Pazartesi, Ekim 12

Dünya Kupası'na Gidememek


Bakalım nasıl bir yazı olacak? Çok garip bir zamanda, çok garip bir konuya değinmek istiyorum. Tutarsızlıklar veya şaçmalıklar olabilir ama duygusal bir adamın tutarsız olması şaşırtmamalı. Çok fazla eleştiri gelmesin diye uzun uzun yazıyorum ki, çoğunluk okumadan geçsin.

Bu hafta sonu special weekend Fatih Terim'e sallama adı altında geçti. Bekleniyordu zaten. O zaman ilk konumuz bu olsun. Fatih Terim'e sallamak. Eleştirmek demiyorum, sallamak diyorum. Eleştiri yapanları tenzih ediyorum. Bana kalırsa teknik direktör eleştirmek kolaya kaçmaktır ya olsun. Ben yapamam kolay kolay, yapana da mani olmam. Ama sallamak moda oldu artık.

Yani aslında eleştirilir ama bu niye oynamadı, bu niye oynadı tadındaki cümleler boştur. Herkesin bir bildiği vardır. Teknik direktörün bildiği ise daha fazladır. En basitinden kapalı kapılar ardında olanları kimse bilemez.

Sonuçta ortada bir başarısızlık var. Haliyle teknik direktörün değişmesi en hayırlı olanıydı. Tabi yerine daha kötü biri gelmezse. Başarısız bir sonuç (saha sonucu değil, uzun vadeli hedefe ulaşamamak, puan durumunda geride kalmak) sonrası değişim kaçınılmaz. Bunu söylemek gerek.

Gazetelerde, televizyonlarda ve bloglarda, forumlarda Terim'e saldırıyor herkes. Gazete ve televizyonu, sanal ortamdan ayırmak lazım. Blogda ve forumdaki eleştiriler duygusal. Bu doğaldır. Terim'i sevmeyen eleştirir, seven kollar( ben birazdan yapacağım onu). Ama gazete ve televizyondakiler öyle değil, öyle olmamalı. Terim'in egosundan bahsedenler, biraz da kendi egosunu ortaya döküyor işte.

Mesela Rıdvan, Terim'e fazla eleştiri getirmiyor. Çünkü onun Terim ile arası iyi. Rijkaard'ı eleştirmekten kaçınmıyor, çünkü onu tanımıyor. Bu kadar basit. Haftada 1 çay içtiğiniz adamı, dostunuzu nasıl yerin dibine sokarsınız ki? Ben de yapamam, Rıdvan da yapamaz. Ama bazılarının Terim ile arası iyi değil. Kimi kıskanıyor, kimi zamanında bir husumet yaşamış, kimi başka nedenle, kimi Galatasaraylı diye, kimi Adanalı diye Terim'den hoşlanmıyor. Hal böyle olunca onlar giydirmek için bahane arıyor. İşte bu yanlış. Mesela mahalledeki iddia bayi sahibi adam Terim'e sallıyor. Gitsin, bıraksın diyor. Neler neler diyor. Abi niye diyorum, adamın cevabı basit: Nedeni yok sevmiyorum ben. Budur. Birşey diyemezsin adama. Ama televizyondakiler öyle değil. Adam gitsin, bıraksın diyor, neden diye sorulunca verdiği cevap, Gökdeniz'i almadı, Ceyhun'u aldı tadında oluyor. Bu mu yani? Tamam yaptığı belki hata ama çok iyi biliyoruz ki tersi bir durumda Gökdeniz niye kadroda denilirdi. Bu ülke böyle.

Dediğim gibi teknik direktör eleştirmek çok kolay ama bir o kadar da saçma bir şey. Fatih Terim'i eleştirmek için 40 tane neden sayabiliriz. İletişim bozukluğu dersin, kadrodaki futbolcuların "abi çekme" muhabbetlerini yaratması dersin, aldığı maaş dersin. Bunlar tartışılacak konular. Veya en basitinden dersin ki, 2 sene boyunca bekledik dünya kupası için, gidemedik, Terim gitmeli. Ama biliyoruz, 2 sene boyunca beklenmedi. Her maç öncesi sonrası eleştiri oldu. Bunu sadece Terim için de demiyorum. Rijkaard, Daum, Zico, Tigana, Gerets, Kalli, Lucescu vs... Bu ülke televizyonlarından ve gazetelerinden herkese futbol öğretildi. Hem de futbol tarihini yazan insanlara. Şahsen ben bir hocayı eleştirirken korkuyorum. Allah çarpar diye. Ayıp diyorum. Bu, evin babasına ergen çocuğun, "sen aileyi ne biçim yönetiyorsun" demesi gibi bir şey. Ayıp kere ayıp. Bir ayıptan daha fazlası hatta.

Tamam bazı babalar, babalık görevini yapamaz, içkiye kumara önem verir, aileyi ihmal eder ama onlar da 100de 1'dir belki. Oysa bizim televizyonlarımızdan herkese saldırı oldu. Baba ne zaman eve bol parayla geldi, (kupalar kazandı) o zaman kral oldu imparator oldu. Türk futbolunun sorunu da budur. Sürekli konuşanların 15 yaşındaki ergen çocuklarından farkı yoktur. Cebine harçlık koymazsan ergen tükürüklerini saçmaktan geri kalmaz, kızla buluşması için para verirsin dünyanın en iyi adamı olursun, ondan sonra istersen alemde harca kendini.

Bir de şu andaki yaygın durum. Dünya Kupası'na gidememe rezilliği (!). 25 yaşındayım. İtiraf etmek gerekir ki başarılarla büyüdüm. Hazırlık sınıfında Euro 96'yı yaşadım, ortaokul bittiğinde Euro 2000 çeyrek finalini gördüm. Lise sonda ÖSS'ye girmeden 1 yaz önce 2002 yarı finalini gördüm, zoru başarabilmeyi görünce asıldım sınava. Askerden döndükten 1.5 ay sonra euro 2008 yarı finalini gördüm. Başarılara fena alıştık, doğru, üstelik Galatasaraylı olma durumu da var. Oradan da geldi bu alışkanlık. O nedenle bizim kuşağın, bu sonuç sonrasında yıkılmış olmasını anlayabiliyorum.

Ama bizden büyüklerin bu kadar unutkan olması güzel bir durum değil. San Marino beraberliğini gördüm, İngiltere'den fark yediğimiz günleri hayal meyal hatırlıyorum. Ben küçükken "büyük turnuvalarda hangi takımı tutarsın?"diye sorulurdu mesela. Türkiye olmazsa hangi takım diye bir soru yoktu. Çünkü Türkiye hiç olmazdı.

Sonra 0 96 yazı geldi. Herşey o yıl başladı. Aslında 1 sene öncesi de var. Elemeler. Yine sonunculuğa oynarız diye düşünürken, kendimizi İngiltere'de bulduk. İlk defa haziran ayında 7'den 77'ye herkesin aynı takımı tutabildiği bir maç izliyorduk. Hala aklımda. Hırvatistan maçı sonundaki yıkım kötüydü ama 13 sene öncesini hatırlayınca içim hala kıpır kıpır oluyor. O heyecan çok güzeldi. O nedenle dünya kupasına gidememek bana çok koymuyor. Koyamıyor. Hala gidersek süpriz olacakmış gibi geliyor bana. Tamamen bilinç altının yanılması.

Şimdi yorum bırakılacak kesin. Ne kadar ufak düşünüyorsun falan diyecekler. Ama buna engel olamazsınız. Bilinç altı işte. Hafızam çok kuvvetli. Yaşadığımı unutamıyorum. Ne o 96 yılını, ne gidemediğimiz turnuvaları ne San Marino beraberliği. Hepsi aklımda.

Herkes öyle bir unutmuş ki zaten, şu an ismi geçen adamlar arasında Piontek bile var. O Piontek'in buradan nasıl yollandığını da hatırlıyorum. 8-9 yaşında olsam bile.

Ve Fatih Terim. Yok abi. Eleştiremem. İster objektif olamıyorsun de, ister renk körü de. Yapamam. Evet bıraksın, gitsin diyorum. Ama o kadar. Nasıl diyebilirim ki daha fazlasını? 1996 haziranında herkesin tırnak yiyerek izlediği Hırvatistan maçını unutamam ki ben. 2000 yılını unutan Galatasaraylı varsa beri gelsin. Ortaokul yıllarında boynum dik yürüdüm sokakta, mahallede, okulda. Galatasaray başarılı olmasa da dik yürürüm ben zaten ya ama en azından bilmediğimiz, tatmadığımız bir heyecanı yaşamıştık. Şimdi ben nasıl laf sokmaya çalışıyım Terim'e.

Fatih Terim şu anda başarısız evet. Gitmeli evet. Ama o kadar benim için. Daha fazlasını söylemem. Söylersem hem babasına ihanet eden ergenler gibi olurum hem de çocukluğuna ihanet eden hırsın kölesi olmus adamlara benzerim. Allah beni iki kere çarpar yani.

3 yorum:

danny dedi ki...

işte bu ya, bir tane de böyle düşünen biri yok mu diyordum.... eline sağlık...

Adsız dedi ki...

Tebrik ederim.

Boyle vakitlerde Fatih Terim'e öyle ya da boyle nedenlerden gıcık olanları dinlemekten bıkıyor insan.

Herkes çok iyi anlıyor futboldan çünkü, Fatih Terim anlamıyor. O çok para alıyor ya, of ki ne of! Yetimlerin lokmasını veriyoruz biz Terim'e, o yüzden her maçı kazanması lazım.

Bizim millet böyle galiba, yediğimiz kaba sıçmayı çok seviyoruz.

Arada boyle bir tane yazı gormek bile insanlıgımı hatırlattı.
tesekkurler.

mre dedi ki...

o kadar da yalnız değilmişiz. Bizim gibileri de varmış. Elinize sağlık. En çok da Terim'e aldığı paradan vuranlara uyuz oluyorum. Bel altı oluyor hem de fena halde.