçı kazandı, Bilica rakibin hemen hemen her atağına duvar ördü. Hava hakimiyetini Edu'ya göre zayıf buluyordum, bugün rakibin duran toplarında çok iyi yer tuttu ve hemen her topa vurdu. Fenerbahçe'ye geldiğinden beri en iyi futbolunu oynayan Bilica, bu şekilde devam ederse Roberto Carlos zor görür formayı. Kazım'ı böyle gördükçe iyi bir Deivid'i aramamak mümkün değil. Fark yaratacak bir Deivid için Christian yerine Selçuk bile tercih edilebilir. Evet Selçuk bile...

Ayakta Kalan Tek Adam


Bu tanım genelde, hatta genelde de değil her zaman, kötü giden bir takımın diğerlerinden ayrılan futbolcusu için söylenir. Ama işte Galatasaray tarih yazmaya devam ediyor. 2.5 aydır yenilmeyen takımın da ayakta kalan tek futbolcusu var.

Şeytan ayrıntılarda gizlidir veya satır aralarında gizlidir diyelim ve bugün çıkan haberi yazalım:

"Rijkaard, onun fiziksel yeteneklerini mental öğretilerle destekleyerek sadece futbola ve başarıya konsantre olmasını sağladı. Milli futbolcu özellikle son maçlarda takımın ayakta kalan tek ismi olarak göze çarpıyor. Hakemle ya da rakip takım oyuncularıyla tartışmaya girmemesi de Sabri’deki değişimi ortaya koyuyor."

Eyvallah, Sabri çok iyi. Daha önce ben de yazdım. Hatta belki de takımın en iyisi. Bu da olabilir. Ama ayakta kalan tek isim denirse ayıp olur. O zaman sorarlar. Emre Aşık nedir, Milan Baros nedir, Mustafa Sarp nedir, Hakan Balta nedir, Leo Franco nedir. Neyse nedir ama bu haber tam bir fiyaskodur bence...

Gol Benim Hatam


- Biz eskiden 5-0 öne geçerdik, sonra pas yapmaya başlardık. Ama Milne bunu bile istemezdi. 10-0 lık Demirspor galibiyeti de öyle geldi. Mesela şimdi ki Beşiktaş'a bakıyorum, sürekli pas yapıyor. Tamam pas yaparsanız da, önce bir 5 tane gol atın sonra pas yaparsınız.

- Fenerbahçe'ye çok güzel bir gol attım. Kalede de Schumacher vardı. O gol ayın golü seçildi. Ödül töreninde Schumacher "gol benim hatam" dedi. Ben de "Schumaceher gol senin hatan değil,benim hatam" dedim.

- Bülent Korkmaz'ın direskelerinden kurtulmak için Kickbox dersleri almaya gittim. Çok ciddiyim. Hamit Hocam vardı, dedim "hocam ne yapacağız?". O da "yapacak birşey yok, kaçıracaksın kafayı" dedi.

Cumartesi, Eylül 19

Fantasy Football Matchday 1


Tek kelimeyle rezildik. Orange'a güvendik, defansı iki kişiyle tuttuk, forveti üçledik. Ama bütün forvetler yattı, oynatmadığımız defanslar da gol yemedi. Inter-Barca maçı gollü geçer diye tahmin ettik, golsüz bitti.

En yüksek puanlar defanstaki ikilimiz Maicon ve Lahm getirdi. 6 ve 5 olarak. Pique ve Lucio'yu oynatsaydık keşke. Kalecim Abbiati, puan beklemiyorum ondan zaten.

Orta sahadan Kallstrom 3 puan getirerek o bölgenin kralı oldu. Kaptan Gerrard 2'de kaldı. Eremenko ve Montolivo gibi. Tello ise 1'de kaldı.

Zlatan ve Torres 2 puan getirdi. Falcao ise sadece 1.

BIY Blogger League'de ise 28 puanla 10.sıradayım. Ligimiz ise 11 takımdan oluşuyor. Kötü başladık.) Defansı dörtleseydim daha yukarıda yer alırdım ama. 1.sırada sir's finshers takımı yer alıyor. 59 puanla zirvede, karaeagle ise 2 puan geriden takip ediyor. İlk 6 sıra birbirine yakın. Biz baya uzak kaldık. Ama bu ligde her an her şey olabilir demekten başka çaremiz yok. Puan durumu aşağıda.

New1 sir's finishers
59
New2 karaeagle
57
New3 CIPOLLA F.C.
53
New4 anilkos
51
New5 army76ers
49
New6 Custom Team
46
New7 Az Farkla Aut
39
New8 Lancashire
33
New9 tusuldatanspor
32
New10 kapalıüst
28
New11 isonka
27

Cuma, Eylül 18

İdman

Tekmeye kafa mı, kafaya tekme mi? Bence ikincisi...

Formanın Hakkı



Hagi'nin Monaco'ya attığı gol. Bu golün şimdi ne alakası var? Pek yok. Şöyle bir hikaye var ama. Bu golü atan Hagi o gün garip bir maç oynuyor. Penaltı falan yaptırıyor., getirdiği maçı götürüyordu az daha. Penaltıyı gole çeviren isim ise şu anda bu stadyumun en sevilen adamlarından biri olan Shabani Nonda. 3-2 kazanıyor Galatasaray. İlk defa Şampiyonlar Ligi'ne galibiyetle başlıyor. Maçtan sonra Hagi'nin formasını isteyenler oluyor. Hagi 9 yaşındaki bir çocuğa veriyor formasını.

Sonra o çocuk büyüyor. 9 sene sonra Sami Yen'de maça çıkıyor. Üzerinde Galatasaray forması. Serdar Eylik o çocuğun adı. Şimdi o maçın kazanan takımında oynuyor. Nonda ile beraber.

Galibiyeti Getirenler


Zorlu Atina deplasmanında 3 puanı getiren hareketlerden biri de bu pankart olabilir mi? Ateşli taraftarlar, takımımızı sadece rakip olarak gördü belki de bu pankart sayesinde. Üzerimizde büyük bir baskı kurmadılar. Sadece takımlarını desteklediler. Biz de sadece top oynadık. Önemli bir hamle oldu bu pankartla sahaya çıkmak.

Ayrıca bu pankart sadece taktiksel bir hamle olmamalı. Gerçekten de "Acıları acımızdır".