Pazartesi, Kasım 30

Galatasaray 77-84 Fenerbahçe


Güneşi bir pazartesi günü. Üstelik tatil. Güneşli pazartesiler. Birkaç gün sonra kış gelecek ve bu havalar kaybolacak. Yoğun çalışan biri olarak -ki akşam saatlerinde ofiste olacağım- bu gündüz saatlerini güzel bir şekilde değerlendirmem daha mantıklı olurdu.

Fakat yıllardır yaptığım gibi bu güneşli gün bir Galatasaray maçına harcandı. Maçın başlamasına 1.5 saat kala Maltepe'den çıktım ve Ataköy'deki salona geldim.

Ahmet Cömert'e gelmeyeli herhalde 2.5 sene oluyor. Herhalde değil öyle de en son hangi maçtı onu hatırlayamadım. Sanırım 19 Mayıs 2007'de Sami Yen'de oynanan maçın öncesinden oynanan play-off erkek basketbol maçıydı. Ve eminim ki bundan sonra Bakırköy sınırlarında olma nedenim yine bir basketbol maçı olacak. Daha doğrusu Galatasaray. Başka türlü orada ihtimalim sıfır.

Son 2 senedir peşinden koştuğum kızların isimleri. Işıl, Esra, Yasemin, Sophia, Simeone, Marina... Bu sene yenileri de eklendi.

Son 2 senede böyle günlerim çok oldu. Ondan önce de maçlara gidiyordum ama yalnız değildim. Artık yalnız gidiyorum. Maç esnasında, salonun içinde çok koymuyor ama gidişte-dönüşte yalnız olmak sıkıyor artık. Bu maçların anıları olmuyor. Olsa da anlatılmıyor.

Ahmet Cömert, Abdi İpekçi, Ayhan Şahenk, Caferağa farketmiyor, benim hasretim bitmiyor. En sonunda 2 hafta önce erkek takımı yendi, o da hükmen mağlubiyetle sonuçlandı. Necati'nin attığı golden beri ezeli rakip galibiyetini canlı canlı yaşayamadım. Ve bugünden sonra karar aldım, futbol dışında sadece Caferağa'ya (o da evime yakın diye) giderim.

Çünkü ben ne kadar çok çaba sarfetesem de, Galatasaray yönetimleri ne kadar değişse de, rakibi baskı altına alamayıp, güle oynaya onların galip gelmesini izliyoruz.

Mağlubiyetin birinci sebebi bu değildir belki ama kanıma dokunan sebebi budur. Fenerbahçe Başkanı'nın isteğiyle, karşı tribüne seyirci alınmamaması, ayıptır.

Bu maç şampiyonluk maçı sayılabilir. Bayan basketbolunda durum belli. Galatasaray ve Fenerbahçe hemen hemen eşit güçte ve iş sahada maçı kazanan şampiyon olur. Şu anda Play-Off serisi için büyük avantaj kaybettik. Ama ne kadar ironiktir ki, bu mağlubiyeti alırken iç saha avantajını kullanmadık.

Galatasaray yönetim kurulu üyeleri Caferağa'ya, İpekçi'ye gidince aynı şekilde ağırlanacak mı, çok da önemli değil. Bugün Galatasaray tribünlerinin içinden, evet içinden mecaz yok içinden, arasından, Aziz Yıldırım geçti. Polis, Galatasaray tribününden taraftar aldı, kimse de ses çıkarmadı (Birkaç tribün lideri hariç). Daha da söylenecek laf yok.

Maça geçelim. Fenerbahçe 1. ve 2.periyodu önde kapadı. En önemli isim olan Jia Perkins'in sakatlığı etkilemiş takımı. Bir türlü oyun içinde istikrarı sağlayamadık. Fakat, fark da hiç açılmadı. 3.periyotta muhteşem bir basketbol oynadık ve maçı çevirdik. Düşük olan şut yüzdemiz bu periyotta değişti. Nilay Yiğit'in garip 3lüğü bile girdi.

Son periyotta ne olduğunu anlayamadık. Gerçi biz anladık ama sanırım çok büyük bir istekle takımın başına getirilen Zafer Kalaycıoğlu anlayamadı. 30 dakikada 54 sayı yiyen takım, 10 dakikada 30 sayı yedi. Hakemlerin saçma düdükleri de etkili oldu bunda tabi ama mazaret değil. Bir hakem için ne güzel bir derbi zaten. Baskı yok, gerginlik yok, çal oynasın.

Ve maçın en kritik anında tekrar sakatlık belası tabi. Geçen sene play-off'ta sakatlanarak bizi üzen Işıl ile aramda 3 karışlık mesafe var. Çünkü hala sakat ve maçı dışardan takip ediyor. Ve aynı şeyler bir kez daha yaşanıyor. Önde gidiyoruz, yine iç saha, yine FB maçı, yine 1 numaramız, bu sefer Nilay sakatlanıyor. Ve maçı da o dakikadan vermeye başlıyoruz.

Bu arada hak teslim etmek lazım. Nilay'ın gelmesine oldukça tepki göstermiştim. Fakat bugünkü mücadelesiyle kendini affettirdi.

Sonuçta kaybettik maçı. Biz kaybettik. Mağlubiyeti bir kişiye yüklememek lazım. Herkes hatalı. Bundan sonra da futbol ve Caferağa dışındak derbilere gitmiyorum. Fenerbahçe Başkanı rahat rahat gelebilsin diye, biz salondaki yerimizden feragat ederiz. Güneşli havaları kapalı salonlarda geçirmem artık. Bugün yapılanlar, Canaydın yönetimi zamanında olsaydı Canaydın'a neler denirdi acaba?

Douglas'a teşekkür etmek lazım. Esra'nın hala 2 sene önceki halini bekliyoruz, inatla. Young takımın kalbi olmuş durumda, çok seviyoruz, Leuchanka erken faul problemine girmeseydi (niye girdiğini hakemlere sormak lazım) çok daha faydalı olabilirdi. Tuğba kendini bu yaz çok geliştirmiş sanki. Artık skor da yapıyor. Işıl'ı sahada olmasa da salonda görmek güzeldi. Ve son olarak Seimone Augustus çok özledim ablam seni, iyileş de gel artık.

Fenerbahçe beklediğimden daha kötüydü. Ama daha soğukkanlıydı. Bizden iyiydi. O da galibiyet için yeterliydi. Her attıkları girdi nerdeyse. Ajavon bizi bu sefer boş geçti. Penny Taylor 25 sayı attı. Başka bir şey yapmasa da deplasmanda 25 sayı atarak kalitesini göstermiş oldu. Birsel, bana göre bayan liginin en klas Türk basketbolcusudur.

Fnerbahçe'yi tebrik etmekten başka bir şey gelmez. Zaten 4 senedir alıştım artık. Bundan sonra maça gitmiyorum yalanını da 934832.defa söylüyorum ama bu sefer hakikaten ciddiyim.

1 yorum:

Arkhe dedi ki...

Çok samimi bir yazı olmuş, gülümsetti. :)