Kasım ayı işte. Galatasaray'ın bir klasiği. Hiçbir zaman sahadaki futbol alınan kötü sonuçlarda birinci neden olmaz. Bu senenin Kasım ayını tarihe not düşelim. Frank Rijkaard'ın İstanbul'u, Galatasaray'ı tanıdığı ay olarak kayıtlara geçsin.
Önce Kadıköy'de başladı. Onlarca derbiyi Avrupa'da oynayan, yaşayan Rijkaard, hayatında ilk defa tanık olabileceği şeyleri Papazın Çayırı'nda yaşadı. Tekrar anlatmaya gerek yok. Sonrasında yaşananlar ve içinden çıkılamayan bir ruh hali ortada.
Bu hafta ise tıpkı Rijkaard gibi biz de daha önce görmediğimiz bir şeye tanıklık etti. Olay kendi içinde ne kadar şaşırtıcı olsa da Galatasaray camiası böyle şeyleri sürekli yaşar. Galatasaray Spor Kulübü olmak böyle bir şey. Basketbol şubesinde yaşanan bir skandal yönetimin sıkıntılı günler geçirmesine neden oluyor, ve bu futbol takımını da ister istemez etkileyecektir.
O nedenle Rijkaard artık daha dikkatli olmak zorunda. Sene başında yazdığım şeyler halen geçerliliğini koruyor. Bu kaotik ortam, saha sonuçlarına beklenen sabrı gösterememeye kadar varabilir. Bu sene önemli derken bunu demek istiyorduk.
Saha içine bakarsak, uzatmaya gerek yok. Kötü oynadık ve puan kaybettik. İç sahada puan kaybetmek futbolda var. Ama Galatasaray genelde alışılmışın dışında bir şekilde puan kaybediyor.
Serseri bir topla yenilen golü çıkaramamak iç saha puan kaybını hoş görebilir. Fakat yıllardır varolan bir hastalık, 1-0 öne geçtiğimiz maçı kazanamamak dün gece de hortladı. Bunu Gerets ile Hagi ile Rijkaard ile açıklamak mümkün değil. Konyaspor'a 3-1'den 3-3'e getiren Gerets takımı ile, Skibbe'nin Kocaelispor'dan 1-0'dan 5-2 yenilen takımı aynı dertlerden muzdaripti. Bu sene Eskişehirspor karşısında aynısını yaşadık ve yine öne geçilen maçı berabere bitirdik.
Serseri bir topla yenilen golü çıkaramamak iç saha puan kaybını hoş görebilir. Fakat yıllardır varolan bir hastalık, 1-0 öne geçtiğimiz maçı kazanamamak dün gece de hortladı. Bunu Gerets ile Hagi ile Rijkaard ile açıklamak mümkün değil. Konyaspor'a 3-1'den 3-3'e getiren Gerets takımı ile, Skibbe'nin Kocaelispor'dan 1-0'dan 5-2 yenilen takımı aynı dertlerden muzdaripti. Bu sene Eskişehirspor karşısında aynısını yaşadık ve yine öne geçilen maçı berabere bitirdik.
Dün tekrar anlaşıldı ki, bu takımın en önemli adamı Milan Baros. 25 Ekim saat 20.02'den beri Galatasaray gol yollarında sıkıntı çekiyor. Dünkü maç için söylenebilecek yegane şey budur. Bir de Kewell, son 5 Sami Yen maçında beşinci golünü de attı.
Manisaspor için daha çok şey yazmalı. Güven ve Yiğit geçen seneki görev adamı imajlarını korumuş. Ergin Keleş, sağ açıkta Hakan'ı çok yordu. Simpson takımın yeni yıldızı. Sezer'in oynamaması onlar için eksik değil, keza Nizo iyi iş yapıyor. Eren (goldeki hatasına rağmen) ve Kalabene savunma dörtlüsünden en beğendiklerimdi. Mehmet Nas ise Murat Hacıoğlu'na dönüşüyor sanki.
Ve tabi ki Mehmet Güven. Oyuna girince arkamda "Mehmet oyuna girdi 2.yi atarız şimdi" diyen abimiz, aslında Sami Yen'deki herkesin aklından geçeni dillendirmişti. Fakat totemler kasım ayında GS için ters işler. Mehmet Güven oyuna girince, yine gol yedik. Florya'da nasıl bir cenabetlik varsa hepsi bu çocukta toplanmış. Sami Yen'e adımını attığı an Galatasaray'ın talihi ters tepiyor.
Manisaspor için daha çok şey yazmalı. Güven ve Yiğit geçen seneki görev adamı imajlarını korumuş. Ergin Keleş, sağ açıkta Hakan'ı çok yordu. Simpson takımın yeni yıldızı. Sezer'in oynamaması onlar için eksik değil, keza Nizo iyi iş yapıyor. Eren (goldeki hatasına rağmen) ve Kalabene savunma dörtlüsünden en beğendiklerimdi. Mehmet Nas ise Murat Hacıoğlu'na dönüşüyor sanki.
Ve tabi ki Mehmet Güven. Oyuna girince arkamda "Mehmet oyuna girdi 2.yi atarız şimdi" diyen abimiz, aslında Sami Yen'deki herkesin aklından geçeni dillendirmişti. Fakat totemler kasım ayında GS için ters işler. Mehmet Güven oyuna girince, yine gol yedik. Florya'da nasıl bir cenabetlik varsa hepsi bu çocukta toplanmış. Sami Yen'e adımını attığı an Galatasaray'ın talihi ters tepiyor.
İlk söylenemsi gerekeni ise sona sakladık. Galatasaray tribünleri can çekişmeye devam ediyor. Kuddusi Müftüoğlu çok kötü bir maç yönetmiş olabilir. Gerçi tartışılan birçok pozisyon olsa da nedense şu anda pek konuşulmuyor. Ben es geçiyorum o noktayı. Fakat Kuddusi Müftüoğlu'nun ne kadar kötü bir hakem olduğunu Ali Sami Yen insanı 2002'den beri iyi biliyor olmalı. Elimizden aldığı Beşiktaş maçı sonrası bu stada tekrar tekrar gelmesi ve rahatça düdük çalıyor olabilmesi sinir bozucu. Burada sinir bozan tabi ki Müftüoğlu değil.
80.dakikada skor 1-0 iken, her pozisyonda düdük çalıp topu Manisaspor'a veren bir hakem Sami Yen'de maç yönetirken, Nevizade'yi söylemenin hiçbir mantığı yoktur. Söylersen böyle yersin golü işte. Rakip takımlar, olmayan penaltıyı çaldırabiliyor veya çıkmaması gereken kartı çıkartabiliyor. Sami Yen ise rakipler için cehennemden öte, halk konseri tadında bir panayır yerine dönmüş durumda.
Herkes kendi halinde çalıp söylerken, arkada kimsenin ilgilenmediği top oynayan çocuklar. Manzara budur.
Galatasaray yönetiminin de bunda payı var. Kapalı'nın önündeki camların boyunu uzatmak hangi mantığın ürünü acaba? Sahadan koptukça kopuyoruz. Camlara dokunmak yasak. Yani resmen rakibe rahatlık sunuluyor. Rakip bu sayede, puan aldığı zaman dalga geçer gibi 3lüsünü çeker veya GS formasını ters giyip, tribüne bakış atar. Şaşırmamak lazım.
Tribünün ise yönetime karşı olmayacağı Şardan'a duyulan sevgiden belli olmuştur. Aynı hoşgörü Canaydın'a gösterilmemişti.
Haftaya Bursa deplasmanından puan kaybı çıkarsa, seçim çalışmaları başlar diye düşünüyorum. Yine de Bursa deplasmanından daha önemli olan şey çarşamba günkü olağanüstü divandır. Bursa deplasmanı her sene var ama olağanüstü divan gerçek anlamda 40 yılda bir oluyor. Çarşamba-cuma maçlarından sonra uğursuz kasım ayının sona erecek olması şimdilik teselli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder