Bu maçı iki farklı şekilde yorumlamak mümkün. Birincisi, uzun süredir bahsedilen Fenerbahçe maçı için, ikincisi genel olarak bir geleceğe bakış yorumu.
Fenerbahçe maçı için hiç tatmin edici bir futbol oynamadık. İki gün sonra çok korkutucu bir maç oynayacağız. Fenerbahçe'nin bize karşı uzun süredir devam üstünlüğü bir kenara, iki takımı kantara koyduğumuzda da her şey Fenerbahçe'nin istediği gibi.
Arka tarafta çok açık veriyoruz. Fenerbahçe bize gol atmakta zorlanmayan bir takım. Özellikle Kadıköy'de. Böyle bir Galatasaray savunması bulunca da şansı daha fazla olacaktır. Alex'in oynadığı ve oynamadığı Galatasaray derbilerinde ne kadar ters sonuç çıksa da, misal bu maç Alex'in yıldızlaşacağı bir maç olacaktır. Ve tabi ki Guiza tam bu maçın forvetidir. Alex'in sakatlığı ve Guiza'ya duyulan güvensizlik ibreyi bizim tarafımıza çevirebilir.
Rijkaard ne kadar "sezon başından beri 4-3-3 oynuyoruz" dese de, bana kalırsa dün ilk defa 4-3-3 oynadık. En azından doğru bir şekilde. Elano'nun takıma alışması yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Dün çok iyi bir Elano izledik. Arda, bu işleri yapabilen bir adam değil. Arda oynadığı zaman 4-2-4'e daha çok benziyoruz ve bu nedenle orta sahamız çöküyor. Dün nispeten daha iyi bir orta sahamız vardı.
Yanı şöyle bir sonuç çıkabilir. Pazar günü çok sıkıntılı bir maç oynayacağız ama önümüz aydınlık. Takımın her gün üstüne koyabildiğini görebiliyoruz.
Pazar için bir de şuradan bakmak biz Galatasaraylılar için teselli olacaktır. Ne zaman güçlü, kuvvetli gitsek, Kadıköy'de bozguna uğradık. Umutsuz gittiğimiz maçlarda ise galibiyeti kaçıran taraf olduk. 2004'te Yozgatlı'nın gol attığı maç veya 11 Türk ile 0-0 döndüğümüz kupa maçı gibi. Derbilerin favorisi olmaz, en çok sığınacağımız cümle olacak.
Galatasaray'ın tek eksiği topu oyuna iyi sokan bir stoper. Stoper meziyetleri çok iyi olmasa da topu kullanmayı bilen vasat bir stoper bile bizim işimiz görür. Pique tarzı.
İşin ilginç yanı, öyle bir stoper Dinamo Bükreş'te vardı. Ve daha da ilginci o çocuk daha önce Galatasaray forması giymişti. Tamas'dan bahsediyorum.
Çok genç bir yaşta Türkiye'ye geldi. Fiziksel olarak yetersizdi, ağırdı. Ama pozisyon almayı o yaşına göre çok iyi biliyordu, fundementali sağlamdı ve topu oyuna iyi sokuyordu. Ersin Düzen yüzünden Galatasaray'dan koptu diyebiliriz. Tamas, Terim'in babasının oğlu değildi, umut vaadeden iyi bir topçuydu. Bu günkü takımda da iyi iş yapardı. İnsanlarımız teknik direktörlere sallama hobisini yaşamak için, o sene bu yolu seçmişti. Terim'in Tamas tercihi sorgulanmıştı ve Tamas'ın kredisi azalmıştı.
Bizim takıma gelelim. Maçın yıldızı Kewell. Bu oyuncuyu beğenmeyenler var hala. Galatasaray'da oynayacak kapasitesi yok diyenler var. Sağlık olsun, ne diyebiliriz ki. Kısa süren bir durgunluktan sonra dün Kewell yine futbol dersi verdi.
Sabri ise profesyonellik dersi veriyor. Sene başında gitsin denilen adam, bu sezon takımın olmazsa olmazı. Önündeki Keita ile muhteşem bir ikili oldular. Sene başında yazdığım cümle hala geçerliliğini koruyor. Keita-Sabri ikilisi takımın en iyi anlaşan, en verimli ikilisidir.
Nonda klasik Nonda.. Golünü attı, görevini yaptı, bizi mest etti, tezahüratlara konu oldu, "adam gibi adam nasıl olur"u gösterdi, Baros'u dinlendirdi...
Mehmet Topal iyi değildi. Ama uzun süre sonra en derli toplu halindeydi. Stoperde oynaması akıllara geçen sezonun İnönü maçını akıllara getirse de korkulan olmadı. Yanındaki Servet için bir şey demek yersiz.
Caner'i beğenmedim. Mücadelesi yok. Kırılgan. Toparlanması lazım. Caner gibi olan diğer bir futbolcu da Aydın. Sarp kötüydü, ama kredisi yüksek. Bir maçlık hakkı var. Fenerbahçe maçında Alex karşısında en çok güveneceğimiz adam odur. Ayhan vasattı.
Tribünler sene başında daha iyidi. Son 1-2 ayın ise en iyi tribünüydü. Erken gelen goller ve Fenerbahçe konulu tezahüratlar katılımı arttırdı. Güzel dakikalar yaşandı. Eğlendik. Sabri'nin oyundan çıkarken tribünlerle yaşadığı iletişim güzeldi. Lig maçında bu kadar küfür edilse kesin ceza alırdık. UEFA'nın ve Platini'nin Türkçe bilmemesine güvenerek unutulmuş bazı tezahüratlar tekrar söylendi.
Bu arada takımın maç sonu tribüne gelmemesi canımı en çok sıkan olaydı. Hasta hasta maça gidiyorum, saat 12de maç bitiyor, eve dönüş yolum ızdırap, buna rağmen 80'de,85'te çıkmak varken maç bitsin ve takımı tribüne çağıralım diye bekliyoruz. Takım ise maç biter bitmez soyunma odasına gidiyor. Yanımdaki adam "takımı Uğur mu getirecek" dedi. Eğer getiremiyorsa o pazubandı takmayacak. Yine de Uğur'u da takımı da seviyoruz. Bizi kaale alıp da okuyan olursa, bu olaya dikkat çekilsin. 4 yiyen Bükreş takımı kendi tribünlerinin önüne gidebiliyor, biz de Sami Yen'de onları izliyoruz. Kendi takımımızı alkışlamak varken, Romanya'nın çocuklarını alkışlıyoruz.
1 yorum:
İlk golden sonra başlayan ve devre olana kadar devam eden "sen var ya sen" tribünler adına en büyük güzelliğiydi maçın. Sahiden hem söylenmesi hem de tv başında duyulması güzel bir tezahurat. işin ilginç yanı da en güzel bestelerin hep arbesk şarkılardan çıkması. Sahiden güzel beste olmuş. Ayrıca özellikle durum 4-1 olnca ve takımda da bir panik başlayınca kapalının silkelenip aklı selimle hareket etmesi ve fenerden vazgeçip tekrar takımı destekleme cabası çok hoşuma gitti. Dikkat edersen takımda toparladı kendini daha sonra. Kapalı sağ duyulu olması, herşeyden önce görevini bilmesi yani taraftar bilncinde olması o kadar önemli ki.
Yorum Gönder